19 Ağustos 2004 tarihinde vefat eden Erzurum'un meşhur vazlerinden ve eski milletvekili Osman Demirci hocaefendiyi vefatının 18. yılında rahmetle anıyoruz.
Erzurum camilerindeki tesirli vaazlarıyla bilinen Demirci Hoca, daha sonra Risale-i Nur ve Nur talebeleriyle tanışır. O tanışmayı cevaplar.org'dan Salih Okur'a şöyle anlatmıştı:
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİ TÜRKÇE İLMİHAL YAZAN BİR HOCAEFENDİ ZANNEDERDİM
Hocam, Nurları ne zaman tanıdınız?
Mehmet Kırkıncı hocayla tanışırdık. Onlar zaten komşu köylümüz. Aynı zaman da babamız babasıyla dost. Fakat o Risale-i Nurları çok erken tanımıştı. Onların medrese hocası ayrı. Onlar Müftü Efendiden (Solakzade Sadık Efendi) okumuşlardı. Daha önce de Hacı Faruk Efendiden… Hocalarımız ayrı olsa da görüşür, selamlaşırdık. "Bunlar nur talebesi" derlerdi. Muhammed Şergil Efendi ile beraberlerdi. Şergil, Erzurum'un ilk nur talebelerindendi. Murad Paşa camiinin yanında onun bir terzi dükkanı vardı. Orada takke filan yapıyordu. Orası adres yeri o zaman. El yazısıyla risaleler oraya gelir, teksirler oraya gelir, oradan dağıtımı yapılırdı.
Daha sonra 1955'ten itibaren ben merkez vaizi oldum. Vaazlarım da biraz müessir. Tabi o zaman Menderes'in -Allah Rahmet eylesin- gelişiyle yeni bir devir başlamıştı. Kur'an Kursları açıldı. Ezanlar yeniden okundu Elhamdülillah. Medreseler tekrar açıldı. Memlekete bir canlılık geldi. Ben de o zaman gencim. Ateşli vaazlarımız oluyor. Camide yer bulunmuyor. Halk partililer çok rahatsız oluyor. O zaman biz de Üstadın ölçülerini bilmiyoruz, veryansın ediyoruz. Millet zaten dolmuş senelerdir. Ben "Bu dine el uzatanları Allah kahreylesin" deyince cemaat içten "Amin" diye bağırıyor, Halk partililer ise kıvrım, kıvrım… "Hımm.. dur bakalım der gibi…"
Onun için, 60 İhtilali olunca hemen bizi hapishaneye gönderdiler. Nur talebelerinden de gelip bizim vaazlarımızı dinleyenler vardı. Mesela Sezai Postacı var. O zaman yedek subaydı. Çok samimiyetimiz vardı. Bana eserleri verdi. Hiç okuma ihtiyacı duymadım ben. Niçin? Çünkü ben o zaman Bediüzzaman hazretlerini Türkçe İlmihal yazan bir Hocaefendi zannederdim. Efe hazretleri de bazen sorardı: "Oğul, o Bediüzzaman'dan ne haber? Gazeteler ne yazıyor?" diye ondan haber sorardı. Hulusi beyden bahsedilirdi. Albay Hulusi Bey o zaman Kars'ta Şube reisi idi. Gelip gidişte ondan bahsedilirdi.
ALVAR İMAMININ DA BİR TEVECCÜHÜ VAR DEĞİL Mİ BEDİÜZZAMAN'A?
Tabi, tabi. Zaten o meşgul oluyordu, soruyordu. Hulusi Bey ile de selam getirip götürüyorlarmış, sonra öğrendim.
İHSAN, BEN DE HAFIZIM AMA SENDE BAŞKA BİR HAL GÖRÜYORUM
İlk olarak Risale-i Nur'u nerde duydunuz?
Esasen Risale-i Nurun ismini ben ilk 47'de askerde işittim. Bir asker arkadaşımız vardı. Aslen İnebolulu, Hafız İhsan isminde. Güzel Kur'an okuyor, İstanbul'da talim yapmış, sesi güzel. Böyle bir aşk ve muhabbeti var. Ben de askerde çavuştum, onu himaye ediyordum. Bir gün dedim ki: "İhsan, ben de hafızım ama sende başka bir hal görüyorum. Maşallah bir aşkın var, muhabbetin var." "Çavuşum" dedi, "Risale-i Nur'u okuyacaksın." Sanki yeşil bir damla kalbime aktı. Bu Risale-i Nur nedir? Nerede alınır, satılır? demedim ama öylece oturdu kalbime…
HAPİSTE BERABER KALDIĞIMIZ NUR TALEBELERİNİN HALİ BANA ÇOK TESİR ETTİ
İsterseniz Hapis günlerinize dönelim…
60 İhtilali olunca Erzurum nur talebelerini de hapse koydular. Bir grubu Kırkıncı Hoca ile birlikte Sivas'a gönderdiler. Biz ise Erzurum'da kaldık. Bir ay askeriyede kaldık, Kars kapı'da. Beraber kaldığımız Nur talebelerinin hali bana çok tesir etti. Gayet samimi, hiç o hadiselerden etkilenmeyen, sanki bir medreseden bir medreseye gelmiş gibi yine ihlasla ibadetlerini yapıyorlar, Kur'anlarını okuyorlar, Kur'an okumayı bilmeyenlere öğretiyorlar tatlı tatlı…Hiç endişeleri yok, kadere teslim olmuşlar.
Ben o zaman düşündüm; ben merkez vaiziyim. Bunlar benim vaazlarıma gelen insanlar. Ama bunların buradaki ihlaslarına bakınca, kendi kendime dedim; "Bu eserlerde ayrı bir nakış var, bir cazibe var. İnşallah buradan çıkarsam bu eserleri okumaya devam edeceğim, istifade etmeye çalışacağım." Orada Cenab-ı Hakk lütfetti, hapishane anahtar oldu bize… Orada onlarla samimi olarak başladık hizmete. Namaz kıldırdık, namaz kılmaya teşvik ettik. Hapishane cennet bahçesine döndü adeta. Gayet güzel, cemaatle namaz kılıyoruz. Hapishane bahçesinde 540 kişiyle namaz kılmaya başladık. Bahçede volta atanlar gelirler; "Hocam ne yapalım?" Deriz; "Biner defa La ilahe illallah deyin. Orası bir oğul başlar "La ilahe illallah. La ilahe illallah." Her gün üç-beş de hatim oluyor. Hatim okuyanlar da çoğaldı. Her gün hatim duası da yapıyoruz, ikindi namazından sonra… Hapishane müdürü bu durumdan çok rahatsız oluyordu. Bir gün biz dua ederken Jandarma Albayıyla, savcıyı getirmiş, demiş: "İşte gördünüz, bunlar burayı tekkeye çevirdiler." İşte böyle, hapishanede Risale-i Nur'un ehemmiyetini idrak ettik, Elhamdülillah.
Daha sonra mahkemede, ilk önce bizim beş sene hapsimizi isteyen savcı sonradan beraatımızı talep etti, üç ay sonra çıktık.