Hayatı, bütün eylemleri, düşünceleri ve duyguları dengeler üzerine kurulmuş olarak sürmüş ve bu şekilde sona ermiş olan Hz. Peygamber’in (SAV), Hz. Aişe (RA) ile evliliği konusu gerek bazı çevrelerce kasıtlı olarak gündem konusu edilmesi, gerekse hadis kaynakları ve İslam tarihi kaynaklarındaki bir birine muhalif muhtelif rivayetlerden dolayı sisli bir manzara arz etmektedir. Bu makalede İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’ın bu konuya dair âyetlerindeki bütünlük nazara sunularak, gerek hadis kaynakları ve hadis usulü, gerekse siyer felsefesi çerçevesinde mesele ele alınarak dinî ilimler boyutunda mesele sağlam bir zemine oturtulacak, gerekse tarih bilimi, sosyoloji, biyoloji, iktisat, psikoloji ve hukuk fenleri boyutunda konu ele alınarak meselenin netleşmesi sağlanacaktır.
Biyoloji, Psikoloji ve Hukuk Bilimleri Çerçevesinde Hz. Aişe’nin (RA) Evlilik Yaşı
Biyoloji bilimi canlıların hayatları boyunca geçirdikleri evreleri, doğum ve gelişim ve ölüm süreçlerini, bu süreçlere ait ortak boyutları tespit ederek kurulan ve gelişen bir bilim dalıdır. Biyolojinin ilgilendiği bir saha ise insan canlılığı ve insanın hayat evreleridir. Bu çerçevede insan biyolojisine bakıldığında altı evre tespit edilmektedir: Ceninlik, Bebeklik, Çocukluk, Gençlik, Orta Yaş, Yaşlılık.
Cenin dönemi, anne-babanın cinsel ilişkisi ve döllenme ile başlayan dokuz ay on güne kadar devam eden, doğumla sona eren bir evredir. Bu evre mayoz bölünme ile başlayan tek hücreli bir yapıdan mitoz bölünmelerle çok hücreli yapıya geçiş sürecidir. Tek hücredeki DNA yazılımları RNA yazılımı haline gelerek büyüme gerçekleşir. Gelişim psikolojisinde ise bu döneme “Doğum Öncesi Dönem” adı verilmektedir.
Bebeklik dönemi, doğum sonrası başlayan ve iki yıl civarı devam eden süreçtir. Bu süreçte doğan canlı annesine gerek anne sütü ile beslenmesi gerekse korunma ve sahiplenilme gibi duygusal ihtiyaçlarından dolayı bağlı ve bağımlıdır. Süreç bebeğin kendi ayakları üstünde duracak ve anne sütü dışında gıdalarla beslenecek hale gelmesi ile sona erer.
Çocukluk dönemi, insan türü bireyinin kendini, sosyal çevresini, akrabalarını tanıma sürecidir. Konuşmanın net olarak başlaması bu süreçteki ana ve geliştirici unsurdur. Bu süreçte fiziksel büyüme de devam eder. Aile fertleriyle diyaloglardan ve dış dünyadan edinilen bilgiler neticesinde insan zihninin fonksiyonları kendini belirgin şekilde ifade eder. Çocukluk sürecini İslam hukuku ve semavi dinler iki safhaya ayırırlar: Gayr-ı mümeyyiz çocukluk ve mümeyyiz çocukluk… Gayr-ı mümeyyiz çocukluk, çocuğun sağ ve solunu ayırma, her şeyi olduğu gibi ve net sınırlarını çizerek dışsal manada algılayıcılık yaşından önceki dönemdir. Bu süreç 2-7 yaş arası kabul edilir. Bilim dünyası bu dönemi “İlk Çocukluk Dönemi (3-6 yaş)” olarak isimlendirir. Mümeyyiz çocukluk ise, artık insan ferdinin dış dünya ve kendisinin ayırıcı özelliklerinin net farkında olduğu, bilgiyi doğru algılayabildiği dönemdir. Bu dönem, insan ferdinde cinsel aktivitelerin başlaması, hormonal yapının harekete geçmesi, duygusal yapının varlığını net gösterişi sürecinin başlaması ile sona erer. Gelişim psikolojisinde bu dönem “İkinci Çocukluk-Okul Dönemi (7-11 yaş)” şeklinde isimlendirilir.
Gençlik dönemi, bu dönem insan ferdinin artık üreyebilecek, ecdadından aldığı genetik mirası sonraki kuşağa aktarabilecek şekilde hormonların aktif hale gelmesi ile cinsel faaliyetlerin başladığı ve devam ettiği süreçtir. Bu süreçte üreme faaliyeti karşı cinsle ilişki şeklinde eşeyli tarzda insan türünde bir kanun olarak geçerli olduğundan karşı cinsle duygusal ilişki, sevgi, ilgi, sahiplenme/sahiplenilme, aidiyet duygusu gibi boyutlar da aktif hale gelir. Gençlik evresi, kız çocukların âdet görmeleri, vücutlarında her ay bir yumurta üretilmesi ile, erkeklerde ise bedenlerinde sperm üretilmesi ve ihtilam (sanal tatmin) yoluyla vücuddan atılması ile başlar. Bu safha,
*Dış dünyayı ve kendini dışsal boyutuyla, bilgiyle algılamadan ötede duygularla da algılamaya geçildiği,
*Akıl ve kalb şeklinde iki merkezin insanda aktif çalıştığı,
*Duyguların, insan zihninin elde ettiği bilgi birikimine rağmen insan zihnini kendi isteklerine ve algısına tabi kılacak şekilde güçlü olduğu,
*İnsanın fiziksel istekleri ve arzuları gerek yeme-içme ve uyuma, gerekse cinsellik ve lezzet arayışı şeklinde kendini tam manasıyla ifade ettiği için,
İslam hukuku ve semavi dinler insan ferdinin bu dönem itibariyle iradesini kullanabildiğini nazara alarak onu manevi boyutta sorumlu bir birey olarak kabul eder. Bu döneme giriş yaşına “sinn-i büluğ” (büluğ yaşı) adını verir. Beşerî hukuk da bu çağda suç işleyen bir ferdi, aynen yetişkinler gibi ceza ehliyeti sahibi olarak kabul ederek hapis ile cezalandırır. Ceza ıslahevleri örneklerinde gördüğümüz üzere…
Semavi dinler gençlik dönemini de ikiye ayırır: Gayr-ı reşîd gençlik ve reşîd gençlik dönemi… Gayr-ı reşîd gençlik döneminde, şahıs manevi mükellefiyeti ve o boyutta hukukî iradesi noktasında anne-babasının velayetinden çıkmış fakat maddi mükellefiyet ve hukukî boyutta iradesinde hür değildir, ailesinin velayeti altındadır. Bu çerçevede evlilik gibi maddi hukukî sonuçları olan durumlarda ailesinin izni dairesinde kararlar alabilir. Bilim dünyası bu dönemi “Ergenlik Dönemi (12-18 yaş)” şeklinde isimlendirir. Reşîd gençlik dönemi ise, kişinin maddî ve manevi her türlü hukukî sorumluluğu alabilecek şekilde duygu ve düşünce bütünlüğünü elde ettiği dönemdir. Kur’an rüşdü,
*Hakkı (gerçeği) ve hakikati (doğruyu) net olarak bilme,
*Bütün duygularıyla doğru ve gerçekleri severek onunla bütünleşme,
*Hakka ve hakikate uygun işlerin ne olduğunu bilerek onlara uygun hareket etme,
*Hakka ve hakikate aykırı fiil ve fikirlerden uzak durmayı güzel görüp bütün benliğiyle buna taraftar olma;
*Buna mukabil hakikatsiz ve batıl fikir ve inançları bilip nefret etme,
*Hakka ve hakikate asi olmaktan ve bunlara muhalif hareket etmekten iğrenme, tiksinme ve nefret etme şeklinde tanımlar.[1]
Gençlik dönemi başlangıç yaşı iklim şartları, genetik miras, sosyal çevrenin etkisi ve benzeri çok sayıda biyolojik, fizyolojik ve psikolojik etkiler altında değişiklik arz edebilmektedir. İlk adet görme yaşına teknik olarak “Menarş” adı verilmektedir. Bu ilk regl (adet görme), genellikle gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre daha geç başlayabilir. Ortalama menarş yaşı ABD'de yaklaşık 12,5; Kanada'da 12,7; Birleşik Krallık'ta 12,9 ve İzlanda'da 13,1'dir. Türkiye'de yürütülmüş bir çalışma İstanbul'daki kızların medyan menarş yaşını 12,74 yıl olarak bulmuştur.[2] Menarş yaşı dünya genelinde son 180 yılda düşüş içindedir. Norveç’te 1850 yıllarında 17,3 civarında olan menarş 1970 yıllarında 13,2 civarına inmiştir. Almanya’da 16,6’dan 13,5’e, ABD’de ise 1900 yıllarının başında 14,2 olan menarş 1990’da 11’e inmiştir.[3] Biyolojik üreme kanunları çerçevesinde meseleye bakılırsa 11 yaşındaki dişi bir ABD’li insan üreyebilecek bir fiziksel sürece erişmiştir. Bunun delili bedeninde her ay bir yumurta üretilmeye başlanması ve bu sürecin periyodik olarak devam etmesidir. Fakat biyolojik yaş üremeye uygun olsa da, evlilik için 2-3 senelik bir psikolojik olgunlaşma süreci de gerektiğinden biyolojik sürecin başlaması, evlilik yaşının da başlaması anlamına gelmemektedir. 13-14 yaş “İlk Cinsel Deneyim Yaşı” olarak belirmektedir.
Dünya genelinde yapılan araştırmalarda “İlk Cinsel Deneyim Yaşı”nda dünya genelinde gittikçe bir düşüş bulunmaktadır. İlk Cinsel Deneyim Yaşı, ortalaması İzlanda’da 15,6’ya kadar inmiştir. Türkiye için Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü tarafından TBMM’ye sunulan rapor bu konuya dair şu bilgileri verir: “Türkiye nüfusunun yüzde 19,5'ni ergen ve gençler oluşturuyor. Türkiye'de 15-24 yaş arasında cinsel ilişki deneyimi kadınlarda yüzde 34,5, erkeklerde yüzde 51,1’dir. Yani Türkiye nüfusunun yüzde 19,5'ni oluşturan kesimin yüzde 42,8'i ilk cinsel deneyimini 15-24 yaş arasında yaşıyor. Türkiye'de 25-49 yaş arasında ilk evlilik yaşı yüzde 20,8’dir. 15-19 yaş arasında evlenenlerin sayısında azalma yaşanıyor, 1998 yılında yüzde 15,2 olan evli olanların oranı 2003'de yüzde 11,9'a, 2008 yılında da yüzde 9,6'ya düşmüştür.”[4] Raporun gösterdiği üzere Türkiye’de 15-24 yaş arasında evlilik dışı cinsel ilişki yani zina sayısı günden güne artmaktadır.
Özetlersek gençlik dönemi büluğa erme ile başlayıp fiziksel gelişim ve büyümenin durduğu döneme kadar devam eder. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), genç nüfusu yaş gruplarına göre, 10-19 arasını Adolesan (Ergenlik), 15-24 arasını "gençlik" olarak sınıflandırmıştır.[5] Fakat fiziksel boyutta gelişim ve duygusal gelişme insanda devam ettiği, fiziksel güçler zirvede bulunduğu için Gelişim Psikolojisi rüşd sonrası dönemi “Genç (İlk) Yetişkinlik Dönemi” olarak isimlendirir.[6] Bu çerçevede insanın büluğ çağından başlayan süreç 30 yaşına kadar “gençlik” olarak isimlendirilmesi hakikate uygun bir sınıflandırma ve isimlendirmeyi ifade eder.
Orta yaş dönemi, fiziksel büyümenin artık durduğu, bedenin gelir ve giderinin dengelendiği, duygusal olgunluğun kemal seviyeyi elde ettiği 30 yaş ve üzeri dönemi ifade eder. Gelişim Psikolojisi insan ömrünün bu safhasını “Orta Yetişkinlik Dönemi” diye isimlendirir.[7] Arapça’da 30-50 yaş arası bu dönem “kühûlet” olarak isimlendirilir. Bu dönemde kişi doğru ve gerçeklerin insanın fiziksel hayatından daha değerli olduğunu algılamaya, hak ve hakikat uğruna yaşamanın kişiye ölümsüzlüğü kazandırdığını idrak etmeye başlar. Hz. Peygamber’e (SAV), vahyin 40 yaşında gelmesi de bu çerçevede Gelişim Psikolojisi açısından tam olması gereken bir yaşı ifade eder.
Yaşlılık dönemi, fiziksel manada gerilemenin hızlandığı, fizyolojik özelliklerin körelmeye başladığı, hastalıkların yerleştiği ve hayatî fonksiyonların durmaya doğru ilerlediği 50 yaş ve üzerine dönemi ifade eder. Gelişim Psikolojisi bu dönemi “İleri Yetişkinlik Dönemi” diye isimlendirir.[8] Gelişim Psikolojisi boyutunda insan şuuru ve ruhunun kendini bütün ağırlığıyla hissettirdiği, duygusal yoğunluk ve düşüncede berraklık ve netliğin oturduğu, doğru ve gerçeklerin insanın fiziksel varlığı ve hayatından ötede insanın manevi varlık ve hayatından daha da değerli olduğunun anlaşıldığı ve kavrandığı dönemdir. Bu algıyı 63 yıl yaşayan hukukçu Çiçero “Adalet var olsun da dünya yıkılsın önemli değil” manasındaki sözüyle ifade etmiştir. Yaşlılık dönemi, insan ferdinin ölümle dünyadan ayrılmasıyla sona erer.
Biyoloji ve psikoloji bilimleri çerçevesinde meseleye bakıldığında genç bir kızın evliliği ve cinsel hayat yaşaması noktasında bir engel bulunmamaktadır. Cinsellik genç bir kızın, çocuk sahibi olmasına vesile olabilecek bir süreç olarak bedeninde işleyebilmektedir. İslam hukuku ve semavi dinler, bu cinselliğin, cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklara, duygusal yaralanmalara, depresyonlara yol açmaması ve sahipsiz çocukları meyve vermemesi için cinselliği, evlilik ile kurallar altına alır ve resmîleştirir. Bu şekilde fiziksel ve ruhsal boyutta genç bir erkek ve kızı koruma altına alarak verimli bir cinselliğin oluşmasına zemin hazırlar. Bu sayede fıtratını bozmadan, duygusal ve fiziksel tatmin elde ederek insan neslinin sağlıklı şekilde devamı evlilikle sağlanmış olur. Bu noktada gençlerin evliliğinde üç ihtimal bulunuyor:
- Genç bir kızın genç bir erkekle evlenmesidir. Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın evlilikleri gibi… Evlendikleri esnada yaşları, ikisinin de amcası olan Hz. Abbas b. Abdülmuttalib’in (RA) şahitliğiyle sırasıyla 24 ve 19 idi.[9]
- Genç bir kızın orta yaş sahibi veya yaşlı biriyle evlenmesidir. Hz. Peygamber’in (SAV) Hz. Aişe ile evliliği bu gruba girer. Hz. Peygamber (SAV) evlilik esnasında 53 yaşında idi. Hz. Aişe ise genç bir kızdı. Hz. Aişe’nin evlilik esnasındaki yaşını, makalenin ilerleyen kısmında tespit etmeye çalışacağız.
- Genç bir erkeğin orta yaşlı bir kadın veya yaşlı bir kadınla evlenmesidir. Hz. Muhammed’in (SAV), ilk eşi olan Hz. Hatice ile evliliği bu noktada ele alınabilir. Yaşları sırasıyla 25 ve 40 idi.
Hz. Peygamber (SAV) cinsel arzularının galeyanda olduğu 25 yaşına kadarki dönemde bekâr yaşamış, döneminin ahlaksız toplumunun kirlerine asla bulaşmamış ve ilk evliliğini orta yaşlı, başından iki evlilik geçmiş, çocukları olan dul bir kadınla yapmıştır. 53 yaşından sonra ise devlet başkanı kimliği, akraba ilişkilerine çok değer veren toplumun yapısı ve kültürel algısından faydalanarak İslam’ın yayılması ve muhafazası amaçlı olarak Hz. Aişe gibi çok sayıda eş sahibi olmuştur. Tarihi kaynaklara dikkatle bakılıp incelendiğinde bu eşlerinin hepsinin farklı bir kabile üyesi oldukları görülmektedir. Hz. Aişe Teym oğulları, Hz. Hafsa Adiy oğulları, Hz. Ümmü Seleme Mahzum oğulları, Hz. Cüveyriye Mustalık oğulları, Hz. Safiye Yahudi Nadir oğulları ve diğerleri başka kabilelerden idiler. Eşlerinin arasında sadece Hz. Aişe bâkire idi. Diğerlerinin hepsi dul idi. Hz. Peygamber’in (SAV) cinsel hayatı, evlilik ile legal çerçeveye oturtulmuş ve kurallar altına alınmıştı.
Bir devlet başkanının cinsel hayatı ya evliliklerle kurallar altında gerçekleşir veyahut evlilik dışı tarzda zinalar şeklinde kuralsız gerçekleşir. Hz. Peygamber (SAV) evlilikle cinsel hayatını şekillendirmiştir. İleri yaşından dolayı Hz. Peygamber (SAV) gibi bir devlet başkanını genç bir kızla cinsellik yaşıyor, diye eleştirenlere cevap mahiyetinde çok yakın tarihte aynı cinselliği kuralsız ve evlilik dışı şeklinde yaşayan devlet başkanları da bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi M. K. Atatürk’tür. Kendisi 56 yaşında iken 15 yaşındaki Macar güzeli Zsa Zsa Gabor ile evlilik dışı cinsel ilişki yaşamıştır. 1991 yılında yayınlanan One Lifetime is not Enough isimli kitapta Gabor yaşadığı olayı şöyle anlatır:
"Açılan büyük bir kapının ardından içeriye girdim. Heyecandan kalbim deli gibi çarpıyordu. Mermer taşla döşenmiş yoldan geçerek bahçe içindeki eve doğru yöneldim. Çok büyük bir zeytin ağacı evin girişini gölgeliyordu. Hipnotize olmuştum. Üst kata çıktım. Atatürk el işlemesi geniş bir gürgen koltuğa oturmuştu. Arkası bana dönüktü. Yanındaki masa üzerinde duran nargilesini içiyordu…
Nargilesinin hortumunu bana doğru uzattı ve içmemi söyledi. Dumanı içime çektim. Diğer elinde tuttuğu rakıyı yudumlayarak içtim.
Atatürk ile beraberliğimin bundan sonrasını ilk defa açıklıyorum. Dans eden dansözlerin odadan çıkmalarını istedi. İkimiz baş başa kalmıştık. Henüz 15 yaşındaydım. Çocuk denecek kadar genç sayılırdım. Atatürk 56 yaşında olgun bir erkekti. Buna rağmen ürküntü duymuyordum. Rakının verdiği sarhoşlukla olsa gerek kendimi rüyada hissediyordum. Atatürk'e bekaretimi verdim. Atatürk benim ilk erkeğimdi." Gabor ile Atatürk’ün cinsel ilişkisi altı ay boyunca devam etmiştir.[10]
Bu çerçevede Hz. Peygamber’in (SAV) bir genç kız olan Hz. Aişe (RA) ile resmi evlilikle kurallar ve yasalar dahilinde ve ahlakî sınırlar içinde gerçekleşen cinsel yaşamını eleştirebilmek için öncelikle genç kızlarla gayr-ı meşru şekilde ilişki yaşayan kuralsız insanlar ve devlet başkanlarını eleştirmek gerekir. Ayrıca semavi dinlerin, genç kızların ve genç erkeklerin fiziksel ve cinsel ihtiyaçlarını evlilikle tatmin ve teskin etmesi, onların sürekli yenilenen libidal kuvvetlerini “çocuk” şeklinde sağlıklı meyveler verecek hale getirmesi hilkat düzenine uyumlu harikulade bir “ontolojik ahlak”tır.[11] Yaratılış düzeni ve varlık âlemi ile insan türünün uyumumun sağlanmasıdır. Bu çerçevede bu ontolojik ahlakı savunan Lut Peygamber (AS) ve diğer peygamberlerin kâinatla barışık hayatlarına rağmen Sodom ve Gomore’nin feci akıbeti, Pompei ve günümüzdeki ahlaksızlığın AIDS, HIV’e yakalanan ve varlık âleminden dışlanan milletlerinin acı halleri dinin uygulamasının koruyucu bir sosyal hekimlik ve ontolojik yüce bir etik olduğunu, dinin bu emrine muhalif hareket edenlerin ve dinin bu uygulamasına saldıranların ontolojik bir ahlaksız olduğunu güneş gibi ispat ediyorlar. Bu bilgiler ışığında rahatça diyebiliriz ki biyoloji, psikoloji ve hukuk bilimleri açısından Hz. Peygamber’in (SAV) Hz. Aişe ile evliliği gayet olağan ve tarih boyunca çok sayıda emsali bulunan bir uygulamadır.
[1] Hucurat suresi, 7.
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Menar%C5%9F#:~:text=Bu%20ilk%20regl%2C%20genellikle%20geli%C5%9Fmekte,ya%C5%9F%C4%B1n%C4%B1%2012.74%20y%C4%B1l%20olarak%20bulmu%C5%9Ftur.
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Menar%C5%9F#:~:text=Bu%20ilk%20regl%2C%20genellikle%20geli%C5%9Fmekte,ya%C5%9F%C4%B1n%C4%B1%2012.74%20y%C4%B1l%20olarak%20bulmu%C5%9Ftur.
[4] https://www.cnnturk.com/yasam/diger/turkiyede-cinsel-deneyim-yasi-dusuyor
[5] https://www.cnnturk.com/yasam/diger/turkiyede-cinsel-deneyim-yasi-dusuyor. İlgili haberde Dünya Sağlık Örgütü’nün 0-18 yaş arasını “çocuk” olarak sınıflandırdığı da görülmektedir. Fakat çocuk, biyolojik boyutuyla, cinsel hormonlar boyutu aktif olmayan ve çoğalamayan, iki yaşından büyük büluğ çağından küçük insan ferdi manasında olduğu ve Dünya Sağlık Örgütü’nün ifadesi hakikate aykırı olduğundan Örgüt’ün hakikatsiz ifadesini metne aktarmadım.
[6] https://www.ebsad.org/img/20140407__6417505145.pdf
[7] https://www.ebsad.org/img/20140407__6417505145.pdf
[8] https://www.ebsad.org/img/20140407__6417505145.pdf
[9] Muhammed b. Sa’d, Tabakat Tercümesi, Siyer Yayınları, c. 10, Fatıma bint-i Muhammed bahsi.
[10] https://www.memleket.com.tr/ataturke-15-yasinda-bekaretimi-verdim-87850h.htm
Zsa Zsa Gabor, Macaristan güzeli seçilmeden önce 26 Kasım 1991 yılında CNN de canlı yayınlanan Larry King Live adlı programda 14 yaşındayken İsviçre Lozan'da ''Miss America'' seçildiğini ve Türk diplomat Burhan Asaf Belge ile evlendiğini ardından Türkiye'ye geldiğini ve 15 yaşındayken Mustafa Kemal Atatürk ile aşk yaşadığını ve bekâretini kaybettiğini söylemiştir. Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Zsa_Zsa_G%C3%A1bor
Gabor ayrıca gazeteci Can Dündar ile yaptığı röportajda bu vakayı tekrar teyid etmiştir. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/can-dundar/ataturkle-tanisti-ve-hic-unutmadi-479095
Gabor’un her iki açıklamasında ilişki olduğu kesin olmakla beraber yaş konusunda 15 veya 19 olduğu yönünde bir tereddüt vardır. Her iki halde de Atatürk’ün, 51 veya 56 yaşında bu ilişkiyi yaşadığı ve en az 6 ay, Burhan Asaf Belge’nin genç karısıyla gayr-ı meşru ve illegal ilişkisini devam ettirdiği kesindir. Kemalizmin ürünü olan 6284 sayılı Kanun’un “Kadının beyanı esastır” hükmü bu tarihsel verilerdeki görünen ihtilafa çözüm getirmektedir. “Gabor ben 15 yaşındayken gayr-ı meşru şekilde bekâretimi Atatürk’e verdim” diyorsa ilgili kanuna göre Gabor’un beyanı esastır.
[11] Kur’anın fiziksel yaratılışı anlatmak için kullandığı “hilkat” sıfatı ve “halk” fiilinin, “ahlak” kelimesi ile aynı kökten türemesi, ahlak hakikatinin, yaratılış âlemindeki düzen ile bütüncül, kopmaz ve koparılamaz ilişkisini net olarak göstermesi muazzam bir mucizeyi beyan etmektedir. Ki helak olan kavimler de bu evrensel ve sabit ilişkinin birer şahitleridirler.
(Devam edecek)