Bu yazı başlığı altında kısaca söylenecekleri, onu okuyacak olanların belki büyük çoğunluğu çok iyi biliyor olabilirler; fakat çok önemli olduğundan, tekrar edilerek hatırlatılması çok faydalı olabilir.
* * *
Sana bir soru sorulsa, fakat o bir soru gibi göründüğü halde, “n” takısı almış olarak kullanılan “soru” kelimesiyle, bir sorunun içinde aslında farklı iki soru sorulmuş olsa; o soru da: “En mühim sorun nedir?” olsa, ne cevap verirdin?
* * *
Senin en mühim “soru”n: “Acaba, Allah benden ne istiyor?” olmalıdır.
Senin için en mühim “sorun” da: “Cehennemden kurtulmak” olmalıdır.
En mühim “soru”nun doğru cevabı ile yaşayabilirsen, en mühim “sorun”unun halli için en doğrusunu yapmaya da belki çalışabilirsin!
Çünkü ayni kelime içindeki o iki farklı soru, birbirleriyle çok sıkı bir manâ ilişkisi içindedirler.
* * *
Her biri Müslümanlara birer rehber olabilecek Sahabe-i Kirâm’ın da en mühim sorusu:
“Acaba, Allah benden ne istiyor?” ve onların da en büyük sorunu: “Cehennemden kurtulmak”tı.
* * *
“Kur’an-ı Hakîm’in Cennet ve Cehennem hakkındaki mu’cizane izahatı ve Kur’an’ın tefsiri ve ondan gelen Risale-i Nur’un Cennet ve Cehennemin vücudlarına dair hüccetleri, daha başka beyana ihtiyaç bırakmamışlar.
gibi pek çok âyetlerin ve başta Resul-i Ekrem (asm) ve umum peygamberler ve ehl-i hakikatin, her vakit dualarında, en ziyâde:
ve vahy ve şuhûda binaen onlarca kat’iyyet kesbeden Cehennem’den ‘bizi hıfzeyle’ demeleri gösteriyor ki; nev’-i beşerin en büyük mes’elesi Cehennem’den kurtulmaktır. Ve kâinatın pek çok ehemmiyetli ve muazzam ve dehşetli bir hakikati Cehennem’dir ki; bir kısım o ehl-i şuhud ve keşif ve tahkik onu müşahede eder. Ve bir kısmı tereşşuhâtını ve gölgelerini görür, dehşetinden feryad ederler. ‘Bizi ondan kurtar” derler.” (Risale-i Nur Külliyâtı, Meyve Risalesi)
* * *
İnsanların büyük ekseriyeti, gerçekten “en mühim soru” ve “en mühim sorun”larının ne olduğundan gafil bir vaziyette, kendilerini kaptırmış oldukları dünyevî işlerde ve meşgalelerde boğulmuş; bunun dışındakilere karşı ise kör, sağır, dilsiz ve ilgisiz gibi yaşarlar!
Şimdiye kadar kendileri için en mühim “soru”nun ve en mühim “sorun”un ne olduğunu ciddî şekilde araştırarak doğru tesbit edip ona göre yaşamamış olan insanlar, ecelleri gelip bu dünyadaki tekrarı mümkün olmayacak en mühim imtihanları sona ermeden, şimdiden sonra bunların mutlaka doğru cevaplarıyla yaşamalı ve gafletli geçmişlerini telafiye çalışmalıdırlar!
* * *
Acaba, hakikî insaniyete en yakışan en doğru düşünüş ve davranış biçimi nasıldır?
Bazılarının kendilerine göre, dar görüşle, dar düşünceyle veya saptırılmış yanlış yorumlarla kullandıkları “Hayatın provası yok!” sözü de, aslında en doğru düşünüş ve davranış biçimi için bir anahtar olabilir; çünkü hayatın provasının olmadığını düşünmek, en kıymetli ve bir defalığına insanlara verilmiş olan ömür sermayelerini kârlı bir âhiret ticareti için kullanmanın gerekliliğini onların kabulüne yol açabilir.
* * *
Evet, insan için en mühim soru: “Allah benden ne istiyor?” denilebilir. Çünkü bu sorunun ardından cevap arayışına girilebilecek “Ben kimim?”, “Nereden geliyorum?”, “Bu dünyaya ben kendi isteğimle gelmediğime göre beni buraya kim gönderdi ve niçin gönderdi?”, “Benim bu dünyada ne yapmamı istiyor?” gibi sorulara da cevap aramakla, Allah’a imanın dünya hayatındaki yaşayışa akseden şekilleri hâsıl olabilir ve en kıymetli sermaye olan “amel-i salih”e de kapı açılabilir.
“Allah benden ne istiyor?” sorusuna doğru cevabı araştırmasıyla ve o cevaba göre yaşamasıyla insan, en mühim sorunu olarak Cehennemden kurtulmayı bilir. “Hayatın provası yok!” sözünü dar görüşten, dar düşünceden veya saptırılmış yanlış yorumlardan uzak olarak değerlendirerek ona göre gereğini yapmasıyla da, sadece bir defalığına olmak üzere gönderilmiş olduğu bu dünya hayatını, ebedî âhiret hayatındaki “fayda vermeyecek son pişmanlığını” azaltabilecek şekilde yaşayabilmeğe muvaffak olabilir.