Risale Haber-Haber Merkezi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Said Nursi'nin sadece ve sadece yazdığı için, sadece ve sadece düşündüğü için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiğini söyledi.
''Demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Başbakan Erdoğan, Hükümetin ''Demokratik açılım'' kapsamında başlattığı milli birlik ve kardeşlik projesi hakkında bir çerçeve çizmek, bu konuda bilgi vermek ve toplumun önde gelen isimlerinin fikirlerini almak için bir dizi istişare toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdıklarını söyledi.
''Demokratik açılım'' kapsamında etnik grupların, inanç ve mezhep gruplarının, azınlıkların, her türlü farklılığın meselesine el attıklarını, temel sorun alanlarını rahatlatmayı amaçladıklarını belirten Başbakan Erdoğan, terörden bölgesel geri kalmışlığa, temel hak ve özgürlüklerden kimlik meselelerine kadar her konuyu ortak akılla ele almaya çalıştıklarını bildirdi.
Hükümet olarak samimi bir adım attıklarını, toplumun her kesimini dinleyerek, ülkenin kronik meselelerini artık hal yoluna koymayı istediklerini dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu çerçevede sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz. Bizler, aslında birbirimizin uzağında değiliz, ayrı ayrı adalarda yaşamıyoruz. Hepimizin aynı gökkubbe altında müstesna bir yeri var. Aynı atmosferi soluyor, aynı zeminde yol alıyor, ortak bir kaderi paylaştığımız gibi, ortak bir geleceğe yürüyoruz. Türkiye'nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Her birimizin çözümlemesi, tespitleri, çözüm önerileri farklı olabilir ama her birimiz, en nihayetinde ülkemizin ve milletimizin huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha demokratik, çok daha kalkınmış bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.''
Başbakan Erdoğan, düzenledikleri bu istişare toplantılarının amacının da bu olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Biz, herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz. Cemil Meriç üstadımızın şu ifadeleri, gayemizi, hedefimizi, amacımızı bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Diyor ki Cemil Meriç; 'Muhteşem bir maziyi daha, muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim... Kelimeden, sevgiden bir köprü...' Biz işte bu köprüyü kurmak, maziden aldığımız ilham ve güçle istikbali hep birlikte inşa etmek istiyoruz. Sizlerin kelimelerinizle, sevginizle inşa ettiğiniz gelecek tasavvuruna, bizler de gönül köprüleri inşa ederek, kardeşliği, dostluğu yücelterek katkıda bulunmak istiyoruz. En batıdan en doğuya, en kuzeyden en güneye...''
Hoca Ahmet Yesevi'den, Mevlana'ya, Hacı Bektaş Veli'den Yunus Emre'ye, Karacoğlan'dan Pir Sultan Abdal'a, Dede Korkut'tan Hoca Nasreddin'e, Fuzuli'den Nedim'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Ahmet Rasim'e, Halit Ziya, Orhan Veli, Aşık Veysel'e kadar ismini sayamadığı nicelerinin bu toprakların dili, kelamı ve kalemi olduklarını belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Necip Fazıl kalemine nasıl bu toprakların ruhundan mürekkebini çektiyse, aynı şekilde Nazım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. 'Devlet Ana'yı yazan Kemal Tahir ile 'Osmancık'ı yazan Tarık Buğra aynı destanı, aynı ruh ikliminde unutulmaz cümlelerle edebiyat tarihimize nakşettiler. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse, aynı şekilde Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Sait Faik Abasıyanık, Fakir Baykurt, Oğuz Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Akif İnan, Erdem Beyazıd... Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da, aynı kelimeleri kullanarak bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar.
Şu hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Namık Kemal, 'Vatan Şarkısı' adlı muhteşem bir eser bıraktı arkasında. 'Amalimiz, efkârımız ikbal-i vatandır/Serhaddimize kal'a bizim hak-i bendedir' diyen şair sürgün edildi. 'Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker/Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer' diyen Mehmet Akif, Mısır'da memleket hasreti çekti. 'Zindan iki hece Mehmetim lafta/Baba katiliyle baban bir safta/Bir de geri adam boynunda yafta/Halimi düşünüp yanma mehmedim/Kavuşmak mı? belki/ Daha ölmedim' dedi Necip Fazıl Kısakürek. Nazım Hikmet, Çankırı Hapisanesi'nden mektuplar yazdı: 'Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır/Kış günleri hapisanede/Sade hapisanede değil/Bu kocaman/Bu ısınası/Bu ısınacak dünyada/Üşüyüp, kederli olmamak' dedi. Sabahattin Ali, 'Dışarda mevsim baharmış/Gezip dolaşanlar varmış/Günler su gibi akarmış/ Geçmiyor günler geçmiyor' diyerek; 'Başın öne eğilmesin /Aldırma gönül aldırma' diyerek bu toprakların aşkına, sevdasına bir ömrü feda etti.
Bu ülkenin Kemal Tahir'i, bu ülkenin Orhan Kemal'i, Mehmet Uzun'u, Said-i Nursi'si, Musa Anter'i, Ahmet Arif'i, Rıfat Ilgaz'ı, Nihal Atsız'ı sadece ve sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler. Bütün bunlarla birlikte inanıyorum ki tarihi şöyle bir değerlendirdiğimizde, ele aldığımızda bugüne ve yarına nasıl bir rota çizeceğiz, nasıl bir bakış açısı getireceğiz ve nasıl bir uygulama hazırlayacağız? İşte o bizim en önemli sorunumuz. ''
"Düşünce ne kadar tehlikeli görüydüyse, düşünürler ne kadar baskı altına alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır"
Söze gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye'nin meselelerinden de esirgemediklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ben, sürgünleri, mahpusları, mahkumları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Birçok yasalar değiştirdik, belki değiştirilmesi gerekenler var, hepsini hallettiğimizi iddia etmiyorum. Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de hani 'Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem/Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım' ifadesi var ya bir de bu var. Ama daha alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum.
Türkiye'de ifade özgürlüğü ne kadar daraltıldıysa, kronik meseleler o kadar ağırlaşmış, çözüm iradesi o kadar zayıflatılmıştır. Düşünce ne kadar tehlikeli görüldüyse, düşünürler ne kadar baskı altına alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır. Elbette suça itilen çocuklar bizim görüş alanımızın, ilgi alanımızın dışında değil, bunlarla ilgili çalışmalarımız var. Elbette Hakkari'de hiç onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da, Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna kastediyor.''