Bir zaman çok merhametli bir eşkıya varmış. Zenginden alıp, fakire verirmiş. Ama zenginden alınca da vicdanı bir türlü rahat etmezmiş. Bu durum için bir çare aramış ve sinsi bir çare bulmuş. Zenginden çaldığında veya haraç aldığında, silahı zenginin kafasına dayayıp, “Hakkını helâl et” dermiş. Zengin ne yapsın, çaresiz, “Helâl olsun,” dermiş. Böylece eşkıyanın vicdanı rahatlamış ve icraatlarını vicdan rahatlığı içinde yapmaya devam etmiş.
Bu anekdotu şunun için verdim. Şeytanın hileleri çoktur. İnsanlara uyguladığı günah çeşitlemeleri içinde, vicdanı rahatsız olanlara da uyguladığı reçeteleri mevcuttur. Yani, vicdanen rahatsız olanlara, kendilerince uydurulan fetva çeşitlemeleri sunar Şeytan. Meselâ parasını faize yatıran bir kişi, eğer bu durumdan rahatsız ise, ona “Sen paranın değerini koruyorsun,” diye fetva uydurur. Kişi bu fetva mucibince rahatlar ve faize devam eder.
Bizim asıl konumuz eşkıyalık olduğuna göre, eşkıyanın kanunlarından bahsetmeye devam edelim. Her şeyden önce, eşkıyalık sadece eli silahlı olmak demek değildir. Eşkıyalığın enva-i çeşidi mevcuttur. Hatta eşkıyayı gönülden desteklemek, onu savunmak ve hatta avukatlığını yapmak da eşkıyalıktır. “Essebebi kel fail” sırrınca bir şeye sebep olan da o işi yapmış gibidir. İyiliğe sebep olmuşsa, o iyiliği yapmış gibidir; kötülüğe sebep olmuşsa, o kötülüğü yapmış gibidir. Yani, kısaca eli silahlı bir çeteyi ve işledikleri cürümleri desteklemek ve hatta gönülden taraftar olmak, onların günahlarına birebir ortak olmak demektir. O cürümleri bizzat işlemek gerekmez. Taraftar olmak onlarla aynı kefede olmak için yeterlidir.
Eşkıyanın kanunlarına gelince, eşkıyada kural yoktur, nizam-intizam, hak-hukuk, hatır-gönül, acıma-merhamet ve Allah korkusu gibi yüce değerleri yoktur. Onun kendince koyduğu ve “racon” dediği kuralları vardır. O raconu kesti mi, artık onu gerçekleştirmek için önüne çıkan her değeri sinek gibi ezer. Yargısız infazlar yapar, haraçlar, rüşvetler, şantajlar havalarda uçuşur. Bunların eline bir düştün mü, kurtulman çok zor olur.
Maalesef memleketimiz bu tür eşkıyaların kol gezdiği bir ülke haline geldi. Çeteleri, Üstadın tabiriyle gizli komiteleri deşifre ettikçe, matruşka bebekler gibi yenileri çıkıyor. İç içe olimpiyat halkaları gibi, birbiriyle ilintili çalışıyorlar. Ülkemizde son zamanda çıkan olayları bir düşünün. Bu olaylar tek merkezden yönetilen basit olaylar değil. Koordine güçler beraber hareket ediyorlar. Bu güçlerin olimpiyat halkaları gibi, iç içe geçmiş çeşitli kanatları mevcut. Bunların siyasî, ekonomik, medyatik, hukukî, askerî vs. bağlantıları var ve bunların mazisi ta Osmanlının son dönemlerine dayanıyor. Hani “Eskimiş fikirler paslanmış çiviler gibidir, söküp, çıkarmak oldukça zordur,” diye bir söz var. Bunlar da o hesap, sökmekle bir türlü kökünden çıkmıyor. Üstad Bediüzzaman, o engin görüşüyle, o muhteşem vizyonuyla kimsenin farkında olmadığı bu gizli komiteleri “kökü dışarıda olan gizli komiteler” tanımıyla çok güzel teşhis etmişti.
Madalyonun öbür yüzünü çevirirsek, ülkemizde gerçek anlamda vatansever, gerçek anlamda ülkesi için çalışan ve gerekirse bu vatan için canını veren, ülkemiz insanı için ırk ayrımı yapmadan hizmet eden ve bu vatanın insanlarını gönül birliğiyle, din birliğiyle, vatan birliğiyle birbirine rapteden vatan evlâtları da var. Zaten bunlar olmasaydı, bu ülke çoktan batmıştı.