Darbeler, hükümetleri devirmekle kalmamış, bir de hükümet mensuplarını içeri tıkmıştır. Bununla da kalmamış, canlarına da kastetmiştir. 27 Mayıs darbesi bunun en hazin örneğidir. 12 Eylül daha münafıkane ve sinsice bir mayın yoludur. Hala o askeri anayasa ile idare ediliyoruz.
12 Mart muhtırası, bir ihtarın ötesine geçip meclisi kapatmasa da hükümeti devirip CHPli Nihat Erime teslim etmeyi başardı.
Türkiyenin darbeler tarihi henüz tam anlamıyla yazılamadı. Aktörlerin çoğu anlatamadan gitti ya da gidiyor. Suçluların ve mağdurların çetelesi tutulsa, her halde görünmeyen sinsi zalimlerin, dalkavukların ve mazlumu unutan mağrurların listesi de ayrıca yapılmalıdır. Bunlar her dönemin insanıdırlar, riyakârdırlar. Mağdurla cumada, mağrurla akşam sefada buluşmadadır.
28 Şubatta hepimiz canlı canlı yaşadık. Aynı bürokrat, siyasetçi ve medya, neden üç günde -tabiri caizse- Fır döndü oldu? Neden kıvırdı? Zalimce ve hukuk dışı muamelelere bu kadar çanak tutan siyasetçi, bürokrat, bilim adamı, düşünce grupları olduğu müddetçe darbeleri ve darbecileri ne kadar frenleyebilirsiniz?
Toplumun ve bireylerin topyekûn şuurlanması ile alakalı bir mevzu bu.
28 Şubat, diğer darbelerden farklı bir isimle anıldı. Postmodern Darbe dendi. Gayr-i ihtiyari aklıma modern post deliciler geldi. Milletin vücuduna post değil cilt olmuş, inancını delmek isteyen zalimler ve onların elhannas temsilcileri ve bilumum ahmak sürüsü, ikbal heveslileri ve tevilci kadrolar geldi.
28 Şubat, önceki üç darbenin tecrübesinden beslenmiş, askerin kendisine taşeron olarak sivilleri ön safa koyduğu ve en vahimi de siyasetçi eliyle bunu parlamento içinde başardığı korkunç bir hak ihlali ve demokrasiyi katleden bir dönemdir.
28 Şubatın soğuğu ve içimizde burukluk yapan zulmü hala devam ediyor. Mevcut iktidara ve istikrara rağmen
Kuran Kurslarına getirilen yaş tahdidi hala devam ediyor. Başörtüsü yasağı tam bir yılan hikâyesine döndü ve gittikçe çıkmaza sokuldu.
Sivil anayasa hala yapılamadı. Darbeciler yargılanamadı. O dönemin başörtüsü ve inanç mağduru insanlara yafta olarak seçilen irtica fişlemesi hala sorgulanamadı. Belki yeniden o dosyaları ve teftiş kurullarının cezalarını gözden geçirmek gerekir.
En vahimi, merkez sağ maalesef 28 Şubat kamburundan kurtulamadı, daha da kötüsü devamında susurluğun gölgesinden ve Ergenekon bağlantılarından da çıkamadı. İhtirası ve hırsı, bütün inancını ve inkişafını tahrip etmeye muktedir şöhretlilerin ayak oyunları ve siyasi rakiplerini alt etme şuursuzluğu ile intikam hissi de işin içine girince, demokrat taban zedelendi. Saf kitlenin duyguları incindi. Tercihimizi değiştirmeden, tenkidimizi yapma basiretini ve yanlışı deşifre etme hakikatperestliği yerine kişilerin ve olayların yanlışını savunma basiretsizliği, idraksizliği, ilkeli demokratlığı ve misyonun prensiplerini ortaya koyma sağduyusundan bizi ve başkasını uzaklaştırdı.
Bu vesileyle, 28 Şubata karşı tüm demokrat insanlara büyük görevler düşüyor. Bu anlamda, herkes demokrat olabilir ve olmasından da mutlu oluruz. Tahsisli ve imtiyazlı bir sınıflama değildir ve kimsenin de inhisarında değildir.
Soldan demokrat, sağdan demokrat, dindar demokrat, milliyetçi demokrat herkesi, kendi tercih farkları ile birlikte sivil, hür ve insani bir zeminde yeni bir anayasa yapmaya ve bunun için elbirliği ile gönül birliği yapmaya herkesi davet ediyorum.
Köklü demokratlar, nefislerini yendikleri oranda ve sivil söylemin dününü temsil ettikleri gibi bugün de hakkını verme cehdini fiilen ortaya koydukları oranda muvaffak olacaklardır. Susurluğu, Ergenekoncuları, ulusalcıları ve darbelere tevil getiren bilumum virüsü ve bunaklarını da reddetmek şartıyla.
Taze demokratlar ve bu işi benimseyen yeni inisiyatifler AB sürecine ağırlık verip, sivil bir anayasayı Kemalist ideolojiden arındıran sivil bir anayasayı halkın önüne koyar ve arkasında dururlarsa, yaptıkları olumlu gelişmelerin ispatı olur.
Sonuç olarak; darbelere karşı olduğunu söyleyen herkesin namus borcudur ki;
1-27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve Ergenekon terörüne açık, aleni ve direk karşı olsun. Ama ve Ancak ile başlayan teviller ahlaki değildir.
2-Risale-i Nur okuyanın mutlaka, özellikle Ergenekonla tecessüm eden menhus ruhun yansımalarına karşı birinci derecede siyasi ve bürokratik olarak mücadeleyi yürütenlere ilmen ve fikren, aynı zamanda aktivistleriyle destek vermelidir.
3-Siyasi ve meslek-meşrep tarz ve tercih farkı bu fitne karşısındaki yekvücut mücadeleyi zaafa uğratmamalıdır.
4-İktidar, taban demokrasisine daha çok sarılmalı, AB sürecini hızlandırmalı, sivil anayasayı derhal çıkarmalıdır.
5-Muhalefet partileri ise içinde ve geçmişinde darbeleri hatırlatan bütün mensuplarından ve korkularından kurtulmalıdır.
6-STKlar canlandırılmalı, sivil inisiyatif artmalı ve cesaretlendirilmelidir.
7-Cemaatler, toplumla kaynaşmalı, ahlaki ve fikri zeminde davranışlarıyla örnek olup polemiklerden uzak temel prensiplerini ve insan hakları konusundaki şartsız cesaretini ortaya koymalıdır.
8-Üniversiteler, özgür düşüncenin adresi ve iklimi olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
9-Siyasi partiler kanunu acilen katılımcı ve tabana değer veren bir şekilde sultalığı azaltmalıdır.
10-Gençlik örgütlenmeleri demokrasi tabanlı bir şuurlanmaya ve insan hakları hassasiyetine göre yapılmalıdır.
11-Görevler ve emanetler beş yılda bir herkesin üstünden alınabilecek şekilde bürokraside, siyasette, STKlarda ve kanaat önderliği yapılan kitlelerde görev ve sorumluluk değişimi sürekli taze ve yeni olmalıdır.
12-Ahlaki inşa, imani şuurla mümkün olacağını ve bunun yolunda Karanlıkta bile göz kırpmadan hilesiz bir şekilde öncelikle demokrat olduğumuza kendimizi ve çevremizi inandırmakla geçeceğini ortaya koyacak tavırlar segilemektir.
13-Bil cümle, zalim, zulüm kokan, yalan ve iftira bezirgânlığı ile fitne ve iftirak tohumları eken, ahmakça ve alçakça nefislerin intikam ve şöhret hırsını tahrik eden, aldatan darbelere ve zalimlere en ufak bir meyil gösterenleri bile lanetliyorum.
Ergenekonla başlayan çözülme, ne kadar iki ileri bir geri de olsa; mücadele zemini bazen kaysa da bütün eleştiri ve tevillere rağmen doğru bir mücadeledir, gereklidir ve iyi bir fırsattır.
Herkes bunu aktif bir zeminde fikren yürütmeli ve desteklemelidir. Menhus ruhun halk nezdinde kapalı olan şifreleri bu vesileyle çözülüyor.
Bu nokta çok hayatidir ve önemlidir. İnkişafımızın yegane ruhu burada saklıdır.
Hala Ergenekonu açıkça yazamayan, eleştiremeyen ve kampanyalarla tavır koyamayan dünün ve bu günün bütün demokratları ve sivilleri sınıfta kalmış ve ahlaken çökmüşlerdir. Dünün doğrusu bu günün çöküşünü ve yanlışını maalesef temizlemiyor.
Ondandır ki Mümince Hüsn- hatime isteriz Rabbimizden...
canbey@risalehaber.com