1.Psikolojik Nükte
Nefs-i emmâre (ilkel kendilik), şahsiyet (kişilik) ve enâniyet (benlik) insanın 3 cephesidir. İnsanın geçmiş zaman, şimdi ve gelecek zamana açılan pencereleridir. Nefs-i emmâre, “menfaatçi”dir. Şahsiyet, “meziyetperest”tir. Enaniyet ise “faziletfuruş”tur.[1] Onların kendilerini gösterdikleri ve kişi için tehlike arz ettikleri noktaları birçok hadis bildirir. En kapsamlı bir hadis-i şerif şudur: “Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona Cennet için kefil olurum.”[2]
Dil ve konuşma, enâniyet ve şahsiyetin; ferc ve şehvet ise, nefsâniyetin belirdiği ve tehlikeli oldukları noktalardır. İki hadis-i şerif ise bu tehlikelerden kurtuluş çarelerini sunuyor:
“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. “[3] (Nefsâniyetin ilacı)
“Allah’a ve Âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya sussun!”[4] (Şahsiyet ve enâniyetin ilacı)
2. Psikolojik Nükte
Bir sahabe Hz. Peygamber’e gelerek dedi:
-”Bana tavsiyede bulun, ey Allah’ın elçisi!” O Tabib-i kulûb (ASM) dedi ki:
-”Kızma!”[5] Soru tekrarlanınca O (ASM) da cevabı tekrarladı. Soru yine tekrarlanınca, O (ASM) da cevabı tekrarladı. Bu cevap ve cevaptaki ısrar iki yön içerir:
a) Bu soruyu soran kişinin zaaf noktası “öfke”dir. Bu manada verilen cevap hastalığın teşhisini gösterir. Ayrıca verilen cevapta ısrar ilacın yalnızca o olduğunu ifade eder. Evet kimi insanlarda zaaf noktası “şehvet” olduğu gibi kimisinde de öfkedir. Öfkesi, o kişiyi etrafına zarar verici bir ateşe çeviriyor. Cevaptaki ısrar, bu yönü fark ettirmek için…
b) Bu kişi ve her kişi, ne kadar öfkeli olursa olsun o öfkeyi kontrol altına alabilir. Eğer alamayacağı bir yapıda ise “Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez”[6] sırrınca o kişi sorumluluktan çıkar. Zaten öfkesini ve şehvetini kontrol altına alıp teskin edemeyecek hiçbir insan yeryüzüne gelmemiştir. Yeter ki o kişi savaşını versin.
İnsanların şuur-altı imtihan merkezleri “öfke” ve “şehvet”tir. Dışa dönük ve baskın karakterliler için “öfke”; içe dönük ve pasif karakterliler içinse “şehvet” imtihan unsurudur. Dışa dönük Hz. Musa’nın (AS) Mısır’da bir İsrailoğlu ile bir Kıptî’nin kavgasının ayırmak isterken istemeden Kıptî’nin ölümüne sebep olması, öfkeyle imtihanına delil olduğu gibi[7], içe dönük Hz. Yusuf’un (AS) Züleyha ile yaşadığı şehvet imtihanı bu meseleye bir delildir.[8]
Öfkeyle mücadelede mazhar-ı Şâfi-i Hakîm (ASM) şöyle der:
“Sizden birisi öfkelendiğinde ayakta ise otursun; oturuyorsa yatsın”[9] hadisi, öfke ile mücadelede ipucu verir. Hem “Sizden birisi öfkelendiği zaman su ile abdest alsın. Hiddet, şeytandandır. Şeytan ise, ateştendir”[10] hadisi, diğer bir mücadele tarzını ders verir. Fakat bunlar içinde en keskin tavsiye, “Susmak” tır. Çünkü insanlar arası öfkenin çoğunlukla sebebi yersiz ve dengesiz konuşmalardır. Susmak, bu noktada öfkeyi önleyici en tesirli ilaçtır.
3. Psikolojik Nükte
Resul-ü Ekrem Aleyhissalatu Vesselam dedi ki: “Dünyâda zühd ve az konuşma (nimeti) verilene yaklaşınız. Zîra o kimseye hikmet verilmiştir.”[11] Bu hadis-i şerif, kişinin iç dünyasının temizliğini bildiriyor. Nefs-i emmâre, madde ve mal aşığıdır. Hadisteki “zühde erişmek” ifadesi, nefsin dünya ve mal aşkını aşmayı ifade ediyor. Enâniyet ise, mana ve ilim âşığıdır. Bunu da çok konuşma ile etrafına bildirir. Bu noktada “kıllet-i kelam” (az konuşma) ene’nin hastalıklarını aşmayı ifade eder. Bu iki ciheti aşan kişi, hakka mazhar olur. Onun dili, hikmetin pınarı olur. Onun kalbi, kudsiyetin çeşmesi olur. O konuştuğu zaman kalplere tesir eden veciz, kudsî hikmetin tercümanı olur. Kur’anın, “Hakîm” cephesini böyle bir kudsiyet mazharı tefsir edebilir.
Ehl-i ilmin kelamı, ehl-i hikmetin kelamından daha çok olur. Hikmet arttıkça, ağızdan çıkan sözler azalır. Fakat sözleri, vecizleşir ve daha çok manaları câmi olur. “Bana cevâmiü’l-kelîm verildi”[12] hadis-i şerifi bu ufku bildirir. Bu sülukun son noktası “mutlak sükût hali” dir. “Susmak, hikmettir. Susan ise pek azdır”[13] hadis-i şerifi bu zirve hali bildirir.
4. Psikolojik Nükte
Resul-ü Ekrem Aleyhissalatu Vesselam dedi ki: “Enne’l-cennete tahte zılâli’s-süyûf”[14] (Cennet, kılıçların gölgesi altındadır.) Bu hadis manevi ve maddi cihad ve harb ile Cennetin yakınlığını, sebep-sonuç bağını bariz olarak gösterir. Cennet, Arapça’da, gözlerden saklı bahçe demektir. Cenîn, cin, cinnet ile aynı köktendir. Maddi kılıçlar, bu saklı bahçeye girmeye vesiledir. Kılıçların gölgesi altında Cennet yoluna girilip Cennete girişi engelleyen hal ve sıfatlar aşılır.
Hadisin bâtın ve hakikat cephesi noktasında Bediüzzaman Said Nursi şöyle der: “Kişinin, cünnet (kalkan) gibi kendini savunma yapısı kırılınca Cennetin kapıları açılır. O kalkan kırılmadan Cennete girilmez.”[15] Münafıklar, bu kendini aklama ve savunma işinde yeminlerini cünnet yapıyorlar diye âyet bildiriyor.[16] (Münâfikun Suresi) Necm suresinde Allah der ki: “Kendinizi aklamayın. Allah hanginizin daha takvalı olduğunu çok iyi biliyor.”[17]
Maddi Cennete girmek için, maddi şehadet gerekip cisim denilen kalkanın ruh denilen gövdenin üzerinden kırılması gerektiği gibi; manevi Cennete girmek için de, manevi şehadet gerekir. Bu ise hakikatin elmas kılıçları olan bürhanlar altında kalb ve ruh üstündeki nefsâniyet ve enâniyet kalkanlarının kırılmaları ile olur.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, 21. Lem’a, 2-4. Düsturlar.
[2] Buhârî, Rikak 23.
[3] Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239
[4] Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Îmân 74, 75.
[5] Buharî, Edep, 76.
[6] Bakara suresi, 286.
[7] Kasas suresi, 15-16.
[8] Yusuf suresi, 23-34.
[9] Ebu Davud, Edep 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned 7,152.
[10] Ebu Davud, Edep 3
[11] Sünen-i İbn-i Mâce.
[12] Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahih, nşr. Muhammed FuadAbdulbaki, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ty.,“Mesâcid”, 8.
[13] Deylemî.
[14] Sahih-i Buhari.
[15] Mesnevi-i Nuriye, Zerre.
[16] Münâfikun suresi, 2.
[17] Necm suresi, 32.