Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Aişe (ra) ile Evliliği Hakkındaki İddialara Cevaplar-5
Bu temel kriterler eşliğinde Hz. Aişe (RA) ve evlilik yaşı ile ilgili rivayetlere baktığımızda karşımıza birçok kaynak çıkmaktadır. Hz. Aişe’nin (RA) evlilik yaşını tespitte temel eserler olan Kütüb-ü Sitte isimli sahih hadis kaynaklarıyla beraber diğer İslam âlimlerinin hadislere dair yazdıkları kitaplar, Tabakat kitapları ve ilk dönem İslam tarihi kaynaklarıdır. Kütüb-ü Sitte’nin dayandığı hadislerin çoğunluğu İbn-i Sa’d’ın Tabakat’ı gibi kaynaklarda geçen rivayetlere dayanmaktadır. Bu çerçevede İbn-i Sa’d Hz. Aişe (RA) ile ilgili mutedil ve abartılı çok sayıda rivayeti Tabakat kitabında bir araya getirmiştir. Bu çerçevede kitabı, zengin bir içerik sahibidir.
İbn-i Sa’d’ın Tabakat kitabındaki rivayetlerin ekseriyeti Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam’a dayanmaktadır. İbn-i Sa’d ayrıca Amre bint Abdurrahman b. Sa’d b. Zürare, Ebu Ubeyde, Abdullah b. Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Ebu Müleyke, Mus’ab b. Sa’d, Abbad b. Hamza b. Abdullah b. Zübeyr’den ve tabiîn döneminin takvasıyla meşhur zatları olan Kasım b. Muhammed b. Ebi Bekir, Mesruk b. Ecda’dan ve Humeyd b. Arîb kanalıyla Cemel savaşında Hz. Aişe’ye (RA) karşı savaşan sahabe Ammar b. Yasir’den (R.Anhuma) rivayetler nakleder. Bu rivayetler arasında içeriği aynı olsa da takvalı olmakla meşhur olan râvi ile takvası şüpheli olan râvinin aktardığı rivayetler arasında fark olduğu da net olarak görülmektedir. Rivayetleri Mutedil Rivayetler ve Abartılı Rivayetler şeklinde iki gruba ayırabiliyoruz:
Abartılı Rivayetler[1]
Hişam b. Urve b. Zübeyr, babası Urve b. Zübeyr’den o da Hz. Aişe’den (RA) rivayet ediyor:
Resulullah (SAV) benimle evlendiğinde altı yaşındaydım ve benimle gerdeğe girdiğinde de dokuz yaşındaydım. Resulullah’ın (SAV) evine götürüldüğümde diğer kızlarla beraber oyuncak bebeklerle oynardım. Resulullah (SAV) yanımıza geldiğinde kızlar ondan çekinip saklanırlardı. Resulullah (SAV) da onları benimle oynamaya teşvik ederdi.
Hişam b. Urve’nin Hz. Aişe’den (RA) diğer bir rivayeti: “Resulullah (SAV) benimle evlendiğinde altı yaşında, evine götürüldüğümde de dokuz yaşındaydım. O sırada salıncakta sallanıyordum ve oyun arkadaşlarım vardı. Oradan alındım, gerekli hazırlıklarım yapıldı ve Resulullah’a (SAV) götürüldüm. Yüzüm ipek bir kumaşla örtülmüştü.”
Hişam b. Urve’den: Aişe evlendiğinde altı veya yedi yaşındaydı. Gerdeğe girdiğinde ise dokuz yaşındaydı.
Ebu Ubeyde rivayet ediyor: “Aişe yedi yaşındayken evlendi ve gerdeğe girdiğinde de dokuz yaşındaydı. Peygamber’in (SAV) vefatı sırasında da on sekiz yaşındaydı.”
Amre bint Abdurrahman b. Sa’d, Hz. Aişe’den (RA) rivayet ediyor: Resulullah (SAV) benimle nübüvvetin 10. Senesinde Şevval ayında ben altı yaşındayken evlendi. Resulullah (SAV) Rebiülevvel ayının on ikisinde Salı günü hicret edip Medine’ye geldi. Hicretin 8. Ayında Şevval’de gelin oldum. Benimle gerdeğe girdiğinde dokuz yaşında idim.”
[Bu rivayetlere dikkat edilirse söz kesmek “evlendirmek” olarak ifade edilmektedir. Sözün sened olduğu ve sözden caymanın hıyanet sayıldığı bir toplumda, ki Cahiliye Arapları arasında ve sonrası İslam toplumunda durum bu minvaldeydi, söz kesmek artık evlendirmek demektir. Günümüz İslam dünyası ve Türk toplumunda evlilik, nikah akdi sonrasında beklemeksizin gerdeğe girilmesi şeklinde tahakkuk etmektedir. Rivayet metinleri o dönem toplum yapısını göstermektedir. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in (RA) kızlarını Ebu Leheb’in oğulları Utbe ve Uteybe ile sözlemesi de rivayetlerde “evlendirmesi” şeklinde geçer. Oysa zevç ve zevce hukuku cinsel temasla başlar. Ayrıca Hişam b. Urve’nin ninesi Hz. Esma (RA), Hz. Aişe’nin (RA) baba-bir kız kardeşidir. Hem ninesi Hz. Esma bint Ebu Bekir hem Hz. Aişe o dönem toplumunda siyasi olarak da gündemde olan iki kadındır. Bu kadınların hayatlarına ait detaylar dahi net olarak toplumun her kesimince bilinir. Bu çerçevede Hz. Aişe’nin yaşına dair Hişam’ın rivayetinde tereddütler görünmektedir. Hişam bazı rivayetlerde altı yaş, bazılarında yedi yaş evlilik yaşıdır, diyor.]
Hişam b. Urve diğer bir rivayette Hz. Aişe’den şunu aktarır: “Resulullah (SAV) Aişe’ye, ‘Seni iki kez rüyamda gördüm. Bir adam seni ipek bir kumaşa sarıp gizlemiş halde getirerek ‘Bu senin eşindir’ diyordu. Ben de kumaşı açınca o kimsenin sen olduğunu gördüm. Sonra ‘Şayet bu Allah katından ise kabul ettim’ dedim.”
[Dikkat edilirse bu rivayet Hz. Aişe’yi (RA) o an kundakta bir bebek olarak göstermektedir. Rüya ilmi tekniği olarak bu rivayet en fazla şu şekilde anlaşılabilir: Rüya ilminde bebek, gelişmeye açık bir ilim talebesi anlamına gelir. Bu çerçevede Hz. Aişe’nin (RA) o an itibariyle, Hz. Peygamber’in (SAV) yanında ilim tahsili noktasında bir bebek konumunda kaldığı rüyada gösterilmiş olmaktadır. Oysa Hz. Aişe (RA), Hz. Ebu Bekir (RA) gibi Cahiliye döneminde hem tarih ve nesep bilgisi, hem şiir ve edebiyatta deha derecesinde hafızası ve birikimi, hem rüya ilmi gibi manevi ilimlerde algısı ve bilgisi ile temayüz etmiş bir babaya sahiptir. Bu çerçevede bu rüya rivayetinin sahihliği tartışılmaya çok açıktır.]
Hişam b. Urve, babası Urve b. Zübeyr kanalıyla Hz. Aişe’den naklediyor: “Oyuncak bebeklerle oynardım. Kız arkadaşlarım gelir; benimle birlikte oynarlardı. Resulullah’ı (SAV) gördüklerinde ondan çekinirlerdi. Resulullah (SAV) onları içeri alır ve benimle oynamalarını sağlardı.”
Abdülmelik b. Umeyr, Hz. Aişe’den rivayet ediyor: “Bana verilen şeyler başka herhangi bir kadına verilmedi. Resulullah (SAV) ben yedi yaşındayken beni nikahladı. Melek avucunun içinde benim suretimi Resulullah’a (SAV) getirdi. Ben dokuz yaşındayken benimle gerdeğe girdi. Cibrîl’i gördüm ve onu benden başka herhangi bir kadın görmedi. Resulullah’a (SAV) hanımları içinde en sevimli olan bendim. Babam sahabe içinde Resulullah’ın (SAV) en sevdiği kimse idi. Resulullah (SAV) benim evimde hastalandı. Onun tedavisiyle ben ilgilendim. Ruhu teslim alınırken benden ve meleklerden başka kimse buna şahit olmadı.”
Mutedil Rivayetler
Ebu Müleyke rivayet ediyor: Resulullah (SAV), Ebu Bekir’e, Aişe ile evlenmek istediğini bildirince, Ebu Bekir şöyle dedi: “Ey Allah’ın resulü! Ben Aişe’yi Mut’im b. Adiyy’in oğlu Cübeyr’e söz vermiştim. Müsaade edersen onlardan Aişe için verdiğimiz sözü geri alayım.” Onlardan Aişe için verilen sözü geri aldı, onu boşadı ve Resulullah (SAV) ile evlendirdi.
[İslam geldikten sonra ilk Müslüman olanlardan birisi Hz. Ebu Bekir’di. İslamiyet sonrasında Müslüman bir kadının veya genç kızın bir müşrik ile evlendirildiğine dair hiçbir vaka ve rivayet bulunmamaktadır. Bu durum gösterir ki, Hz. Ebu Bekir’in söz verme hadisesi İslam öncesi dönemde meydana gelmiş bir hadise olmak zorundadır. Benzer durum Hz. Peygamber’in kızları olan Ümmü Gülsüm ile Rukayye için de geçerlidir. Leheb suresi sonrasında Hz Peygamber’in (SAV) kızlarının sözlülerinden ayrılmaları, imanlı Hz. Aişe’nin (RA) o an müşrik olan Cübeyr ile evlenemeyeceğinin net bir delilidir. Bu durumda Hz. Aişe’nin (RA) doğum tarihi peygamberliğin başlangıcı olan 610 tarihinden en az 5-6 sene geriye doğru gitmektedir. En iyi ihtimal Türk toplumundaki “beşik kertmesi” vakası Cahiliye toplumunda câridir, denilebilir. Bu durumda doğum yılı 610 senesi veya 1-2 yıl öncesine tekabül eder.]
Mesruk’a “Aişe feraiz (miras) konusunu iyi bilir miydi?” diye sorulunca, o da “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, Muhammed’in (SAV) ashabının yaşlıları ona feraizi sorarlardı.”
Mesruk rivayet ediyor: Bir kadın, Aişe’ye “Ey Anneciğim!” diye seslendi. O da, “Ben senin annen değilim, sizin erkeklerinizin annesiyim.” cevabını verdi.
Ebu Vail, Cemel savaşında Hz. Aişe’ye karşı savaşan sahabe Ammar b. Yasir’den (RA) rivayet ediyor: “Bizim muhakkak surette bildiğimiz şey, Aişe’nin hem dünyada hem Ahirette Resulullah’ın (SAV) zevcesi olduğudur.”[2]
Humeyd b. Arib şöyle der: Cemel gününde bir adam Aişe’yi tuzağa düşürmek istedi. İnsanlar bu adamın etrafında birikince Ammar, “Bu da nedir?” diye sorunca, orada bulunanlar adamın Aişe’ye tuzak kurmak istediğini söylediler. Bunun üzerine Ammar: “Kes sesini rezil adam! Havlama! Sen Resulullah’ın (SAV) sevgilisine mi tuzak kurmak istiyorsun? Şüphesiz ki o Resulullah’ın (SAV) Cennet’teki eşidir.” dedi.
[Bu rivayetlerde Hz. Ammar’ın (RA) her ne kadar siyaseten muhalifi dahi olsa Hz. Aişe’nin (RA) ve Resulullah’ın (SAV) hukukunu muhafazada hakperestçe duruşu güneş gibi görünmektedir.]
Yukarıda Abdülmelik b. Umeyr’e ait geçen rivayetin aynısını ama sahih suretini, tabiîn dönemin ehl-i takvası ve Hz. Aişe’nin baba-bir kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir’in oğlu Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir[3] bizzat Hz. Aişe’den (RA) şöyle rivayet eder:
“Ben Peygamber’in hanımlarından on özellikte üstün tutuldum.” Aişe’ye soruldu.
“Ey müminlerin annesi! Bunlar nelerdir?” O da şunları söyledi:
“İçlerinde benden başka bakire yoktu. Benden başka anne-babası muhacir olan yoktu. Allahu Teala benim suçsuz olduğumu gökyüzünden bildirdi. Cibrîl ipek kumaş üzerine işlenmiş suretimi gökten getirip ‘Onunla evlen! Muhakkak ki, o senin zevcendir.’ dedi. Ben ve Resulullah (SAV) aynı kaptan yıkandık ve bu benden başkasına nasip olmadı. Resulullah (SAV) namaz kılarken ben onun önünde uzanmıştım ve bu da benden başka hanımlarına nasip olmadı. Allah, onun ruhunu teslim alırken O benim kucağımda idi. Gece kalma sırası bende iken vefat etti ve benim evime defnedildi.”
[Dikkat edilirse bu rivayette altı veya yedi yaşında evlenme ve dokuz yaşında gerdeğe girme detayı yoktur. “Bakirelik” detayı vardır ki, bu zaten Kur’anla sabittir. Bir ehl-i takva râvi, eğer hafızası da kuvvetli ise hadis usûlü gereği onun rivayeti temel kabul edilir, diğer rivayet dikkate alınmaz.]
Şa’bî, Mesruk b. Ecda Hz. Aişe (RA) hakkında konuşunca şöyle dediğini aktarır: “O, Allah tarafından suçsuz olduğu kabul edilmiş es-Sâdıka bint-i es-Sıddîk şöyle şöyle söylerdi.” Başka kimseler de ondan “Allah’ın sevgilisinin sevgilisi” diye bahsederlerdi.
Abbad b. Hamza b. Abdullah b. Zübeyr, Hz. Aişe’den rivayet ediyor: “Ben Resulullah’a (SAV) ‘Ey Allah’ın Resulü! Kadınlar künyelerle isimlendirilmekteler, beni de künyelendir!” dediğimde ‘Seni oğlun Abdullah[4] ile künyelendirdim.” dedi.
İbn-i Sa’d’ın aktardığı bu rivayetler dışında çeşitli rivayetler sahih hadis kaynaklarında geçmektedir. İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Asakir, Harâitî, İmam-ı A’zam Ebu Hanife’ye ait hadis kaynakları gibi…
Harâitî, İ’tilâu’l-Kulûb isimli eserinde Mus’ab b. Sa’d’dan neklediyor: “ Hz. Ömer, müminlerin annelerine on bin dirhem tahsis etti. Hz. Aişe’ye ise iki bin dirhem fazla verdi ve ‘Kuşkusuz o, Resulullah’ın (SAV) sevdiğiydi.’” dedi.[5]
İbn-i Ebi Şeybe, sahabelerin en faziletlilerinden Ammar b. Yâsir’den (RA) naklediyor: “Aişe, Cennet’te Resulullah’ın (SAV) hanımıdır.”[6]
İbn-i Asâkir, sahabelerin en takvalılarından olan Ammar b. Yâsir’den (RA) naklediyor: “ Annemiz Aişe bu sefere[7] çıktı. Vallahi onun dünyada ve âhirette Peygamberimiz’in (SAV) zevcesi olduğunu biliyoruz. Ancak Allah kendisine mi, Aişe’ye mi itaat ettiğimizi göstermek için bizi onunla imtihan etti.”[8]
İbn-i Asâkir, Amr b. Gâlib’den naklediyor: “Ammar b. Yâsir, bir adamın Hz. Aişe aleyhinde konuştuğunu işitince ona: ‘Sus ey çirkin ve kötü kişi! Şahitlik ederim ki o, cennette Resulullah’ın (SAV) zevcesidir’ dedi.”[9]
İmam-ı A’zam Ebu Hanife, Kûfe okulunda yetişmiştir. Bu okul sahabi Abdullah b. Mes’ud ve onun yetiştirdiği Alkame b. Kays en-Nehai, Esved b. Yezid en-Nehai, İbrahim en-Nehai, Amir eş-Şa’bi gibi takvasıyla öne çıkan tâbiîne dayanmaktadır. Ebu Hanife’nin kendisi de sahabi Abdullah b. Cez’ (RA) ile bizzat görüşmüş ve hadis dinlemiştir. Kendisinin döneminde on beş kadar sahabe hayatta bulunmakta idi. İmam-ı A’zam onlardan da hadis rivayeti yapmıştır. Bu çerçevede İmam-ı A’zam’ın aktardığı hadislerden meydana gelen Müsned-i Ebu Hanife kitabı, hem birinci ağızdan, hem takva sahibi “sika” bir râviden, hem verdiği bir milyon bir birine muhalif olmayan fetvanın gösterdiği üzere hafıza dehası olan “kavi” ve “emîn” bir kaynaktan aktarılan rivayetlerden teşekkül etmektedir.[10]
Müsned-i Ebu Hanife’de Hz. Aişe (RA) ile ilgili çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Şöyle ki:
Ebu Hanife, Âmir eş-Şa’bi kanalıyla Hz. Aişe’den naklediyor: “Peygamberin eşlerinden hiç birinde olmayan yedi haslet bende vardır: Babaları içerisinde ona en sevimli olan benim. Eşleri içinde de en sevimli olan benim. Benimle bâkire olduğum halde evlendi. Benim dışındaki eşlerinin suretlerini Cebrail ona getirmedi, sadece benimkini getirdi. Benden başka eşleri arasında Cebrail’i gören olmadı. Ben onun örtüsü altında iken Cebrail geldi. Bana atılan iftiradan dolayı bir kısım insanlar helak edilecekti, hakkımda âyet indi. Resulullah (SAV) benim evimde, benim gecemde, benim günümde, başı çenemle göğsüm arasında iken vefat etti.”[11] Ebu Hanife, Avn kanalıyla Âmir eş-Şa’bi’den de bu rivayeti tekrar aktarır. Fakat iki rivayet aynı içeriğe sahiptir. Başka bir râvi kanalıyla Hz. Aişe’den tekrar aktarır. Üç rivayetin kelimeleri dahi hemen hemen aynıdır. Fakat hiçbirinde evlilik yaşına dair bir detay yoktur. Özellikle “bâkire” lik boyutuna vurgu bulunmaktadır.
[Aynı rivayeti Hişam b. Urve, ısrarla 6-7 yaşında sözlenme, 9 yaşında gerdeğe girme şeklinde nakleder. Döneminin ehl-i takvası olan ve Hz. Ebu Bekir’in bizzat yeğeni olan Kasım b. Muhammed b. Ebi Bekir’in aktardığı rivayette de yalnızca “bakirelik” vurgusu olması ve yaş detayı olmaması, Ebu Hanife’nin aynı şekilde Âmir eş-Şa’bi kanalıyla bizzat Hz. Aişe’den (RA) aynı şekilde rivayeti aktarması göstermektedir ki, rivayetin asıl metninde yaş detayı yoktur. Hişam b. Urve veya ondan rivayeti aktaran kişiler bu yorumu sonradan eklemişlerdir.[12] Ebu Hanife, Hişam b. Urve’nin Emevi iktidarına yakın olduğunu bildiğinden ve Hz. Aişe (RA), Cemel’de Hz. Ali’ye (RA) karşı savaştığından, Sıffîn savaşı ve akabinde gerçekleşen Kerbela vakası Emevi-Haşimî mücadelesine dayandığından Emevî iktidarına yakın bir hadis râvisinin iktidarın baskısı, etkisi, korkusu, beklentisi, minneti veya sevgisi dolayısıyla hadis metinlerine ekleme veya çıkarma yapabileceğini nazara aldığından “Sultanın sofrasına oturan âlimin fetvasına itibar edilmez” diyerek Müsned’inde Hişam b. Urve’den hiçbir hadis almamıştır. Oysa ikisi aynı dönemin insanlarıdırlar.]
Ebu Hanife, Hammad b. Ebi Süleyman ve İbrahim en-Nehai kanalıyla Hz. Aişe’den (RA) rivayet ediyor: “Resululullah (SAV) ölüm anında şöyle dedi: ‘Ey Aişe! Cennet’te seni zevcem olarak gördüm.” Resulullah sonra yanındakilere döndü. “Ölüm bana kolay geliyor, umursamıyorum.”[13]
[İbn-i Sa’d’ın, Hişam b. Urve’den aktardığı bu rivayetin farklı versiyonu, kalbi Allah aşkıyla dolu bir Allah dostu olan Hz. Peygamber’i (SAV) karısına bütün kalbiyle âşık kara sevdalı bir eş olarak gösterecek şekilde naklediliyor. Ebu Hanife’nin aktardığı bu sahih rivayet ise, bütün peygamberler için, Ahirete hakka’l-yakîn bir iman ve uhrevî hayata uygun ruhani bir yaşantının neticesi olan “kolay ölüm” ü olağan bir seyir olarak gösteriyor. Hişam b. Urve’nin ima ettiği ve bir peygambere yakışmayan mana nerede, Ebu Hanife’nin aktardığı hakikati net gösteren mana nerede! Kur’anın bildirdiği üzere Ashab-ı Meymene’nin vefatı kolaylık ve rahatlık içinde olmaktadır.[14] Hz. Peygamber (SAV), Ashab-ı Meymene’dendir. Hem Duha suresinin 4-5. âyetlerinde bildirdiği üzere Hz. Peygamber (SAV) kendisi hakkında dünyadan daha hayırlı ve razı kılınacağı bir âleme göçmektedir.]
Ebu Hanife İbrahim ve Mesrûk’dan rivayetle, Mesruk’un Hz. Aişe’den (RA) hadis rivayet ettiğinde şöyle dediğini nakleder: Bana Sıddîk’ın kızı, Sâdıka, masumluğu sâbit olan, Hz. Peygamber’in (SAV) sevgili eşi Hz. Aişe (RA) haber verdi.”[15]
[Aynı rivayeti İbn-i Sa’d da Mesruk’tan aktarmaktadır. Bu çerçevede rahatça diyebiliyoruz ki, Ebu Hanife, İbn-i Sa’d’dan hadis naklinde daha hassas ve daha seçicidir. İmam-ı A’zam, hem amelî hükümler noktasında müçtehid ve müstanbıt bir fakîh, hem itikadî konularda müstakim ve mutedil bir re’y sahibi olduğundan Hanefî mezhebi ve Maturidî mezheplerinin fikir babası olacak şekilde Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sahih hadisleri seçmiştir. Şüphe uyandırabilecek râvilerden hadis almadığı gibi Kur’an’a muhalif içerikli hadisleri de nakletmemiştir.]
Ebu Hanife, el-Heysem, İkrime kanalıyla Abdullah ibn-i Abbas’tan (R. Anhuma) rivayet ediyor: “Resulullah’tan (SAV) duydum, ‘Aişe Cennet’tedir.” İbn-i Abbas bu rivayeti şöyle yorumlar: “Resulullah (SAV), Allah’ın en sevimli kuludur. Cehennem ehliyle evlenmesi mümkün değildir. [16]
[Bu rivayet, Cemel’de Hz. Aişe’ye (RA) karşı Hz. Ali (RA) safında savaşan, Hz. Aişe’den (RA) kıdem ve fazilet itibariyle daha önde bir sahabe olan Ammar b. Yâsir’in (R.Anhuma) aktardığı rivayetlerle aynı manadadır. Bir abartı değil, Hz. Aişe (RA) ile ilgili hakikatin ifadesidir. Kur’an’da iffeti tescilli olan, iman üzere yaşayan, ehl-i beytten olduğu Kur’anda vurgulanan bir müminenin âkıbeti Kur’an hükmünü devam ettirdiği sürece sâbittir.]
[1] Aktarılacak rivayetler için bakınız Muhammed b. Sa’d, Tabakat Tercümesi, Siyer Yayınları, c. 10, s. 57-67.
[2] Aynı rivayeti, İmam-ı Buhari, Sahih kitabında Şu’be, Hakem bin Uteybe ve Ebu Vâil kanalıyla Ammar b. Yâsir’den nakleder. Bu çerçevede rivayet sahih bir haberdir.
[3] Takva ve ilim üzerine müesses olan Nakşibendî tarikatinin altın silsilesindeki bir altın halka Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir olup O, feyzini sahabe Selman-ı Farisî’den (RA), o da Hz. Ebu Bekir’den (RA), o da Hz. Peygamber’den (SAV) almıştır. Bu şekilde Nakşibendî silsilesi kendini Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir yoluyla Resulullah’a (SAV) rabt eder. Takvası şüpheli biri bir tarikatin ve özellikle ilim ve takvayı baz alan Nakşibendî tarikatinin şeyhi ve altın silsilesi olamaz.
[4] Burada kastedilen “oğul”, kız kardeşi Esma’nın oğlu olan Abdullah’tır. Ki Ahzab suresi 7. Ayette bildirildiği üzere Hz. Aişe (RA) ümmetin erkeklerinin manevi annesi olduğundan dolayı yeğeni “Abdullah’ın annesi” manasında “Ümmü Abdullah” olarak Resulullah (SAV) tarafından künyelendirilmiştir.
[5] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, trc. Hüseyin Yıldız ve diğerleri, Ocak Yayınları, c. 20, s. 485.
[6] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, trc. Hüseyin Yıldız ve diğerleri, Ocak Yayınları, c. 20, s. 485.
[7] Cemel vak’asını kastediyor.
[8] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, trc. Hüseyin Yıldız ve diğerleri, Ocak Yayınları, c. 20, s. 485.
[9] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, trc. Hüseyin Yıldız ve diğerleri, Ocak Yayınları, c. 20, s. 486.
[10] İmam-ı A’zam’ın hadis rivayet usulü ve metodu da çok hassas ve Kur’an ile birebir örtüşecek derecede dikkate dayanmasına rağmen sırf “ Kûfe re’y ekolü” nden olduğundan dolayı İbn-i Sa’d, kendisi için “Zayıf bir hadis râvisi” kaydını düşmüştür. Bu konuda İbn-i Sa’d, hocası Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî’nin etkisi altında kalmıştır. Bkz. Tabakat tercümesi, c. 8, s. 485-486 ve c. 9, s. 334.
[11] Müsned-i Ebu Hanife Tercümesi, Ravza Yayınları, s. 123.
[12] Hadis âlimleri, Bediüzzaman’ın tespit ettiği gibi, râvilerin metne eklediği şahsi yorumlar neticesinde metni değişen hadisin asıl halini teşhis ve tespit etmeleri gerekirken, maalesef ravilerin müdahalesiyle şekil değiştiren rivayeti ayrı bir hadis kabul ederek Sahih, Mu’cem ve Müsned’lerine eklemişlerdir. Hişam bin Urve’nin ifsat ettiği bu rivayet, aslî haliyle hakikati net olarak gösterirken Hişam b. Urve’nin müdahalesi neticesinde Hz. Peygamber’e (SAV) iftira mahiyetinde bir şekil almıştır. Ümmet-i Muhammed’in (SAV) bu konuda şu an çektiği sancıların ana mes’ulü Hişam bin Urve olduğu gibi, ikinci derecede bir mes’ulü de onun rivayete müdahalesini teşhis ve tespit edemeyerek gerekli muameleyi ifa etmeyen ve kitaplarına “hadis” diye alan hadis âlimleridir.
[13] Müsned-i Ebu Hanife Tercümesi, Ravza Yayınları, s. 123.
[14] Vakıa suresi, 89.
[15] Müsned-i Ebu Hanife Tercümesi, Ravza Yayınları, s. 124
[16] Müsned-i Ebu Hanife Tercümesi, Ravza Yayınları, s. 125