Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Suresi 110-112. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
110 . And olsun ki Mûsâ’ya Kitâb’ı (Tevrât’ı) verdik; fakat onda ihtilâfa düşüldü (bazısı îmân etti, bazısı etmedi). Fakat Rabbin tarafından (azâbın te’hîrine dâir) önceden söylenmiş bir söz olmasaydı, elbette aralarında hüküm (çoktan) verilmiş olurdu. Çünki doğrusu onlar (kavmindeki kâfirler), bundan (Kur’ân’dan), (kendilerine) kuşku veren ciddî bir şübhe içindedirler.
111 . Muhakkak ki Rabbin, onların herbirine amellerinin karşılığını kesinlikle tam olarak verecektir. Çünki O, (onlar) ne yaparlarsa hakkıyla haberdardır.
112 . O hâlde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol! (1) Berâberindeki tevbe edenler de! Ve (Allah’ın koyduğu) hudûdu aşmayın! Çünki O, ne yaparsanız hakkıyla görendir.
1- “Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fermân etmiş ki: شَيَّبَتْن۪ي سُورَةُ هُودٍ yani sûre-i Hûd’daki فاَسْتَقِمْ كَمآَ اُمِرْتَ [Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!] âyeti beni ihtiyarlattırdı. Çünki ehemmiyeti azîmdir (çok büyüktür). İstikāmet-i tâmmeyi (tam dosdoğru olmayı) emrediyor.” (Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 161)