Eski Said, Üstad Bediüzzaman’ın bizzat kendisi tarafından hayatının ilk kısmına verilen isimdir ki, 1876-1921 yıllarını içine almaktadır. Eski Said dönemi 1921 yılı Ramazan ayında yazılıp bitirilen Lemeat isimli eserin telifi aşamasında sona ermiştir.
Üstad bu eseri yazarken, önce 30. Söz’ün sonunda bahsedilen, Fatiha suresinin son âyetinin tefsiri olan, tabiiyyun (naturalist) ve esbab-perest (determinist) felsefe sistemleriyle Kur’anın müstakim yolunun kıyasını ve izahını anlatan bir vakıa-yı hayaliye (keşfî bir hadise) görür, “insanın hakikati”ni, “enfüs”ü çözer. Bu keşifle, insanın zâhir ve bâtını, “Bu âlemde neci olduğu” yani vazifesi çözülür. Bunu Lemeat’ta da aktarır.
Daha sonra 23. Söz 1. Mebhas’ın 2. Noktasındaki vakıa-yı hayaliyeyi görür; “keşf”ten, “şuhud”a; “zihin” vasıtasıyla “hakikat”i “tasdik”ten, “hârici âlem”de “hakk”ı “iz’an”a yükselir, mazi-müstakbel çözülür. Bu keşifle insanın “Nereden geldiği” (Evvel) ve “Nereye gittiği” (Âhir) soruları çözülür.
Daha sonra Lemeat’ta “Hakikî Bütün Elem Dalâlette, Bütün Lezzet İmandadır Hayal Libasını Giymiş Muazzam Bir Hakikat” ismiyle anlattığı uzun ve keşfî bir hakikati görür. İnsan ve çevresindeki her şeyin, iman ve hidayet dairesinde, Tevhid ile, cennet-misal bir ortamı teşkil ettiklerini görür, ispat ve izah eder. Harici vücud, ızdırap ve bela değil, daimî ve ebedî bir visaldir, huzurdur, sürurdur, der.
Daha sonra dünya ve maddi âlemin hakikatini ve mahiyetini anlatan ve insanın bu âlemdeki vazifesi ve vaziyetiyle dünyanın ilişkisini izah eden 23. Söz’ün 2. Mebhas’ın 3. Nükte’sindeki vakıa-yı hayaliyeyi görür ve “Yeni Said” olarak uyanır.
Daha sonra Yeni Said olarak 23. Söz 2. Mebhas’ın 2. Nükte’sindeki vakıa-yı hayaliyeyle dünyanın insanın manevi terakkisi, istidadlarının inkişafı ve inbisatı vasıtasıyla “saadet-i ebediye”yi kazanması hakikati için kurulduğunu tamamıyla idrak eder. Bu terakkiyi elde edenlerin vücudlarının birer “saadet sarayı” olduğunu görür ve bildirir. Bu inkılabda Abdülkadir-i Gaylâni’nin Fethu’r-Rabbânî, o zamanki ismiyle Fütûhu’l-Gayb isimli eseri mürşid ve rehber olmuştur.
Eski Said ile Yeni Said dönemlerinin ortak eseri olan Mesnevi-i Nuriye’nin Mukaddimesi’nde, Onun özelliğinin, lafzen değil mana itibariyle, şu olduğunu belirtir: “Tâlî olarak, aklî yaraları ve problemleri, vesvese ve vehimleri Kur’anın hakkı tanıtan ve hakikati bildiren beyanları ile tedavi etmek; aslî olarak da, kalbi ve ruhu inkişaf ve inbisat ettirmektir. Kalbin, âyine-i Samediyet; ruhun, âyine-i Ehadiyet olduğunu keşfetmiştir.”
Eski Said dönemi Üstad Bediüzzaman’ın Osmanlı ve İslam dünyasının sosyal problemlerini, sıkıntı ve yaralarını tedavi amaçlı olarak, akıl esas tutulmak, fenlerden yardım alınmak üzere Kur’an âyetlerinden hüküm çıkarmasına dayanır. Bu dönemde sosyal hayatla, hükumetle çok içli dışlıdır. 1911’da Şam’da Emevi Camii’nde bir hutbe vermiştir. İstanbul’da birçok gazete ve mecmuada makaleler kaleme almış, nutuklarda bulunmuştur. Ayrıca 31. Mart Vak’asında yatıştırıcı rol oynamasına rağmen Askerî Mahkeme’ye sevk edilmiş ve Divan-ı Harb-ı Örfî’de (Sıkı Yönetim Mahkemesi) yaptığı müdafaa ile hem kendisi kurtulmuş hem başkalarını da kurtarmıştır.
Eski Said Doğu Anadolu’da Medresetü’z-Zehra isimli, fennî marifetlerin, dinî ilimlerin beraberce okutulacağı ve ders verileceği bir üniversite kurulması için Padişah’a kadar gelmiş, bu konuda Sultan Mehmed Reşad’dan finansman sözü almış; aldığı bir miktar devlet desteği ile Van’da bu medresenin temelini atmıştır. Fakat 1. Dünya Savaşı dolayısıyla medrese yarıda kalmıştır. Rusya esareti dönüşünde tekrar bu işe teşebbüs etmiş, Anadolu Hükumeti de söz vermiş fakat bu da Şeyh Said hadisesi bahanesiyle yarıda kalmıştır.
Üstad Bediüzzaman Eski Said döneminde Mantık ilmine dair Ta’likat, Kızıl Îcaz isimli eserlerini ve Muhakemât isimli tefsir mukaddimesi olan bir eseri, Münâzarât isimli Doğu aşiretleriyle yaptığı konuşmalardan meydana gelen eseri, İşârâtü’l-İ’caz isimli tefsir çalışmasını, Şam’da verdiği hutbeyi Arapça olarak kaleme almış ve yayınlamıştır. Muhakemat’ı, Münâzarât’ı ve Hutbe-i Şâmiye’yi daha sonra kendisi Türkçe’ye tercüme etmiştir. İşârâtü’l-İ’caz ve bir kısmı Eski Said Dönemine ait olan Mesnevi-i Nuriye isimli eserlerini ise kardeşi Abdülmecid Nursi Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bunlar haricinde İşârât, Sünuhât, Tuluat, Rumuz, Lemeat gibi eserlerini bizzat kendisi Türkçe kaleme almıştır.
Eski Said döneminde siyaset dünyasını takip etmiş, siyaseti din lehinde kullanmaya çalışmıştır. Fakat siyaset namına yapılan zulüm ve haksız taraftarlıkları, bu noktada sergilenen körü körüne taassup ve inatçılıkları görünce “Euzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaseti” (Şeytan’dan ve siyasetten Allah’a sığınırım) diyerek siyaseti terk etmiştir.
Eski Said âfâkidir, âfâk içinde dinî meseleleri insanlara veriyordu. Buna mukabil Yeni Said ise enfüsîdir; iman, İslam ve ihsan sistemi dâhilinde olarak iman hakikatlerinin ispatı, izahı ve neşredilmesine çalışmıştır. Bu metod “verâset-i nübüvvet” denilen peygamberlerin yolu olan “ilm-i hakikat” yoludur. Külliyatta Eski Said döneminden ve bu isimlendirmeden bu şekillerde bahsedilir. Mesela:
“Denilmiş: ‘Niçin siyasetten çekildin, hiç yanaşmıyorsun?’
Elcevap: Dokuz on sene evveldeki Eski Said, bir miktar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu. Ve gördü ki, o yol meşkûk ve müşkülâtlı ve bana nisbeten fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık; ve bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olmak ihtimali var. Hem siyasete giren, ya muvafık olur veya muhalif olur. Eğer muvafık olsa, madem memur ve meb'us değilim; o halde siyasetçilik bana fuzulî ve mâlâyâni birşeydir. Bana ihtiyaç yok ki beyhude karışayım. Eğer muhalif siyasete girsem, ya fikirle veya kuvvetle karışacağım. Eğer fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünkü mesâil tavazzuh etmiş; herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak mânâsızdır. Eğer kuvvetle ve hadise çıkarmakla muhalefet etsem, husulü meşkûk bir maksat için binler günaha girmek ihtimali var; birinin yüzünden çoklar belâya düşer. Hem on ihtimalden bir iki ihtimale binaen günahlara girmek, masumları günaha atmak vicdanım kabul etmiyor diye, Eski Said, sigara ile beraber gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terk etti. Buna kat'î şahit, o vakitten beri, sekiz senedir birtek gazete ne okudum ve ne dinledim. Okuduğumu ve dinlediğimi, biri çıksın, söylesin. Halbuki, sekiz sene evvel, günde belki sekiz gazete Eski Said okuyordu.” (Mektubât, 16. Mektub, 1. Nokta)