Geçenlerde bankaya uğradım, işlemlerimi yapmak için yaklaşık bir saat sıra bekledim. Bankada uzun süre beklemek canınızı sıkar elbet. Biran önce sıranızın gelmesini istersiniz. Vakit kıymetlidir. En azından benim için öyle. Vakit elden gidince bir daha geri gelmez. Tabi vaktin boş geçmesine aldırmayanlar da yok değil.
Bankada sıramı beklerken dikkatimi çeken birkaç hadise oldu. Güzel giyimli, yani hallerinden olgun olduğu anlaşılan insanların telefonlarında durmadan oyun oynadıklarını gördüm. Küçüksemek için bunları yazmıyor, yazdıklarımı öncelikle kendime söylüyorum. “Bunda ne var ki, ne olmuş yani” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat gerçekte öyle mi? Telefon oyunları sadece binlerce örnekten biri. Asıl anlatmak istediğim, kıymetli vakitlerimizi boşa harcıyoruz. Dünyaya gönderiliş amacımız neydi? “Bu sorularda sıradanlaştı artık” diyebilirsiniz. Fakat bu söylem bizi gafil olmaya sevk ediyor. Gaflete düşüyoruz. Hayatın asıl amacını anlamaya çalışmak hiçbir vakit sıradanlaşmaz. Sıradanlaşmamalı. Hayat boşa harcanmayacak kadar değerlidir. Bazı ülkelerde ulaşım araçlarını beklerken bile vaktini zayi etmeyen insanlar var. İlk fırsatta kitap okuyorlar. Sanırım ülkemizde de az çok bunu yapan var. Her ne kadar okuma oranımız düşük olsa da.
Banka sırasında çocuklar aynısını yapsa, adı üstünce çocuktur yapabilir. En azından bir sorumluluğu yok. Tabi çocuklarda telefondan ve oyunlarından özellikle sosyal medyadan uzak durmaları gerekir. Yaratılışta fıtratı temiz olan çocukların akıllarının sosyal medya ile kirlenmesini sorumluluk sahibi olan hiçbir aile istemez. Hele oyunlardaki tehlikeleri anlatmaya gerek yok. Sanırım haberlerde çoğumuz izlemişizdir. Bazı internet tabanlı sinsi oyunların çocukları ne hale getirdiği hakkında.
Konuyu dağıtmayalım. Bankada sıramızı bekliyorduk. Tahminen yirmi beş kişi vardı. Çoğu akıllı sandıkları telefonlarının içinde başka âlemlerdeydi. Neden mi bunları anlatıyorum; Eskiden böyle değildik biz. Hep eskiler anlatılır ya. Bizde ‘eskiden’ deyip anlatacaklarımızı günümüze taşıyalım. Muhabbet etmeyi unuttuk. Teknolojiye olan bağlılığımız artıkça meşgul olduğumuz alanlarda teknolojiye göre şekillendi. Bu meşguliyetlerin çoğu boş meşguliyetler oldu. Telefonda oyun oynamak ve boş boş sosyal medyada gezmek gibi. Tabi başka alanlarda da boş meşguliyetlerimiz oluyor. Gün gelir “eyvah, keşke vaktimi boş harcamasaydım” dememek için kendimiz, ailemiz ve insanlık için fayda veren meşguliyetler bulalım kendimize.
Teknolojiye, sanal aleme kendimizi fazla kaptırmışız. Kapılmışız. Bunun sonuçları ise çoğumuz için pekiyi olmadı. Adeta değerli vakitlerimizi tüketen cihazlar haline dönüştüler. Aslında biz dönüştürüyoruz. Sonuç ise; kalabalıklar içinde kendi dünyamızda yalnızlaşan bir hayat ortaya çıktı. Aslında yalnız yaşıyoruz. Muhabbet duygumuzu da kaybediyoruz. Fakat biz bu yalnızlaşan hayatımızı sevmiş olmalıyız ki, ilk fırsatta kendimizle baş başa kalmayı tercih ediyor ve telefonun kollarına kendimizi bırakıyoruz.
Cebimizdeki akıllı sanılan cihazlara şimdilerde yapay zeka teknolojisi denilmeye başlandı. Hiçbir zaman idrak sahibi olamayacaklar. İşte bu cihazlar yani telefonlar bizi yalnızlığa itiyor. Sanal alem yalnızlığına. Yalnızlaşıyoruz, suskunlaşıyoruz. Tabi saatlerce uğraşmayı brakmazsak eğer.
“Teknoloji hiç mi iyi değil” dediğinizi duyar gibiyim. Doğru kullanılsa neden iyi olmasın. Çoğu banka işlemlerini de telefondan hallediyoruz. Bu bir kolaylık elbet. Doğru kullanılsa nimet olurlar. Mesela telefona kitap yüklemişsek boş vakitlerde kitap okumak gibi. Bu iyidir elbet. Tabi benim tercihim her zaman normal kitaplardan yanadır. Sayfalarına dokunmalı, önemli yerlerin altını çizmeliyim. En çok hoşuma giden ise kitabın kokusunu hissetmeliyim. Ayrıca okuduğum kitapları kitaplığa özenle yerleştirmek ise bambaşka bir duygu.
Yine konuyu dağıttım galiba. Dağıtmayalım. Toparlayalım: Bankada sıramı bekliyordum. Eskiden bankada beklerken, bazen tanımadığınız biri selam verir ve muhabbet edilirdi, gündem hakkında konuşulurdu. Bir selam, bir kelam olurdu. Şimdilerde bunu akıllı cihazlar iyi yapıyor! Onlarla muhabbet ediyor, onlara selam veriyoruz. Güne ilk merhabayı onlarla yapıyoruz. Onsuz yaşayamaz hale gelmişiz. Vücudumuzun bir uzvu olmuşlar sanki. Bugünler daha iyi. Bakalım yeni nesil yani bizden sonraki nesil nasıl olacak? Tahmin etmek zor değil. Tabiri yerinde ise kelepçe ile telefona bağlı yalnızlaşan bir hayat mı? Çok mu abarttık acaba? Aslında gördüklerim ve tanık olduklarım bu durumu özetliyor. Rabbim bizleri zamanın şu hastalığı olan telefon bağımlığından korusun diyorum. Her geçen gün bağımlılıklar değişiyor. Orta yolu tutarsak bir sıkıntı kalmayacak gibi. Gel görelim ki toplumca bir gaflet hayatı yaşıyoruz. En büyük gafletimiz ise, hayatın manasından uzak yaşamak. Rabbimizin emir ve yasaklarından habersiz olmak. Bu gaflet hayatı bize nereye götürecek? Gafletin sonu belli. Birde gafletten hiç uyanmamak var. Yani Rabbimizin Bakara Suresi yedinci ayette buyurduğu, “kalbi mühürlenmek” Allah korusun.