Eski ve Yeni Said dönemleri, Üstad Bediüzzamanın hizmet hayatının iki ayrı döneminin isimleridir. Bu isimleri bizzat kendi vermiştir. Eski Said döneminde hizmet ağırlığı “içtimai problemler için çözüm üretmek ve gerektiğinde bizzat teşebbüste bulunmak” iken, Yeni Said dönemine “siyasetten uzak bir iman ve Kur’an hizmeti” damgasını vurur.
Üstad bu iki Saidin bir yönüyle aynı olduğunu şu ifadesiyle ortaya koyar: Eski ve Yeni Said’in yazdıkları meydanda….
Aynı manayı destekleyen bir başka ifadesi:
"Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikde nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mâzi cânibinden Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i şeriatla dâvet olunsam, neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafından üçyüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ mahkemesinden tarih celbnamesiyle celbolunsam; yine bu hakikatları, tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber taze olarak orada da göstereceğim. Demek hakikat tahavvül etmez. (Tarihçe-i Hayat)
Eski Said’in, mutlakiyet ve meşrutiyet dönemlerinde, Yeni Said’in ise Cumhuriyet döneminde manevî cihat yaptığını söyleyebiliriz.
Üstadın Eski Said döneminde yaptığı hizmetlerin en önde gelenlerini özet olarak şöyle sıralayabiliriz:
– Avrupa kültürünün Osmanlıyı istila etmemesi için verdiği fikir cihadı: Tanzimat’ta Garp kültürünün Osmanlıyı istila etme girişimlerine karşı çıkmış, Avrupa’nın sefahatine, ahlaksızlığına değil fen ve ilmine talip olmamız gerektiğini savunmuş, bunu yaparken kendi inancımızdan ve kültürümüzden taviz vermemiz gerekmediğini söyleyerek bu noktada Japonları örnek almamız gerektiğini söylemiştir.
– Şarkta dinî ilimlerle fenni ilimlerin birlikte okutulacağı bir Medreset-üz Zehra açma teşebbüsü.
– Meşrutiyetin ilanında şarktaki vatandaşların devlete karşı bir menfi harekete geçmelerini önlemek için aşiretleri dolaşıp onların sorularına cevap vermesi, tereddütlerini gidermesi. Bu sohbetler daha sonra Münazarat adlı eserinde bir araya getirilmiş ve neşredilmiştir.
– Birinci cihan harbinde Bitlis’te talebelerinden bir gönüllü alay teşkil etmesi, onların başına gönüllü alay kumandanı olarak geçip düşmanla kahramanca savaşması ve sonunda esir düşüp Rusya’ya götürülmesi.
– Cihan harbinde Pasinler’de bir yandan düşmanla çarpışırken bir yandan da İşarat-ül İ’caz tefsirinİ yazması.
– Rusya esaretinden kurtulup İstanbul’a geldiğinde Darü’l-Hikmet-i İslamiyeye aza seçilmesi. Burada bütün İslâm âlemini ilgilendiren konularda çok değerli hizmetler vermesi.
– 31 Mart vakasında isyan eden bir taburu müessir nutkuyla itaate getirmesi.
Bu dönemde yazdığı eserlere de kısaca göz atalım:
Tefsir mukaddemesi dediği İşarat-ül İ’caz.
Muhakemat: Bu eserin bir bölümü Unsur-u akidedir. İman hakikatleriyle ilgilidir.
Münazarat.
Lemaat. Eski Said döneminin son eseridir. Yarı manzum şekilde kaleme alınmış olup daha sonra telif edilecek olan Risale-i Nur külliyatındaki birçok konunun çekirdeği hükmündedir.
Bu icraatlar ve bu eselerin muhteviyatı bize gösteriyor ki Eski Said de Yeni Said gibi ilim yoluyla insanları irşat ve ikazla meşgul olmuş, sadece cihan harbinde maddî cihada başvurmuştur.
Bu gözle baktığımızda birbirinden ayrı iki Said yoktur. Hizmet şartları farklı olduğu için verdiği hizmetler de yine farklı olan tek Said vardır.
Eski ve Yeni Said ifadeleri bir yönüyle de, asrın müceddidi olarak manen görevlendirilmesinden önceki ve sonraki dönemleri ifade eder.