Bediüzzaman her şeyle ilgilenmiş, siyasi hareketleri, partilerdeki hareketleri takib etmiş. Zübeyr abiye okutmuş gazeteleri ülkenin nereye doğru gittiğini, ibrenin hedefini araştırmış. Kırkıncı Hoca da öyleydi. Günün öğleden sonrası kardeşinin Tahtacılardaki dükkanına iner orada gazetelere baktırır ve takib ederdi. Hayattan kopmuş bir insan değildi, hayatı, siyaseti, toplumun gidişini, kitapları takib eder, değerlendirirdi. Onu etrafına tesir etmesine götüren de bu dini entelektüel kimliğiydi. Birçok insan içimizde merdümgiriz olmayı davanın lazımı gibi görüyor. Yarım asrı geçmiş cemaat mensubu olduğu halde “onunla ilgilenmem, ona bakmam” diyenler… Bu yüzden hukuku savunulamayan bir topluluğuz. Tepedekiler voltajı düşük lambalar gibi, ne yapalım.
Erdoğan’ı dinlemeye gittim. Tarih 18 Şubat. Meydan Isparta Valilik önü 15 Temmuz meydanı. Bir ülkenin hangi partiye mensub olursa olsan cumhurbaşkanını dinlemek sadece halkın görevi değil. Baktım üniversiteden kimse yok gibi. Buraya kadar gelmiş bir insanı dinlememek… Acele bir doktora, bir ipotekli jüri ile doçent… Sonra bekle ol profesör. Dünyayı karpuz gibi gör, kendini de üzerindeki canlı!
Vaktin birinde Urfa’ya bir Osmanlı paşası gitmiş. O günün şartlarında bir paşa ta Urfa’ya gelirse halk sokağa dökülür, bu yüzden bir türküde “Urfa’ya Paşa geldi halka temaşa geldi” demişler. Öyle ya gidip görmek istemiş insanlar. Erdoğan’ın cemaatine baktım büyük oranda başörtülü kadınlar, ona hayranlar, gelmiş oraları doldurmuşlar. Namaz biraz gecikti yandaki camiye gittim, baktım kadınlar ve cemaatin erkekleri camiye gelip namaz kılıyorlar, kadınların ellerinde bayraklar.
Erdoğan samimi bir lider, her halinden davasına inanmış kimseye bakmadan hedefine giden bir insan. Onun konuşma tonunda zaman zaman Bay Kemal diyerek mizah yapması toplumu harekete getiriyor. Konuşma sanatını iyi biliyor, nerde vurgu yapacağını, nerde ses tonunu yükselteceğini iyi biliyor. Isparta’yı iyi biliyor, kasabalarını, şehrin kültürel ve dini kimliğini elinden geldiğince yeri geldiğince söylüyor. Hilekar ve huda ile hareket ettiğini gösteren bir yanı yok. İkircikli değil, muhalefetinin arka planı yok, hemen eleştiriyor ne olursa olsun. Bizim Erzurumlulara benziyor. Mert, sözü özü samimi bir insan. Hakkında psikanalitik bir tahlil yapılsa farklı şeyler ortaya çıkar.
Isparta’nın sorunlarını özellikle dörtyüz bin ton meyvenin beklemesine rahatsız olmuş onları İstanbul, Ankara’ya göndermek için emirler verdi. Beş ay önce geldiğinde yaptıklarını anlattı. Nereye gidilmesi gerekiyorsa oraya gidiyor. Halktan biri gibi herkes ile bir anda kırk yıllık dost gibi konuşuyor, dertleriyle ilgileniyor.
Özellikle ağırlıklı baş örtülü bayanlara iltifet ediyor, dualarını istiyor, davalarına bağlılıklarını tazeliyor. Türkiye’deki iktisadi ve siyasi ve sağlık alanındaki yaptıklarını, Isparta’ya ilk şehir hastanesini yaptırdığını söylüyor. Ne kadar para harcadığı, yeni üniversiteyi, kazandırılın okullar ve derslikleri anlatıyor, herşeyden haberdar.
Kim ne derse desin ülkesine ve davasına bağlı bir lider, hayrı çok olduğu yaptıklarından ve takipçilerinden belli. Ama ülkenin bizim biraz da dışımızda olan şartlarından dolayı doğan şeylerden onu sorumlu tutmak da pek insafa layık olmaz. Radikal ideolojik bir saplantısı yok. Özellikle bazı deyimleri iyi kullanıyor. “Kader gayreti sever“ sözü bir büyük felsefe. Yerinde yatmayı kader olarak gören anlayışı en iyi eleştiren bir cümle. Başarısının temel felsefesi bizim halkımızın felsefesi, harika, yerinde cümleler kullanıyor. Ağır siyasi söylemlerle insanları usandırmıyor. Velhasıl ülkemiz bir seçime doğru gidiyor, Allah bu topraklardaki bin yıllık masalımızı, hikayemizi bu epizotta iyi şekilde bağlasın. Allah bu günlerimizi arattırmasın.
Bir cumhurbaşkanının gelmesinin ne kadar riskli birşey olduğunu gördüm, bütün Anadolu’dan polisiye ve koruma tedbirlerini destekleyen yardımlar alınmış, iyi korunuyor sayın Cumhurbaşkanı. Sağlıcakla kalalım, iyi günlere doğru gidelim.