Bir yıl çıra satıp, bir yıl da dergâhta hizmet ettikten ve artık “kendimi insanlardan üstün tutmuyorum” dedikten sonra ancak Cüneyd-i Bağdadî’nin derslerine katılabilen Şibli’ye sordular: “Bu yolda sana kim rehber oldu?” “Bir köpek ” dedi Şibli. Onu bir gün, bir göl kıyısında, susuzluktan neredeyse ölmek üzere iken görmüştü. İçmek için suya eğildiğinde, gölde aksini görüyor, başka bir köpek olduğunu sanarak korkup geri çekiliyordu. Derken susuzluğu hat safhaya ulaşınca kendi cinsine karşı olan korkusunu yendi ve suya daldı. Öteki köpek kaybolmuştu. Kendisi ile isteği arasındaki engelin kendisi olduğunu fark etmişti.
Dikkatlice gözlediği bu olaydan aldığı dersi Şibli şöyle özetlemişti: “Benim engelim de, kendi benim olarak aldığım şeyin, aslında kendi engelim olduğunu öğrendiğimde ortadan kalktı. Benim yolum, bana bir köpeğin davranışı ile gösterildi.”
Şibli Hazretleri bir köpek kılavuzluğunda egosundan, kendi nefsinin engelinden kurtuldu ve engellere takılmadan herkesin takip edeceği uzun yolu tamamlayarak dünya sınavında başarılı oldu.
Bizim Şibli’de olduğu gibi bir kılavuz köpeğimiz olmayabilir. Ama her an ders alabileceğimiz, bize acılar çektiren sayamayacağımız olaylarla karşı karşıyayız. Onlar bize zaman kaybettirmekte ve bizi sürekli baskı altında tutmaktadır. Kendimizi bu tür olaylardan uzaklaştırsak bile için için çektiklerimize bir türlü engel olamıyoruz. Çünkü asıl engelimizin, egomuzun, gururumuzun, olur olmaz anlamsız isteklerimizin olduğunu bilmiyoruz. Asıl engelimiz, Hz. Yusuf’un da “şiddetle kötülüğü emreder” olarak nitelediği nefsimizdir, çıkarımızdır.
Gurur, nefsin bizde kendini en etkin olarak yansıttığı bir hal ve davranış biçimidir. Gurur, olmayan bir şeyin dışa vurumudur. Büyük bir güçsüzlüktür aslında, büyük bir zaaftır. Gururlu insan, kendi saltanatını bir yalan, bir yanılgı üzerine kurar. Hayalin sırça saraylarından dünyaya bakar. İnsanları, hatta diğer bütün yaratıkları hep küçük görür. Önce asıl benliğini unutur ve sonra Yaratıcısını; böylece büyük bir kısır döngü içine girer. Belirgin bir şekilde gururla kendini ortaya çıkaran nefis, hayatımızın en büyük engeli olarak karşımıza çıkar.
Oysa hiç kimse benliğinden arınmadıkça hakikat yolunda mesafeler alamaz; arayışları durmaz ve arayışlar içinde iken duyduğu derin acıları dindiremez. Gurur ve şehvet, Allah’ı görmeye, içimizde her an barındırmaya en büyük engeldir.
Ne pahasına olursa olsun, kendimizi kendi engelimiz olmaktan kurtarmalıyız. Bu öyle kolay olmasa da bu yolda gayret sarf etmekten geri durmamalıyız. Çevremizde kendi ilgi alanlarında bir şeyler yapanları ve hatta başarı gösterenleri çokça görürüz. Ressamlar, müzisyenler, mimarlar; yazarlar, hatipler, sporcular, iş adamları… Ama ne ile meşgul olursa olsun, kendi nefsiyle kavgalı olanları, kendi engeli için uğraş verenleri, nefsinin farkında olanları çok az görürüz. Güçlü rakiplerini alt edip de kendi gururlarını, nefislerini yenen pehlivanları az görürüz. Etrafımızda dertli, kendi ile dertli olanlara çok az rastlarız. Çıkar peşinde koşuşturanlar var da kendi haline ağlayanlar çok çok az.
Kuşkusuz nefsimiz, asıl ben olarak saydığımız egomuz, büyük bir duvar örmüştür önümüze; önümüzü görmüyoruz. Gördüğümüz yalnızca duvardır, gururumuzdur, nefsimizdir ve çıkarımızdır. Ama bu bir serap gibidir sanki, lehimize hiçbir katkısı yok; ne açlığımızı ve ne de susuzluğumuzu giderebiliyor. Bütün dünyaya ilişkin başarılarımız, bu açlık ve susuzluğumuza fayda vermiyor. Mevlânâ, “ Âlimler kendi uzmanlık alanlarına ilişkin tartışmalar yaparlar, ama kendi benlerini görmezden gelirler” diyerek çevresindeki kendini unutan insanlara dikkat çeker, birileri için ahkâm kesenlerin ve ancak kendileri için bir şey söyleyemeyenlerin hallerine şaşar. Oysa birey için kendisi asıl değil midir? Kendini kurtaramayanın kaptanlık koltuğunda oturması doğru mu?
Nedense günümüzde bu tür bir dertle başı ağrıyan insan çok azdır. Doyumsuzluğumuz belki de kendi asıl derdimizle uğraşmayışımızın acı bir sonucu. Bizim dışımızdaki obje ve nesnelerle uğraşıyoruz, bu doğru; kendimize sıra gelince, bunun farkında bile değiliz. Kendimizde olmadığımızın testini yapmak o kadar zor değil aslında. Saatte değil, günde de değil, ayda ya da yılda kaç kez kendimizi sorguladık? Kaç kez kedimize “sen necisin de insanlara üstten bakıyorsun?” diyebildik. Kaç kez başkalarını her konuda kendimize tercih ettik? Başkaları için ahkâm kesmek kolay; ama kendimize “dur” demek zor.
Allah yolunda tek engelimiz nefsimiz, egomuz, gururumuz. Nefsimiz karşımızda, içimizde, şuramızda buramızda dururken, her an bize tuzaklar kurarken, mücadele için, vuruşmak için başka düşman aramaya hiç gerek yok; bu konuda nefsimizin dışında girişeceğimiz bütün eylemler boşunadır. Asrın Adamı Bediüzzaman da nefis için “Nefis cümleden süfli, vazife cümleden ala.” dememiş mi?
Yükselişin, dostluğun, sevginin ve barışın tek engelidir nefsimiz.