Cemaatin feyizli ortamı ve beraberce eda edilen namazın sevap ve iç huzuru ile halleşen simalar, mukabil tebrik ve dualarla musafaha yapıp ayrılıyorlardı.
Camiden çıkmaya hazırlanırken yüz yüze geldiğimiz eski bir dost vardı ki, sohbet etmek istiyordu. Aslında karşılıklı sohbete aşina olduğum biriydi. Zaman zaman paylaşımlarımız olurdu, uzun sohbetler ederdik. Ortak düşüncelerimizin dertlerini konuşurduk.
Zaman, beraberlikleri yorarcasına bazı iletişim engelleri oluşmuştu. Zihni bariyerler, görüşmeleri azaltmıştı. Biraz da farklı yoğunlukların etkisiyle… Ruh halinde bir değişiklik vardı. Bizi eleştirmeyi dostça yapamayacak bir tavrın tezahürüne şahit olmuştuk. Dostane itina göstermenin kendisine sağladığı imtiyazı, bizi anlamamakta kullanma eğilimine girmişti. Etkisinde olduğu telkinleri dikkate almasa da, her sözüne ve kanaatine tasvip bekleyen bir tutum sergilemeye başladı. Saygıda ve serviste itina göstermemize rağmen, fikrimizi açık ve net bir şekilde ortaya koymamıza “engel” olamayınca, diyalog engeli yaşamaya başlamıştık.
İlişkilere yansıyan ruh halleri, paylaşılmayan vehimler, beklenen kayıtsız beraberlik ve itaat kültürü içinde limitsiz kabullenme arzuları, fıtri seyirde makes bulmadıkça, bu güne kadar böyle hayat süren ve alışan insanlara, farklı tarzlar garip geliyor, kabullenemiyor.
Belki de diyalogun esnek yapısına sahip değiliz. Belki de kendimizi doğru ifade edemiyoruz. Belki de anlaşılmayı ihmal ediyoruz. Veya hepsini beraber yapma telaşına düşüyoruz. Ya da çok merkezci ve benciliz. Zira nefis hükümranlığını böyle kuruyor.
Kusur hanemizin mülahazaya açık bu kısımlarında özeleştiriye/nefis muhasebesine açık olmamız kadar, bu açıklığın insafla değerlendirilmesi ve müşfik bir yaklaşım ve iyileştirme çabası ile yorumlanması da ayrı bir mevzu. Aksi halde, şefkati sergileyemeyen bir tavır, uzak durma meylini güçlendirir ve nefisten de destek görür.
Böyle hallerde sessizliğin gücünü kullanmak en iyisi. İlişkilerin saygı çerçevesini zorlamasın diye uzak durmak. Bazen de bu hal, “mesafeli” duruşunuzu ödüllendirircesine (!) dışlama pozisyonlarına davetiye çıkarabilir egosu yüksek nefislerde.
Kıymetli dostum da, sitemkar bir ruh haline bürünmüştü. Bana yönelik eleştirilerine ilkeleri de alet ederek ikna edici olmaya çalışıyordu.
Gereken ortamlarda şekli bir nezakete emanetti diyaloglarımız. ”Kuşlar” haber uçuruyordu edilmemiş laflardan yana. Duyulan veya söylenen her lafa bir elbise giydiriyordu hissiyat yüklü düşünceler. Olumsuz kanaatler destek arıyordu etrafından. “Öteki” psikolojisine girmişti zihin. Birbirini anlamayı ve anlaşılmayı zorlaştırmıştı yüklemler. Özne yüklemde gizlenmişti.
Alışılmış diyalog iklimi bu kadar istisnai bir havaya bürününce zamanın öğrettikleri gelinen noktada telafi bekleyen iletişime tekrar ihtiyaç duymuştu.
Bu psikolojinin karşılaştırdığı zeminde, geleceğe bakmanın senaryosu üzerine konuşmak rahatlatıcı oluyor. İstikbale açılmak, ufuk konuşmak ve yeni bir tasavvuru fikirlerde canlandırmak. Biz de böyle yapmaya çalıştık. Ortak düşünceler teati edildi karşılıklı. Sırayla ve itinayla konuşuldu. Zamanın öğüttüğü bir yumuşak iletişim vardı ortada. Merak-ı mucip düne ait “duyumlar ve laflar” beyanı sırayı alınca, tebessüm ederek sakin bir şekilde sadece izah etmeyi tercih ettim. Sabırlı davranarak iyi hissetmiştim kendimi. Sükunet rüzgarı esiyordu ruh halimde. Bu, camide cem olmanın bereketi olsa gerek.
Tereddüt ve olumsuzluk barındıran stok vehimlere açıklama getirdikçe, muhatabımın kimyası oldukça ilgi duymaya başladı yeni duyduklarına. Memnuniyetini belirten bir halete girdi. Sitemleri araya sıkıştıran bazı yakınmaları saymasak, üzüntülerini belirtirken bizim de üzülebileceğimizi fazla hesaplamadığı anlaşılıyordu. Tek yönlü ve kendi şahsi varlığını önemseyen bir rota çizmeye yöneldi yine. Yaklaşımın şahsiliği beni yanıltmadı. Ancak bir başka yörüngeye oturan yaklaşımı ile yaptığı değerlendirmelerin onu yanılttığı görülebiliyordu değişen ruh halinden.
Ben de yanılmıştım. Uzak durarak zamana havale ettiğim meseleler için. “Dedim-dedi”leri azaltmak saikiyle uzak durmanın uzaklaştırdığı diyaloglardan dolayı.
Konuşmalar, insana her defasında yeni bir kapı açar, öğretici olur, eğer insaf dürbünü ile bakıyorsanız, merceği tersinden tutmamışsanız.
Medeni insanların samimi bir niyetle konuşmaları gerekir. Açık fikir ve itham etmeden birbirinin beyanlarına duyulan saygı, bir çok anlaşmazlığın kapısını açmaktadır. Arada gezinen ve taraflara mal edilen sözlerin bazen silikleştiği de bir vakıa. Bu durumda teyitleşerek lafların sahipsiz piyasasına müşteri olmamak en iyisi.
Karşılıklı yeni şeyler öğrenildiğine değinmek ise daha bir güzellik. Diyalog kopukluğunun insanın hususi hayatını ve duygularını zedelediğini hepimiz biliyoruz. Dünkü hataların bir öğretisi varsa, o da bundan böyle tekrarlanmamasıdır.
Yeni bir uzlaşma ve muhabbet zeminine her zaman ihtiyacımız var. Toplum dinamiklerinin ağır travmaları karşısında, diyalogsuzluğun farklı kesimleri ne hale getirdiği ortada. Bu yüzden zihinlerin ve kalplerin birbirine hazırlanması ve olumlu düşünmesi şart. Doğru bir başlangıç, tüketilmiş zamana inat güçlenecek dinamizmimize katkı yapacaktır.
İletişim düzeyini yükseltip, beklentilerimizi ortaya koymanın mevsimidir artık. Bu mevsim, günün şartlarını dikkate alan bir duyarlılıkla canlanır. Moral kaynaklarımızla iletişimin vazgeçilmez gerçeği karşısında çözümü sistematik bir şekilde hayata taşıma zarureti bizi bekliyor.
Kendimize ve başkasına iyi bakarsak, yanlış düşüncelerin yeşermesini engellemiş oluruz.
Bunun gerçekleşmesi, güveni yenilemeye ve gıyabi eleştiriyi durdurmaya bağlı. Arkası gelecektir.
İlerleyen sohbete emanet edilen müspet sözler, pratikte değer oluşturmak için bir mutabakat zemininde buluşturuyor. Bu, sevindirici sonuçları beraberinde getirir. Rahatlamaya hepimizin ihtiyacı var. Bunu başardığımızda, müzakere kapıları açılacak.
Farkındalığı sağlayacak sürecin katma değeri, çok anlamlı ve kalıcıdır. İki dost buna kapılarını aralamıştı. Zaman bu sonucu teyit edecek olumlu gelişmelerin habercisiydi.