Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Hicr Sûresi 94-99. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
94 . Öyle ise emrolunduğun şeyi, çatlatırcasına söyle (açıkça anlat) (*) ve müşriklerden yüz çevir!
95 . Şübhesiz ki biz, o alay edenlere karşı sana yeteriz.
96 . Onlar ki, Allah ile berâber başka bir ilâh edinirler. Artık (âkıbetlerini) ileride bileceklerdir!
97 . And olsun biliyoruz ki, onların söyleyip durdukları şeyler yüzünden gerçekten senin göğsün daralıyor.
98 . Öyle ise Rabbine hamd ile tesbîh et ve secde edenlerden ol!
99 . Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et!
(*) “Evet Kur’ân’ın üslûbları (ifâde tarzları) hem garîbdir (alışılandan farklıdır), hem bedî‘dir (eşsizdir), hem acîbdir (hayret vericidir), hem mukni‘dir (iknâ‘ edicidir). Hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi taklîd etmemiş, hiç kimse de onu taklîd edemiyor. Nasıl gelmiş, öyle; o üslûblar tarâvetini (tâzeliğini), gençliğini, garâbetini (başkalarına benzememeyi) dâimâ muhâfaza etmiş ve ediyor. (...) (Kur’ân’ın kelimeleri) âdetâ basit, me’lûf (alışılmış) birer kelime iken, latîf (çok güzel) ma‘nâların defînelerine birer anahtar vazîfesini görüyor. İşte ekseriyetle üslûb-ı Kur’ân’ın geçen tarzlarda ulvî (pek yüksek) ve parlak olduğundandır ki, bazen bir bedevî Arab bir tek kelâma meftûn olur (tutulur). Müslüman olmadan secdeye giderdi. Bir bedevî, فاَصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ [Öyle ise emrolunduğun şeyi, çatlatırcasına söyle!] kelâmını işittiği anda secdeye gitti. Ona dediler: ‘Müslüman mı oldun?’ ‘Yok!’ dedi, ‘Ben şu kelâmın belâğatına (hârika ifâdesine)secde ediyorum!’ ” (Zülfikār, 25. Söz, 9-13)