M. Nedim Hazar'ın yazısı:
Büyük kriz
Bugünlerde adını sıkça duyduğumuz bir kelime bu kriz. Çeşit çeşit, şekil şekil; küresel kriz, ekonomik kriz, siyasi kriz, diplomatik kriz... Nedense kocaman bir ıska ve unutulmuşlukla esas büyük krizi görmüyoruz lakin, çağımız aslında bir kriz asrı galiba.
Doğunun ücra köşelerinden birinde, hesap kitabı hiç de küresel filan olmayan, kendi minimal dünyasında yuvarlanıp giden bir ahbabım bile sordu geçenlerde: 'Sen gazetecisin bilirsin, büyük kriz geliyor diyorlar, ne olacağız?'
Amerika'daki bilmem hangi bankanın 'morgıç' mıdır nedir, ondan dolayı girdiği para pul işlerinden ötürü doğunun da doğusundaki çoban bile endişe ediyorsa gerçekten büyük bir kriz var demektir!
Bir an için sırtınızı geriye yaslayıp düşünün lütfen. İnsanlık tarihine bir göz atın, insan denen doymak bilmez koca iştahın geldiği noktayı getirin gözünüzün önüne. Dünya aynı dünya... Büyüyüp küçülmüyor. Dere aynı dere, deniz aynı deniz, tarla aynı tarla... Beklentiler ve hırslar büyüyor akıl almaz bir hızla.
İştah bareminin yüksekliği hız kesmiyor. Her geçen yıl daha da yukarı taşınıyor. İstekler ve hırslar büyüdükçe büyüyor ve talep edilen şey elde edilmeyince de mutsuzluk, ardından da dramlar geliyor.
Anne ile babam tam dört ayrı ailenin yaşadığı avlulu bir evin tek göz odasında yaşamış yıllarca. Kızım ise kendine ait bir odasının olmamasından şikayet ediyordu geçenlerde. Kendince haklı tabii; ders çalışamıyormuş istediği rahatlıkta.
Sizi bilmem ama ben insanlık için esas en büyük krizin şükürsüzlük ve kanaatsizlik olduğuna inananlardanım.
Yanlış anlaşılmasın elbette küçümsemiyor ve inkar etmiyorum modern dünyanın sıkıntılarını. Ve biliyorum, büyük ekonomik beklentiler için önemli bu tür sıkıntılar. Büyük siyasi, ticari, askeri, diplomatik beklentiler-çıkarlar için de başka sıkıntılar.
Bu zaviyeden bakıldığında destekliyorum hatta; evet, vardır ve daha büyük bir kriz vardır hatta! Tıpkı modern dünyanınki gibi çeşit çeşit üstelik. Belki toplamına bir isim koymak gerekiyor: İnsanlık krizi!
Merhametsizlik krizi mesela... Gece, yolda kalan yabancılar kapıyı rahatça çalabilsin diye evinin ışıklarını açık tutan insanlığın, bırakınız yardım etmeyi, yanı başındaki felaketlere bile üzülmediği bir noktaya gelmesi kriz değil de nedir?
Çok değil, 15-20 yıl öncesini getirin aklınıza. Uzağa da gitmeyin. Eviniz mesela. Koltuklarınız, televizyonunuz, halınız, mutfağınız, yatağınız filan.
Eskiden iflas etmiş bir esnaf gördüğümüzde haline acırdık. Ne bileyim, giyecek elbisesi, ayakkabısı filan olmazdı. Şimdinin müflislerine bir bakın Allah aşkına. Bilmem kaç milyar dolar batırdı denen işadamları hâlâ lüks yatlarda tatil yapıyor, özel jetlere biniyor, yalılarda yaşıyorlar.
Yok mu bu işte bir tuhaflık sizce?
Görüyorsunuz işte bilmem nesi için lisans alamadı diye insanların iyilik yapmak için kurduğu bir sistemi topyekûn yok etmeye kendini adamış bir patronun kızı sırf siyasi rant uğruna felaket tellallığını abarttıkça abartıyor. Üç kuruşluk çıkar için tüm toplumun menfaatini umursamamak bir başka insanlık krizi değilse nedir?
Bu tür kriz söylentileri ayyuka çıktığı dönemlerde aklıma hep bir Temel fıkrası gelir. Basittir ama hoştur.
Benzine yapılan olağan zamlardan birinin ardından Temel ile Dursun sohbet ediyormuş. 'Son zamlar seni etkiledi mi Dursun?' diye sormuş Temel. 'Hiç etkilemedi' demiş Dursun ve eklemiş: 'Önceden de 10 milyonluk benzin alıyordum, şimdi de o kadar alıyorum...'
Elbette işin ülkeleri ilgilendiren siyasî boyutu vardır. Ki bazı devletler şükürsüz ve kanaatsiz insanlar gibidir onu da biliyorum. Tıpkı kocaman ve obur bir insana benzeyen holdingler gibi... Hırsları, iştahları, amaçları vardır ve ona ulaşmak için bırakınız kanaati, memleketi ve dünyayı bile yakarlar.
Ama inanın bana, bu tür büyük ve küresel entrikaların bile çözümü çok basit bir yoldan geçiyor; birey olarak girdiğimiz insanlık krizini tespit etmek ve çözmek. Göreceksiniz ki, değil Amerika'nın koca şirketleri, yeryüzündeki bütün bankalar bir olup gümleseler bile sinek vızıltısı olarak kalacaktır.
Zaman