Ayten Çiftçi'nin haberi:
Bin yıl süreceği söylenen süreçte cadı avı başlatan cuntanın, eşi başörtülü diye Prof. Dr. İbrahim Keleş'e yaşattıkları o dönemin bir özeti. Kardiyoloji uzmanı Keleş, 'Balıkların kalbine bak' diye su ürünleri fakültesine gönderilmiş. Oradan da, yaprakları incelemesi için orman fakültesine sürgün edilmiş.
Prof. Dr. İbrahim Keleş, 28 Şubat sürecinde ders verdiği üniversiteden sürülmekle kalmayıp, mesleğinden de 'sürülen' bir kardiyolog. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki görevini bırakması için defaatle tehdit edilen Keleş, mesleğiyle alakasız yerlere gönderilmiş bir isim. Bütün bu baskıların sebebi ise eşinin tesettürlü olması. Birçok çevirisi ve ders kitapları olan Prof. Dr. Keleş, o günlerde yaşadıklarını anlatırken, "Orman fakültesinde ağaçların yapraklarını, su ürünleri fakültesinde de balıkların kalbini incele diye, 1997'den 2002'ye kadar oradan oraya sürükleyip durdular. Dolabımı parçaladılar, eşyalarımı odamdan çıkarttılar, beni yıldırmak için akla hayale gelmeyen yollar denediler." diyor. Akademik kariyerinin önüne barikat kuranların, YÖK ve Batı Çalışma Grubu (BÇG) adına çalışan kişiler olduğunu söylüyor. Keleş, hasta bir aile dostu için yapılması gerekenleri not ettiği kâğıdın suç delili olarak önüne geldiğini anlatıyor: "Soruşturmayı yürüten hoca, suçsuz olduğumu gördü. Fakat BÇG, hocaya baskı yaptı. O da kınama cezası verdi. Böylece beni sürgüne gönderme fırsatı oluşturdular."
28 Şubat, diğer akademisyenlerde olduğu gibi kardiyolog İbrahim Keleş için de birçok zorluğu beraberinde getiriyor. YÖK ve BÇG, 28 Şubat dönemiyle birlikte daha önce yaptıkları işleri meşru hale getiriyor. Birçok akademisyene düzmece soruşturmalar açılıyor. Kardiyolog Doçent Keleş de bu vesileyle, sırasıyla Avcılar Kampüsü, Beyazıt Mediko Sosyal, Orman Fakültesi, Sapanca Su Ürünleri Fakültesi ve Çapa Acil Dâhiliye'ye sürülüyor. Dr. İbrahim Keleş bu duruma yol açan olayı şöyle anlatıyor: "Havaalanına gidecektim. Özel bir hastanede tedavi gören bir aile dostumuz aradı. Acilen gittim ve nöbetçi doktora yapması gerekenleri, küçük bir notla belirtip hemen oradan ayrıldım. Dikkate alması için de altına adımı yazdım. 28 Şubat'ta bu küçük not kâğıdı suç delili olarak önüme geldi. Özel hastanede hasta bakmakla suçlanıyordum. Soruşturmayı yürüten hoca, suçsuz olduğumu gördü. Fakat BÇG, hocaya bana mutlaka bir ceza vermesi için çok baskı yaptı, hoca da bana kınama cezası verdi. Böylece beni sürgüne gönderme fırsatına sahip oldular. Gittiğim yerde ne yapacağım ya da ne olarak gönderildiğim konusunda bana hiçbir şey söylenmedi. 1997'den 2002'ye kadar mesleğimle hiç alakası olmayan yerlere, sürgün edip durdular."
Birçok çevirisi ve ders kitapları olan İbrahim Keleş, yaşadığı bu zorluklara rağmen bir tazminat davası dahi açmamış: "Uzmanlıktan profesörlüğe giden 10 yıllık bir mağduriyetim var. Doçent olduğum halde yıllarca bana kadro vermediler. Profesör olmaya hak kazandığımda dosyamı iki kez çevirdiler. İstanbul Üniversitesi'ni seviyorum, kendi kurulumu dava etmek istemedim ve bir tazminat davası da açmadım. İstanbul Üniversitesi yönetiminin bana diyet borcu var."
İstanbul Üniversitesi'nin eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun öğrencisi olan Keleş, üniversite yönetiminin "Burada sana gelecek yok." diyerek üzerinde psikolojik baskı kurduğunu söylüyor: "Bana oda vermediler, laboratuvara sokmadılar, öğrencileri eğitmem gerekiyordu, ders vermediler. Yaptığım iş konsültasyondu. Asıl amaç beni yıldırıp gitmemi sağlamaktı. Ama ben direndim ve herkes iyi biliyordu ki ben kapıcı bile olsam İstanbul Üniversitesi'ni bırakmayacaktım. Ancak nihayetinde takdir-i İlahi, beni yeniden Cerrahpaşa'ya getirdi."
Prof. İbrahim Keleş, maruz kaldığı baskıyı namaz kılmasına ve eşinin başörtülü olmasına bağlıyor. Yıllarca eşiyle sokakta birlikte görünmemeye çalıştığını dile getiren Keleş, "12 yıl boyunca eşimle birlikte gönül rahatlığıyla sağda solda gezemedik." diyor.
Zaman