Bendeniz öğrenciyken terzilik yapardım. İlkokulda, okuldan sonra bir terzide çıraklık yapar ve okul harçlığımı çıkarırdım. Okumam gerekiyordu. Babamın beni okutması imkânsızdı. Zira 8 çocuğu vardı ve seyyar satıcılık yaparak evin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Benim de okumam için, hem okuyup, hem de çalışmam gerekiyordu. Böylece liseyi bitirene kadar hem okudum hem de terzilik yaptım.
Aslında konu bu değil. Sadece bir girizgâh yapmak istedim; konuya vakıf olduğumu bildirmek için. Evet terzilik zor zanaat. Güzel bir ceket dikmek için çok iyi ölçü almak ve çok iyi provalar yapmak gerekiyor. Eğer iyi prova yapılmazsa ceketin bazı kısımları sırıtabilir. Ancak Erzurum’da çok iyi ustalar vardı. Meselâ bir Zeki usta vardı. Allah rahmet etsin. Onu en iyi bana attığı dayakla hatırlıyorum. Ama doğrusunu söylemek gerekirse hak etmiştim. Zira bir arkadaşa uymuş ve işten izin alarak Erzurum Kalesi’ne gitmiş ve arkadaşın getirdiği kurabiyeleri yemiş, bir de üstüne sigara tüttürmüştüm. Meğer usta beni takip edip, durumu öğrenmiş. Öğrenince de beni iyice bir ıslatmıştı. Neyse, onun yaptığı ceketler, tabiri caizse, cuk otururdu. Ama yaptığı bütün şey, ölçmek, biçmek, dikmek, prova yapmak, ütülemek vs şeylerdi. Yani kumaşa şekil vermekti. Yoktan var etmek değildi. Var olana şekil vermekti.
Peki, ya insanın vücudunun şekli ve o şekle göre giydirilen cilde ne demeli? Nasıl da güzel oturmuş değil mi? Şöyle vücudunuzun muhtelif azalarını bir başka gözle süzün hele. Neler görüyorsunuz? Nasıl da güzel ölçülmüş değil mi? Nasıl da güzel dikilmiş? Hem bu kumaş kendisini yenileyen bir kumaştır. Öyle elbise kumaşı gibi yırtılınca delik kalmıyor. Zedelendiğinde, yırtıldığında deforme olduğunda görünmez bir elle tamir ediliyor.
Meselâ ben çocukluğumda çok yaramazdım. Damlardan atlardım, düşerdim, bir yerlerimi yaralardım. Ama o yaralar nasıl da zamanla tamir oldu ve şimdi onlardan eser yok. Acaba kendi kendini yenileyen böyle bir kumaş yeryüzünde var mı? Herhalde henüz keşfedilmedi değil mi? Neyse geçelim, ben bütün bunları niye söylüyorum biliyor musunuz? Yüz nakline atıfta bulunmak için.
Efendim, malûmunuz üzere son zamanlarda bir organ nakli furyası başlatıldı. Gerçekten göğsümüz kabarıyor. Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde çok başarılı ameliyatlarla yüz nakli, kol-bacak nakli gerçekleştirildi. Büyük başarı. Harika bir iş yaptılar. Bu hocalarımızın alnından öpmek lâzımdır. Hele yüz nakli bir milattır, Türkiye için. Ancak şunu da unutmamak gerekir. Bu bir kes-yapıştır işlemidir. Yoksa bir yüzü ya da kolu-bacağı yeniden yaratma işlemi değildir. Üstelik provası da bir kadavra üzerinde yapılıyor. Canlı insan üzerinde yapılamaz.
Binlerce yıldır, Yüce Yaratıcı yüzler yaratıyor. Hepsi de orijinal. Hiçbiri diğerinin tıpatıp aynı değil. Tek yumurta ikizlerinde bile farklılıklar var. Peki, en büyük terzi kim o halde? Bir yüz nakli yapanı övüp, alkışlamak elbette güzel şeydir, ancak o yüzü yoktan yapanı övmek, O’nu tanımak; O’na kulluk etmek, O’nun emirleri doğrultusunda hareket etmek bir insanlık vazifesi değil midir, dostlar?
Evet, kıymetli kardeşlerim, tabiri caizse, O Yüce Terzi, nasıl da bütün varlıklara bir miktar-u muayyenle süper elbiseler dikmiş. Nasıl da güzel oturmuş. Hele bir timsaha hangi terzi çok güzel bir elbise dikebilir? Peki, kutup ayısına ne demeli? Yaşadığı ortama uygun ne kadar da güzel bir kürk giydirmiş Yüce Allah!
Emin olun, teknik geliştikçe benim de imanın artıyor. Yüz nakli de öyle benim imanımı kat kat artırdı. Eminim ki, sizin de öyledir. En büyük bir ressam olsa bir insan resmi çizse yine de aslını tutmuyor. Hele bazı ressamların çizdiği yüzler, Başbakanın dediği gibi, ucube olduğu halde büyük değerler taşıyor. Hatta müzayedelerde en çok primi onlar yapabiliyor. Peki, bizim yüzümüzün müzayedesi yapılsa ne kadar paha biçilebilir ki? Kim yüzünü satmak ister?
Bediüzzaman’ın dediği gibi, nihayetsiz mebzuliyetle; yani bollukla yaratıldığı halde bütün bu azalara paha biçilemiyor. Oysa iktisatta “Arz Kanunu” der ki, piyasaya ne kadar çok mal arz edilirse, fiyat o kadar düşer. Zira arz fazlası olunca o malın fiyatı düşmeye mahkûmdur. Oysa milyarlarca insan yaratılıyor, ancak fiyatı düşmüyor; yükseliyor. Zira her insan bir kâinattır. Zira insan, yine Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi, kâinatın bir misâl-i musağğarıdır.