İlim ve İstidad-2

Erdem AKÇA

İstidadlar nasıl ki ilim sıfatıyla hazırlanır, çizilir, takdir edilir. Aynen öyle de açılışları da ancak ilim ile mümkündür. Çekirdekler, tohumlar, üreme hücreleri birer arşiv deposu, sıkıştırılmış birer dosya ve program gibidir. Nasıl ki CD, disket, elektronik hafızalarda bulunan dosyaları açmak için “Dosya açıcı” program gerekiyor ve bu program da yine ilim ile yapılıyor. Yani ilmi, ilim açıyor. Fakat bu açıcı program, o sıkıştırılmış yapıyı her yönüyle kuşatan, derinliklerini bilen-gören-çözen, açıldığında diğer dosyalarla uyumunu sağlayacak yapıda olur ve olmak zorundadır. Aynen öyle de insanların ve diğer canlıların istidadlarını açan unsur, temelde ilim sıfatına dayanan vahiy ve ilhamlardır.

İlham, muhataba hakikati bildirir, öğretir, gösterir. Vahiy ise, muhataba hakkı gösterir; hakka tabi bir hayatı ders verir ve hakka uygun harekete irşad eder. İlham, manevi esasları bildirip karanlıkları izale eder. Fakat bu esasları hayata geçirmek kısmı onda “Hikmet” ile olabilir. Vahiyler, Hakîm ismine dayanırlar. Kur’an, Allah’ın canlı ve cansızlara, şuurlu ve şuursuzlara, onları sünnetullah ve adetullaha bağlayacak tarzdaki hitaplarına vahiy der. Mesela: “Rabbin bal arısına vahyetti.[1] Hem Hz. Musa’nın annesine o tehlikeli anda hikmete uygun tavra sevketmek için konuşur ve der: “Biz Musa’nın annesine vahyettik.”[2] Hem der: “Biz bir şeyin olmasını irade ettiğimizde ona emir veririz “Oluş!”. O da sürekli bir oluşuma girer.”[3]

Bu âyetler canlı ve cansızlardaki külli kainat kanunlarına adapte olmayı sağlayan vahiylerdir. Fakat yapıları cüz’idir. İnsan gibi istidadça külli, geçmiş-gelecek-hazır zamanı kucaklayan, sonsuz bir acz ile aciz, sonsuz bir fakr ile muhtaç, her şey ile alakadar bir şuurlu, akıllı ve ızdıraplı canlıya yapılacak hitap, verilecek emir, sunulacak hikmetler de ezeli-ebedi çapta bir konuşmayı, muhataplığı içerecek vahiylerle olacaktır. İslam itikat âlimleri vahiy denilince bu tarzda olan kelam-ı İlâhiyi kast ederler, temel alırlar. Bu, ilme, iradeye, İlâhî maksatların ifade ve beyanına dayanan, insan ve kâinatın, dünya ve Âhiretin varlık ve devamının sırlarını, manalarını, perde arkası boyutlarını, hikmetlerini değişmez esaslara dayanarak anlatan vahiyler akıl, kalp, vicdan, ruh için bir manevi cennet, çiçek çiçek bir bahardır. Bu manada Hz. Peygamber (SAV) şöyle dua eder: “Allah’ım! Kur’an’ı kalbimin baharı kıl![4] Hz. Peygamber (SAV) bu duasıyla Kur’an’ın verdiği kudsiyet ve selamet dersleriyle kalp istidadlarının çiçek çiçek açılmasını, kâinatta bu kudsiyet ve selamet iklimiyle barış içinde bir hayat yaşamayı Rabbinden istiyor, yalvarıyor.

Nasıl ki bir çocuğun zihin ve duygu melekelerinin gelişebilmesi için sağlıklı bir aile gerekir. Sağlıklı bir ailede baba şefkatli, himayeci ve hikmetli yapısıyla çocuğa emniyet verir; anne de merhametli, sevgi dolu, özverili yapısıyla çocuğun ihtiyaçlarını tatmin eder. Bu yuvanın bahar ikliminde çocuğun zihin, his, ruh dünyası çiçeklenir, açılır, gelişir. Aynen öyle de bu kâinat içinde sonsuz aczi ve fakrıyla, bir çocuk konumunda olan her insanın öncelikle ihtiyacı onun aczinden kaynaklanan korkularını, fakr ve ihtiyacından kaynaklanan üzüntülerini tedavi etmektir. Yani gelecek zamanın karanlıklarından ve geçmiş zamanın ayrılık ateşlerinden kişiyi kurtarmaktır. Bu kurtarma ise, ancak ezeli-ebedi hakikatleri ders verip, yaşanmış-yaşanan-yaşanacak olan her şeyin rahmetin birer nimeti olduğunu bildirmekle ve rahmetin daha ileri nimetleri vermek için eskiyi aldığını göstermekle, bu sırları hissettirmek ve tecrübe ettirmekle açıklayarak olabilir. Hem yaşanan-yaşanmış-yaşanacak olan her şeyin hikmetle var olduğunu, yaşananların en acısının bin hikmet, bin terbiye, bin kemale vesile olduğunu bildirmek, hissettirmek, tecrübe ile göstermekle açıklayarak olur. Ki bu rahmet ve hikmet hakikatlerinin sırlarının inkişafı için şükür ve sabır şartlarının da gerekliliğini bildirmek vahyin işidir ve ona hastır.

Bu şekilde maziye, rahmet nuruyla; müstakbele hikmet dürbünüyle, hazır zamana ise imtihan ve terbiye nazarıyla bakan bir insan Allah’ın velisi olur. Yani onu artık Allah idare eder. Bu şekilde mazi-hal-istikbalin, enfüs-âfâkın üçer karanlıklarından kurtulan bir insan korku ve hüzünlerden azade olmakla ruh ve kalp istidadları çiçeklenip açılır. Hem bu dünya tarlasının vazifesi ve dünya hayatına ekilmesinin sırrı açığa çıkar ve kemal meyvelerini bizzat her bir kul yaşar, tadar, zevk eder. Hz. Peygamber duanın devamında şöyle der: “Allah’ım! Kur’an ile bendeki hemm ve gamları kaldır ve gider.

Hemm, gönlün kendisine önem verdiği, kendisi uğruna gayret gösterip yorulduğu ve kaybetmesine üzüldüğü şeylerin verdiği yakıcı, üzücü haldir. Gam ise, zihin, akıl ve fikrin herhangi bir hadise veya konuda hakikat nurunu göremeyip evham bulutları ve sebeplerin yaptığı perdelerin kat kat karanlıkları içinde boğulacak derecede bunalmaktır. Kur’an, hak ve hakikati, rahmet ve hikmeti güneş gibi sıcak ve ışıl ışıl yüzüyle göstererek, gönül ve zihne nefes alacağı pencereler açar, sıkıntıların yaptığı hapishaneden kurtaracak delikler açar. Bu manayı destekleyecek şekilde Cevşen’de Hz. Peygamber (ASM) şöyle der:

Yâ müneffisen ani’l-mağmûmîn * Yâ müferricen ani’l-mahzûnîn * Yâ ilâhe’l-evvelîne ve’l-âhirîn” (Ey geleceğin endişesiyle gamlanmış, bunalmış, daralmış akıllara, zihinlere nefes aldıran, onları hikmet ve hakikatle soluklandıran Zât-ı Hakîm-i Müneffis! * Ey geçmişin kayıplarıyla hüzünlenmiş, kavrulmuş, aşk ve acılarıyla zincirlenmiş olan gönüllere çıkış ve kurtuluş delikleri açan Zât-ı Rahîm-i Müferric! * Ey öncekilerin ve sonrakilerin, geçmiş ve gelecek zamanın ilâhı, mabudu olan Zât-ı Hakk-ı Mübîn!). Hem yine der: “Yâ fârice’l-hemm * Yâ kâşife’l-ğamm” (Ey hemm denilen gönül dertleri ve sıkıntılarından kurtuluş ve çıkış delikleri açan Zât-ı Rahîm-i Fâric! * Ey gam denilen zihin, fikir ve akıl dertleri, bunalımlarından ve onların karanlıklı bulutlarından kişiyi kurtarıp bu karanlık perdeleri ve bulutları açıp hakkı ve hakikati bir güneş ve dolunay gibi görünür kılan Zât-ı Hakîm-i Kâşif!)

Dikkat edilirse Hz. Peygamber (ASM) Cevşen’in bu iki babında hüzün ve hemm için FRC fiilini kullanıyor; gam ise ortaktır. Kur’an hakkındaki duası da gösterir ki Kur’an, zihin ve gönülden oluşan kalbin temizleyicisi, şifası, selamet ve kudsiyetine vesile olan bir mürşiddir. Onu hikmetin nuru ile aydınlatır, gamlardan kurtarır, ferahlatır; onu rahmetin sıcaklığı ile kuşatır, hüzünlerden kurtarır, sevinçlere boğar. İnsanın iç dünyası güzel, güneşli, tatlı, cıvıl cıvıl bir ilkbahar olur.

[1] Nahl sûresi, 68.

[2] Taha sûresi, 38.

[3] Yasin Suresi, 82.

[4] Kütüb-ü Sitte, İbrahim Canan Tercümesi, 6. Cilt.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.