Oğlunu Kurban Eden Devlet Memuru Yusuf A.’nın Rüyası
Çaycuma Devlet Hastanesi’nin acil servisinde çalışan sağlık memuru Yusuf A., önceki gün aracına bindirdiği oğlu A.O.A.’yı Veli köyü yolunda ormanlık alanda indirdi. Yusuf A., yanında getirdiği bıçakla A.O.A.’nın ensesini kesti.
Olayın ardından jandarmaya giderek kendini ihbarı eden Yusuf A.’nın gösterdiği yere giden ekipler, A.O.A.’yı kanlar içinde kendinden geçmiş halde buldu. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezine kaldırılan A.O.A., yoğun bakımda tedaviye alındı.
“Onu Allah’a Kurban Edeceğimi Söyledim Kabul Etti”
Gözaltına alınan Yusuf A’nın, kendisini Allah yoluna adadığını, kravatıyla intihar girişiminde bulunduğunu, ancak kravat koptuğu için başarılı olamadığını söylediği öğrenildi. Bir gün sonra ise uykusunda çocuğunu Allah yoluna kurban etmesi istendiğini anlatan Yusuf A., “Oğlumu araca bindirdim. Kendisini Allah yoluna kurban edeceğimi söyledim. Oğlum kabul etti. Olay yerine gittik. Kasaptan aldığım bıçağı çıkarttım. Oğlumu önüme oturttum. Ensesinden kestim. Üstüne montunu örttüm. Karakola gidip oğlumu öldürdüğümü söyledim. Pişman değilim. Oğlumu Allah yoluna adadım” dedi.
Bu rüyayı anlamak için rüyaları sınıflandırma çerçevesinde temel bir kriter vermek gerekir. Rüyalar, gaybdan haber alma vasıtası olmasıyla bir çeşit bilgi kaynağıdırlar. Rüyayı görenin sözleri ve yaşantısındaki doğruluk derecesine göre hakikat ve hak ile birebir örtüşen mahiyet kazanırlar. Sembol ilmi ve rüya dilini eğer rüyayı gören kişi biliyorsa bu durumda sâdık rüyalar çok sağlıklı, vahye uygun, hak ve hakikat ile örtüşen bir mana ilmi hazinesi haline gelirler. Bu çerçevede sâdık rüyaların bir kısmı, “tarikat rüyaları”dır. Bu rüyalar kişinin hakikat yolunda olduğu süreçte hakikati elde etmesine yardımcı mahiyet sergilerler.
Rüyaların bir kısmı, “nübüvvet rüyaları”dır. Bu tarz rüyalar şahit olunan âlemdeki nesneler, kişiler, olaylar, kâinat, İlâhî âlem, melekler, kader gibi sahalara dair hakikatleri bildiren ve öğreten rüyalardır. Mutlak Hakikat’ten haber getirirler. Rüyaların bir kısmı ise “risalet rüyaları”dır. Bunlar hakikate uygun, hikmetli, Allah’ın rıza ve sevgisini kazandıracak bir hayatın nasıl olması gerektiğine dair îkaz ve teşvikler içeren mahiyettedirler. Bunlara “hak rüyaları” da denilebilir. Hadisin alenen bildirdiği ve Kur’anın birçok âyetinin işaret ettiği üzere kişinin gaybdan haber alması ve nübüvvet rüyalarına mazhar olması için “zararına dahi olsa doğruluktan ayrılmaması ve sıddîk olması” şarttır. Risalet rüyaları için ise “sıddık” olmaktan ötede elde ettiği bilgiyi nerede, ne zaman ve nasıl kullanacağını bilecek derecede bir zihin muhakemesine sahip olmak, duygu dengesine erişmiş bulunmak ve hakka âlık sâdık bir kul olmak zaruridir.
Bu çerçeveden bakılınca herkesin nübüvvet rüyasına erişemeyeceği net olduğu gibi, çok çok nadir kişilerin risalet tarzı rüyalara mazhar olacağı belirgindir. İnsanlık âleminin gördüğü rüyaların çok azı risalet rüyaları denilen sınıftandır. Bu tarz rüyalar, gaybdan bilgi ve haber almaktan ötede gayb âleminin bir askeri konumunda bir hayat yaşayan hak erlerinin hayatlarına çeki düzen vermeleri, detay konularda dahi takvaya dikkat etmeleri, ince mevzulardaki salih amelleri yapmaya yönlendirilmelerine dair emir ve yasaklar tarzında içerik sahibidirler. Bu açıdan risalet rüyaları “ehl-i hakikat” olan kişileri “ehl-i hak” yapmak için İlâhî bir sevkiyattır.
Bu temel bilgilerden yola çıkarak baktığımızda Allah’ın kesinkes yasakladığı intihar fiiline teşebbüs eden ve bunu Allah rızası için yapma algısına saplanan bir kişinin gördüğü “oğlunu Allah’a kurban etme rüyası” asla risalet rüyası sınıfından bir rüya olamaz. Çünkü o kudsî zemin rüyayı görenin iç dünyasında bulunmuyor.
İnsanın rüyalarına şeytanların ve cinlerin tesir edebildiğine dair Hz. Peygamber’in yaşadığı bir vaka: Bir gün bedevinin biri Hz. Peygamber’e, "rüyamda kafamın kesildiğini ve onun ardından gittiğimi gördüm" demiş. Hz. Peygamber ona, "insanlara, şeytanın rüyanda seninle oynamasını anlatma" demiştir. Sonra da çevresinde onu dinleyenlere de aynı şeyi söylemiştir.[1] Bu çerçevede Yusuf A.’nın gördüğü oğlunu kurban rüyası, kendisinin şeytanın etkisi altında olduğunu ve bu etkinin rüyalarına kadar işlediğini göstermektedir.
Farz-ı muhal eğer rüya sâdık bir rüya olsaydı, yine rüya ile birebir amel edilmemesi gerekirdi. Bunun delili Kur’andaki Hz. İbrahim kıssasıdır. Yusuf A.’nın gördüğü rüyaya benzer içeriğe sahip bir rüya bizzat bir resul olan Hz. İbrahim tarafından görülmüştür. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail arasında rüya merkezli olarak gerçekleşen vaka Kur’anda detaylıca anlatılmaktadır. Hz. İbrahim gördüğü rüyanın risalet rüyası olduğunu bilerek rüyayı aynen gerçekleştirmek istemiştir. İlâhî irade ise Hz. İbrahim’in rüyasının gereğini fiilen tasdik ettiğini ifade etmiş, Hz. İsmail yerine kurban etmesi için Hz. İbrahim’e bir koçu hazine-i rahmetten indirmiştir. Bu çerçevede Hz. İbrahim’in rüyasının İlâhî tabiri, oğlu İsmail’in bedeninin ölümü değil, Hz. İbrahim’in kalbindeki suretinin ölümüdür. Yaşanan süreçte Hz. İbrahim kalbinde İlâhî sevgi dışında bir sevgiye yer bırakmamış ve neticesinde “Allah tarafından halîl (hakiki dost) edinilmiştir.”[2]
Yusuf A.’nın gördüğü ve farz-ı muhal olarak sâdık rüya olarak kabul ettiğimiz bu rüya Yusuf A.’ya bir uyarıdır ki, oğlunu kalbine aşırı bir sevgi ile sokmakta ve putlaştırmaktadır. Rüyasının tabiri oğlunu kalbinden çıkarmakla Allah yoluna onu kurban etmektir. Yani nefsi namına değil İlâhî bir hediye ve ikram olarak Allah’ın Kerîm, Rahîm ve Vâris isimlerinin bir tecellisi şeklinde bakarak oğlunu sevecek şekilde bir duygusal gelişim göstermektir. Bu çerçevede gördüğü rüya Yusuf A.’nın manevi gelişimine yönelik ikaz edici mahiyette bir rüyadır.
Kendisinin gördüğü rüyaları yorumlayabilecek bir alt yapısı ve teknik bilgisi olmadığı halde masum evladını “Allah yolunda kurban etme” iddiasıyla öldürmesi, oğlunu “şehid”, kendisini ise “katil” konumuna düşürmesi bir enâniyet saplantısıdır. Rüyada gördüğü manzarayı gerçek gibi anlayan Yusuf A., benim bir ara kendimi rüyada gördüğüm gibi, kendisini rüyasında bir kelebek olarak görseydi gidip çiçeklere konmaya çalışır, ağaç dallarında kuşlar gibi tünemeye çalışır mıydı? Elbette ki hayır!.