Bir tarih yazarlığı vardır, bir de kronik tarih yazarlığı. Bir şahsın ve olayın döneminin bütün şartlarını nazarı itibara alarak ele alma kronik türü tarihçilik. Bizde ne yazık ki kronik tarih yazarlığı varsa da azdır, yok derecesinde.
Erzurum Osmanlı ve Selçuklu tarihinde, milli mücadele ve cumhuriyet tarihinde önemli bir şehirdir. Adeta maveradan bir şehirdir. Osmanlı zamanında şehir üç kere büyük istilalara uğramış, büyük katliamlar olmuştur ama şehir yine dik durmuş, yerini ve misyonunu devam ettirmiştir. Tanpınar’ın Erzurum’la ilgili Beş Şehir kitabındaki denemesi büyük bir tesbit ve büyük yazarın ileri görüşlülüğünün önemli bir göstergesidir. Koca Anadolu’da beş şehir seçilmiştir biri de Erzurum’dur.
Kazım Karabekir Paşa’nın olsa gerekir “bir ülkede iki Erzurum olsa ebediyen sırtı yere gelmez“ der. Alvarlı Efe Erzurum için “metafizik ve arka planı zengin” bir söz eder. “Erzurum kilidi mülkü İslam’ın” bu sözü anlatacak kariha lazımdır, yoksa anlaşılmaz. Paşa’nın Erzurumlularla ilgili önemli tesbitleri vardır.
Mustafa Kemal padişahın yaveridir. İstanbul’dan bir milli mücadele geliştirmek ister ama mümkün olmaz. Kazım Karabekir paşa ona buradan bu işin imkansızlığını anlatır, çünkü padişah saltanat şurası kurmuştur ama İstanbul işgal altındadır, başında da padişahın damadı vardır, imkansız bir iştir. Padişah ümitsiz toplantıyı terkeder. Kazım Karabekir bu işin burada olmayacağını Erzurum’a gitmek gerektiğine Mustafa Kemal’i ikna eder. Erzurum’a giderler, orada paşa Mustafa Kemal’i tanıtır, Erzurum Kongresinde büyük kararlar alınır. Mustafa Kemal Sivas’a gider artık iş yoluna konmuştur ama bunun en büyük hazırlayıcısı Kazım Karabekir Paşa’dır. Bu Erzurum’un büyüklüğüdür.
Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılan icraatlar cumhurun isteği ile bağdaşmaz ama Türk milleti sabırlı bir millettir beklerler. İşte cumhuriyetin kuruluşunun ve tesirlerinin ilk dönemlerinde Büyük Millet Meclisinin açılışından beş yıl sonra Kırkıncı Hoca doğar.
Erzurum, ülkenin dini ve tasavvufi hayatında önemli bir beldedir. Ama kaderi ilahi Türk milletine hiçbir zaman ümitsizliği, karamsarlığı yaşatmamış. Kırkıncı Hoca o dönemin onur kırıcı icraatlarını çocukluk ve gençlik yıllarında görmüş fakat babası aileden bir alim çıkması gerektiği fikrine çok samimi inanmış. Bütün fırtınalara rağmen oğlunu elinden tutup her sabah Mustafa Efendi’ye götürmüştür. Hocası daha sonra ümitsiz bir şekilde Anadolu’yu terketmiş gitmiş. Kırkıncı Hocaefendi ondan sonra başka hocalara gitmiştir. Bu dönemi düşününce sanki Bediüzzaman ona “bekle sabret, iyi günler gelecek“ der gibidir.
Bizde kronik eserler azdır. Erzurum tesirine göre büyük bir kronik hak eder ama gördüğüm kadarı ile böyle bir eser yok. Belki parça parça kronik yazılar yazılmıştır. Selahattin Eyyübi önemli bir İslam cengaveridir onunla ilgili farklı mülahazalar vardır.
‘Arap milliyetçiliğinin ikiyüzlülüğünü göstermesi açısından önemli bir ayrıntıdır. Yani iyi ise bizdendir, kötü ise bizden değildir. Haçlı tarihini objektif okuyanlar bilir ki, Selahaddin Eyyubi, tereddütsüz Kürt asıllıdır. Kendisi ve bütün ailesi, çağdaşları olan İslam tarihçileri ve bütün batılı kronikçiler bu konuda hemfikirdir. Peki, Kürt milliyetçileri neden Selahaddin Eyyubi'ye sahip çıkmıyor? Çünkü o bir Kürt milliyetçisi değildi, elindeki gücü sadece Kürtlerin lehine kullanmadı. Araplara (İslam'a) hizmet etti. Kürtlere değil. Milliyetçiliğin tipik ortak noktaları, referansları ve refleksleri aynıdır. İşte bizim kavgamız bu, bitecek gibi de gözükmüyor.
“Batılı liderler, Selahaddin Eyyubi'yi günümüz Müslüman liderlerinden daha iyi tanıyorlar. Alman İmparatoru Wilhelm, 2. Abdülhamid döneminde İstanbul'dan Kudüs'e geçerken Şam'a uğrar ve Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi'nin en büyük hayranlarından biri olduğunu söyleyerek, kabrine çiçek koyar. Ayrıca kişisel hediyesi olarak kabre gümüş bir de havuz yapılmasını emreder. Ünlü İngiliz Kralı Cesur Yürekli Richard, Selahaddin’den öylesine etkilenir ki, Haçlı seferlerinden ülkesine döndüğünde, din adamları Müslüman olduğundan şüphelenir. Avrupa'nın en ünlü ortaçağ şairi Dante, ünlü eseri İlahi Komedya'da acımasızlığıyla bilinir, herkesi cehenneme gönderir. Çok az insanı cennete layık görür. Bir de Limbus katında (Arafta) tuttukları vardır. Müslümanlardan Selahaddin Eyyubi, İbn-i Rüşt ve İbn-i Sina'yı arafta tutar. Batı dünyasında Selahaddin Eyyubi ile alakalı yazılan eser sayısı, İslam dünyasında yazılanların abartısız üç katı fazladır. Bizim yazdığımız eserler karşınıza derinlikten yoksun, hamaset yüklü ve şişirilmiş bir portre çıkarır.” (M.İ.)
Kırkıncı Hoca’nın hatıraları ve hayatı ile ilgili kitabı bir tarih kroniğidir. Erzurum’daki değişmeler ve olayların birinci elden şahididir. Ama Kırkıncı hoca siyasi ve tarihi polemik yapmaz. O Bediüzzaman gibi sadece olayı anlatır, olayı anlatan çevreleri birçokları gibi eleştirmez. Dikenli yolda tayran eder ama onlara basmaz. Bir çokları dikenli yolda ayaklarını kanatmayı kahramanlık zannediyor ama bedava kendini feda eden bir kahramanlık.
Kroniğin şahıs kadrosu da geniş. Muhammet Lütfi Efendi, Hulusi Ağabey, Bediüzzaman, Menderes, Bekir Berk, Ömer Nasuhi Hoca, Ahmet Polat, Lütfü Ülkümen, Necip Fazıl Kısakürek, Süleyman Demirel, Ergun Göze, Taha Akyol, Muhammed Caberi, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Barış Manço, Mustafa Sabri, Hekimoğlu İsmail.
Mekanlar da önemli. Hem gezilen şehirler, nur seyahatleri, hem anlatılardaki mekanlar bir roman ve kronik için haddinden fazla zenginlik gösteriyor. Eser bir kronik, bir davanın neşri serüveni, mekanlar, insanlarla dolu. Hocamızı rahmetle anıyoruz.