Müslüman Kardeşler, mihne/çile silsilesinin son faslında tamamen durulmuş ve esbabın sukut ettiği noktada ümitlerini doğrudan doğruya Allah’a bağlamış bulunuyorlar. Müslüman Kardeşler yeni bir çile dönemi içinde yeni bir Medrese-i Yusufiye faslı yaşıyorlar. Dışı alev, kor içerisi ise 'berden ve selamen' denildiği gibi esenlik diyarı. Hapis, diğer dünya görüşlerine haiz insanları daha fazla bileyebilir ve keskin hale getirebilir lakin Müslümanı daha fazla olgunlaştırır ve Allah’a yaklaştırır. İmam Rabbani’den Bediüzzaman’a ve muhtelif İhvan liderlerine kadar tarih boyunca İslam kahramanlarının yolu Medrese-i Yusufiye çilehanesinden geçmiştir. Elbette Medrese-i Yusufiye denilince bu vasfa en layık olanlar da Mısırlılar. Medrese-i Yusufiye'nin piri Yusuf Aleyhisselamdır. Onlar ki Yusuf diyarının sakinleridir ve ülkeleri bugün itibarıyla hatt-ı Yusufiye’den çıkmış sath-ı Yusufiye haline gelmiştir. ‘Her gün Aşure hem gün Kerbela’ tekerlemesinde dedikleri gibi Mısır da neredeyse bir bütün olarak Medrese-i Yusufiye hükmünü aldı.
TRT’nin Arapça Kanalı et Türkiye’nin Bilakuyud programının sunucusu İsam Nacih, Mısır’da tutuklananların sayısının 40 bine baliğ olduğuna temas etti. 40 rakamı kemal rakamlarından ve makamlarından birisidir. Zulmün zevali dindarların da zaferi olur inşallah. Bediüzzaman Birinci Lem’a isimli eserinde Yunus İbni Meta’nın duasına ve yakarışına temas eder. Balığın karnında ızdırari duasına işler. Çaresizliğin son sınırıdır. Yunus Aleyhisselam balığın karnında, İngiliz pop şarkıcısı Yusuf İslam da doğrudan denizde böyle bir çaresizlik hali yaşamıştır. Yusuf İslam’ın çaresizliği onu Yunus Aleyhisselam gibi çaresizin duasına götürmüş bu da ona İslam kapılarını açmıştır. Izdırari dua aslında esbabın bilkülliye sukut etmesiyle alakalıdır. Bediüzzaman da Birinci Lem’a’da ‘esbap bilkülliye sukut etti’ tabirini kullanır. Balığın karnında başka ne sebep olabilir ki? Bu ibare ve ifade Hazreti Yunus Aleyhisselam’ın içinde bulunduğu durumu çok beliğ bir surette ifade etmektedir.
Port Said davasında yargılanan ve aralarında kendisinin ve Safvet Hicazi ve Muhammed Baitaci’nin de bulunduğu davayla alakalı Müslüman Kardeşler Mürşidi Muhammed Bedii, taraftarlarına bir sebat ve teselli mektubu gönderir. Bu mektubunda kardeşlerinden hak davada sebat etmelerini istiyor. Esbabın bilkülliye sukut ettiği hengamede zaferin yakın olduğuna işaret ediyor. ikhwanonline sitesinde yayınlanan mektubunda (http://www.ikhwanonline.com/Article.aspx?ArtID=185525&SecID=210) kendilerinin ilahi seleksiyon ve seçilme ve durulma döneminden (temayüz ve istifa) geçtiklerine temas etmektedir. Temayüz dediği seçilmenin birkaç seçenek arasında değil, sadece iki seçenek arasında cari ve geçerli olacağını ifade ediyor. Seçilmenin sadece siyah ile beyaz arasında olacağını parmak basıyor. “Hayır, biz hakkı bâtılın tepesine atarız da onu parçalar. Bir de bakarsın, o anda (bâtıl) mahvolmuştur.” Ayetiyle istidlal eden Müslüman Kardeşler Genel Mürşidi Muhammed Bedii bu ayetteki ‘fe’yedmağuhu ifadesindeki ‘fe’ harfinin vaadin tahakkukunda hızı ifade ettiğini ve çağrıştırdığını kaydetmektedir. Demek ki, esbabın sukut ettiği ızdırari/ çaresizlik durumlarında zafer ve yardım doğrudan ve perdesiz bir surette nüzül ekmektedir. Bela her yönden sağanak gibi aktığında ve etrafı sardığında imdadı ilahi, kuluna yetişmektedir. Allah bu ayrışma ve seçilme haline ayrıca Enfal Suresinde de (37) temas etmektedir. Nitekim şöyle buyurmaktadır: ”Allah, pis olanı temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri üzerine katarak; yığarak cehenneme sevk etmek için ister …” Allah batılı birbirine katarak ve sarmal şeklinde cehenneme göndermektedir.
Hapisten önce kitle eğitimi veremediklerini ancak üçer beşer kişilik gruplara hitap edebildiklerini ve yetişebildiklerini ifade ederek; hercü merç halinde kitle eğitimi imkanına kavuştuklarını ifade etmektedir. Kısaca, şer görünen hususta hayrın tecelli ettiğine parmak basmaktadır. Mektubunda bu hassas meseleye temas ederek, şunları yazmaktadır: ”Allah bu kadar kalabalığı ve bizleri bir araya topladı ve şimdi bunca topluluklarla birlikte yaşıyor ve birlikte eğitim çemberinden ve çarklarından geçiyoruz. Biz bunu akledecek veya uygulayacak durumda mıydık? Kella! Peki! Bunu kim temin etti? Kimse hapishaneye kendiliğinden, hata ile düşmez. Kaderi onu oraya çeker. Hepsi Cenab-ı Hakkın tedbir ve takdiriyledir…”
Muhammed Bedii, Allah’ın takdir ve tedbirinde herkes için hayır olduğunu beyan ediyor. Mektubunda yaşadıklarını ve teslimiyetini şöyle dile getiriyor: ”Beni Süveyf’teki evim kundaklandı ve soyguna ve uğruların, baltacıların talanına uğradı. Çok üzülmüştük. Sonrasında oğlum Ammar şehit oldu ve onun şahadeti bütün kederlerimi katlayacağı yerde, unutturdu. Onun şahadeti önceki keder ve üzüntülerimi sildi süpürdü. Sonrakiler bana öncekiler için teselli kaynağı oldu. Her zorlukta bir kolaylık vardır. Ümit ve kalplerimizi sadece Allah’a sağlayalım.”
Medrese-i Yusufiye'de Kur’an eczanesinden dertlerine ve yaralarına şifalar arayan Muhammed Bedii bu ecza demetinden bir diğerine daha işaret eder. Bu da Maide Suresinin 52’inci ayetidir: ”Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar…” Kur’an’daki Arabi ibare şudur: Feasallahu en ye’tiye bilfethi. Burada ibare maklup haldedir. Düzü şöyle olmalıydı: feasa en yeti’lllahu bilfethi. Lakin burada fail olan Allah, fiilin önüne geçmiştir. Bunda ince hikmetler vardır. Burada mazlumların lehine bir sır var. Burada Cenab-ı Hak açık bir biçimde insanların Allah’ın fiiline değil de doğrudan Allah’a yani kendisine bağlanmalarını istiyor. İnsanlardan kendisine bel bağlamalarını ve taallük etmelerini istiyor. Esbaba taallük etmek veya ona bağlanmak da caizdir. Lakin esbabın ötesinde doğrudan Allah’a bağlanmak daha doğru ve daha nafiz olanıdır. İzdırari durumlar insanı buna hazırlar.
Muhammed Bedii, ihvanına gönderdiği mektubunda Muhammed Mürsi’nin de durumunun iyi olduğunu arz ettikten sonra üç gün boyunca üst üste rüyasında şu ayet-i celileyi okuduğunu aktarıyor: أُذن للذين يُقاتلون بأنهم ظلموا وإن الله على نصرهم لقدير.
Demek ki esbap sukut ettiğinde Allah doğrudan müdahale ederek imdada yetişiyor. İşte Medrese-i Yusufiye de, Müslümanların yakini talim ettikleri ender mekanlardan birisidir. Hut’un karnı gibidir. Bazı şer gördüklerimizde hayır ve yenilenme var. Yine de Cenab-ı Hak’dan halisane amel ve niyetlerle bezenmiş olarak; dindarlara maddi manevi zaferler ihsan etmesini niyaz ediyoruz!