Prof. Dr. Ergün Yıldırım'ın yazısı
Türkiye'de iki aydın tipi var.
Birincisi, yeniçeri aydın. Bu aydın sorgusuz sualsiz ulusal egemenliğe bağlı. Devleti mutlak ve kutsal bilir. Tembeldir, üretmez. Devlete mutlak sadakat ile rollerini yerine getirir. Egemen yapı da ona ulufe dağıtır, onu gündemde tutar, popüler yapar.
Tutunmak için ne düşünmeye ne de özgün üretime ihtiyacı var. Geviş getiren aydındır. Çoğunlukla sağcı ideoloji ve onun farklı versiyonlarında konumlanır.
Özgür düşünce bilmez, öznesi yoktur. Devlet veya iktidar efendi, kendisi de köle konumundadır.
İkinci aydın tipi küresel egemenlere bağlıdır. Buna firari aydın denir. Ülkesinden, kültürel ve tarihi varlık dünyasından firaridir. Yabancılaşmıştır milletine.
Batı egemen düzenine yaranmak ve kabul görmek ana hedefi. Bu aydın da küresel egemenleri efendi, kendisini de köle görür.
Bu iki aydın tipinde öznenin ölümünü görürüz. Kendi inisiyatifleri ve sivil bilinçleri yok. Millete değil, efendilerine kulak verirler. Bu aydınlar da çoğunlukla sol içinde ve liberaller içinde konumlanır.
Üçüncü aydın tipine ihtiyacımız var: Millet aydını.
Bu aydın kendi millet varlığının sözcülüğünü yapar, efendilerin değil. Özne varlığını yok etmez. Düşünür. Küresel ve ulusal egemenleri mutlak görmez. Onların da adaletsiz ve yanlışlarını yazar, konuşur.
Devlete tapmak ya da devleti reddetmek ilişkisi içinde konumlanmaz. Çünkü kendisini evrensel vicdan, ahlak, insanlık değerlerine göre algılar.
Coğrafyasının değerlerini de görür, dünyanın evrensel değerlerini de. Fakat önce kendi milletinin meselelerine sahip çıkar. Öncelikli mesuliyeti budur.
Devlet ve iktidarı kendine ayna tutmak yerine onlara adalet ve insaniyet yolunu gösterir.
Allah'tan / ahlaktan başka kimseyi başına sansür yapmaz.
Bu aydın ne bireyci ne de kolektivisttir. Ne bencil, ne de şahsiyetini menfaatleri için feda edendir.
Milletini düşünceleriyle aydınlatan adamdır.