Ercişliydi Burak.
Isparta'da hafızlık eğitimi alıyordu.
Deprem olduğunda Erciş'teydi.
Isparta'daki arkadaşlarının aklına önce, Burak'a bir şey oldu mu sorusu geldi.
Erciş'te depremzedeler için kurulan aşevinden bir görevlinin telefonunu buldular.
Aşevini arayıp, Burak ismindeki arkadaşlarına ulaşmasını istediler. Bir de Burak'ın telefon numarasını ilettiler.
Aşevindeki gönüllülerden Abdullatif Abi verilen numaradan Burak'ı aradı.
"Burak'çığım" dedi. Geçmiş olsun dileklerini iletti. Hafızlık eğitimi alan arkadaşlarının kendisini merak ettiğini söyledi.
"Hamdolsun, iyiyim abi" cevabını almanın cesaretiyle sordu;
-Nasıl evinizde bir hasar var mı kardeş?
-Var abi biraz.
-Ağır mı hasar?
-Ev komple yıkılmış abi.
O sırada derin bir sessizlik oldu. Abdullatif Abi'nın boğazı düğümlendi, sesi titreyerek tekrar sordu:
-Yaralanan var mı?
- Annem sizlere ömür abi.
-Çok üzüldüm kardeş, diğerlerinde bir şey var mı?
-Ablam da sizlere ömür abi.
Sözün bittiği yerdi.
"Şimdi nerde kalıyorsunuz kardeşim?" diye sorabildi ancak.
"Brandadan bir çadır yaptık abi ordayız şimdi" cevabını aldı.
"Kardeş"dedi. "Biz merkezdeki aşevindeyiz gelsen de konuşsak"
"Kızkardeşlerimi yalnız bırakamam abi" dedi Burak...
Abdullatif Abi telefonu kapattı. Olan biteni aktardığı Orhan Demiral ile aşevinin bir köşesine geçip ağlamaya başladılar.
Aşevinde kendilerine yardım eden Ercişli bir görevliye Burak'ın ailesini tanıyıp tanımadığını sordular.
Soyadını öğrenip, Burak'ın ailesine ulaştılar. Bir binanın enkazını geçip, Burak'la kardeşlerinin kaldığı, el yordamıyla yapılmış barakaya vardılar.
Karşılarında 14-15 yaşlarında bir genç duruyordu, olanca tevekkülü ile.
Öyle bir sarıldılar ki ona.
"Biz senin ağabeyiniz" diye sımsıkı kucakladılar Burak'ı...
Babaları yoktu o anda, dayıları ile birkaç komşu vardı yanlarında.
Geçmiş olsun dileklerini iletirken babası çıkageldi.
Omuzları çökmüştü sanki.
Eşine, kızına mezar olan enkazın yanından dolaşıp, kederli bir yüzle "Hoş geldiniz" dedi onlara.
"Geçmiş olsun amca, başınız sağolsun" dediler.
"Sağolasınız, dostlar sağolsun" diye karşılık verdi.
"Allah'tan gelene ne denir" dedi dostlardan biri.
Yanlarında getirdikleri Cevşen'i çıkarıp Yasin-i Şerif okudular, ardından eller yukarı kaldırılıp, dualar edildi.
O sırada ateşin üstündeki demliği alan Burak, çay ikram etmeye başladı.
"Bir ihtiyacınız var mı amca?" diye sordu Aldullatif Abi ile Orhan.
"Hamdolsun iyiyiz, bir şeye ihtiyacımız yoktur, komşular bir şeyler getirmişler sağ olsunlar" dedi, amca. Minnet dolu gözlerle komşularına baktıktan sonra, "Sağ olsunlar bizi yalnız bırakmıyorlar" sözleri döküldü dudaklarından.
O sırada ekipten birileri, yiyecekleri var mı yok mu diye içeriyi kolaçan ediyorlardı.
"Abi bir kolinin içinde biraz makarna var" dediler.
Bir gün sonra bu kez sıcak yemekleri tencerelere doldurup, tekrar geldiler Burakların yıkılan evinin önüne.
Bu kez amca karşıladı onları. Hoşbeşten sonra, Abdullatif Abi,
"Amca sıcak yemek getirdim azıcık, bir tencereniz var mı dökeyim" dedi heyecanla.
Amca bir adım geri attı; "Sağolasın yeğenim, komşular bir şeyler verdiler, olmayan birilerine götürün!..."
İşte bizim insanımız bu.
Depremde dahi olsa, kendine getirilen sıcak yemeği, "Olmayan birilerine götürün" diyebilecek kadar büyük yürüğe sahip.
Deprem nedeniyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesini, rejim sorunu haline getirmeye çalışan CHP'nin anlamadığı bu.
Erciş'te, Van'da insanlarımızın bir kısmı enkaz altındayken siz hangi törenleri yapacaktınız?
Çocukluğunu Erciş'te geçiren Kılıçdaroğlu, törenleri izleyen, resepsiyonlardaki görüntülere bakan Vanlıların, Ercişlilerin, gönüllerindeki fay hatlarını kırıp 7.2'den beter bir sarsıntıya neden olacağını düşünmüyor mu?
Düşünce, önce 'tören' demez.
Önce 'insan' der.
Kadınların altıncı hislerinin güçlü olduğuna inanırım hep.
O nedenle de Kemal Bey'e değil, eşine kulak vermek istedim.
Ne diyor Sevim Hanım?
"Sol taş çatlasa yüzde 35'ten fazla oy alamaz"
Allah'ınızı severseniz Sevim hanım. Taş da çatlasa gök de yarılsa, bu kafayla gittikçe bu sol yüzde 35'ten fazla oy alabilir mi?
YENİŞAFAK