Mevcudat, müdrik ve âlimin malıdır. İlim ile alır, isimle ahzeder, suretlerinin temessülüyle temellük eder1...
Esmasını tedelli ettiren, varlığın simasında tecelli ile kendisini zişuur mahlûkatına bildiren ve sevdiren Maruf ve Vedud Allah’ın adıyla...
İnsanların Yaratılış Gayesi ve Talim-i Esma
“Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”2 ayeti ile “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim mahlûkatı yarattım”3 kudsi hadisi insanların yaratılış hikmet ve gayesini kâinat Hâlıkını tanımak ve Ona iman edip ibadet etmek olarak bildirmektedir. Taarrüf, yani tanıma olmadan taabbüd yani ibadet olamayacağına göre “marifet” kesbetme merhalesinin kulluk vazifesinin önünde olması gerekmektedir...
Evet iman edip ibadet etmenin öncesinde tanıma, yani ilahi isim ve sıfatların marifetine erme, hakiki bir bilme tahakkuk etmeden ‘kulluk’ hakikatinin hakiki keyfiyetine erişilmesi mümkün görünmemektedir...
İdrak sahibi olarak yaratılan insanın en mühim vazifesi ve en ehemmiyetli meselesi; “talim-i esma” ünvanıyla bildirilen isim ve sıfatları ile Rabbini bilmesi, ilahi rızasını kelamından öğrenmesi, ‘iyyake na’budu’ ile doğrudan doğruya Rahman’a hitap etmesi, hakikat-i namaz ile kendi miracını gerçekleştirmesi, kemalat arşına müteveccih yükselmesidir...
Güftelere âmâ, bestelere sağır birisinin musikişinas olmasının imkânsızlığı gibi, çeşit çeşit renklerin, mütenevvi eserlerin, eserlerdeki güzelliklerin kainat Halıkı’na olan delaletlerini, ilahi isimlere şehadetlerini göremeyenlerin Ulûhiyetin şanına layık kullukta bulunmaları imkansız görünmektedir...
Rabbini tanımaya ve bilmeye dair mahiyetine dercedilen istidatlarını ilim ve marifet ile inkişaf ettiremeyenlerin, cüz’iyetten külliyete yükselemeyenlerin âlemlerin Rabbine şuuri ve huzuri bir teveccüh ile ubudiyetlerini takdim etmeleri müşkülleşmektedir...
Kâinat Halıkını tanıtma vahyin, tanıma ve itaat etme insan aklının vazifesidir. Evet Rabbini tanıma ve bilme insan aklının en yüce bir semeresidir. Akıl tanımayı bırakır Rabbini tanımlamaya, yani tarife kalkışırsa haddini aşacak, hakikat yolunda yolunu şaşıracak, dalalete sapacaktır. O halde Rabbimizi nasıl tanımalıyız ki bu tanıma hakikate muvafık olsun? Allah’ı dört tarik ile tanırız:
1. Allah’ı Kur’an ile Tanıma (Kelami Delalet)
Allah’ı Kur’an ile tanımak; Allah’ı beyanına dayanarak, kendi tanıttırması ile tanımaktır. Kur’an ile Allah’ı tanımak; teşbihte hata olmasın, bir insanın kendini kendi lisanıyla tanıttırmasına benzemektedir.
2. Allah’ı Resülü Muhammed (a.s) ile Tanıma (Kavli ve Hali Bedehat)
Allah’ı Resulü Muhammed (a.s) beyanına dayanarak tanımak, bürhan-ı natık ve muarrif-i ekber olan zatın akvalinde işittiklerine, ahvalinde gördüklerine iktida ve ittiba ederek tanımaktır. Hadis-i şerifler akvali tanımaya, sünnet-i sahiha ahvali tanımaya hizmet etmektedir. (Hulukuh’ul Kur’an)
3. Allah’ı Kâinat ile Tanıma (Bürhani Şehadet)
Allah’ı kâinat ile tanımak, harikulade tanzim ve tezyin edilmiş sanatlı eserlerin dilleri ile Rabbini tanımaktır. Allah’ı kâinattaki harika eserleri ile tanımak; ilahi isimlerin müşahhas akislerine şahid olarak Rabbini tanımaktır.
4. Allah’ı Esması ile Tanıma (Evsafi İşaret)
Allah’ı isimleri tanımak, Rabbimizi ünvanlarına dayanarak tanımaktır. Halıkımızı Esma diliyle tanımak; şahsi hayatta daimi bir kulluk şuur ile huzur-u daimiyi kazanmaktır...
Kâinat Halıkını Esma’ül Hüsnası ile tanımak; “u’bududan” “na’budu” hitabına terakki ile tezahür-ü Rububiyete karşı bütün mevcudat namına külli bir lisan olup bir ubudiyet-i külliye ile müşerref olmaktır...
Zat-ı akdesi esmasıyla tanımak, Kur'an-ı Hakîmin beyanatına, kâinatın şehadetine istinaden her bir isim ve sıfatın akıl ve kalbe açılan manalarıyla, ünvanlarının iktizalarıyla O’na kurbiyet kespetmeye çalışmaktır...
Su deyince zihinde canlanan s ve u harfleri değildir. Suya iştiyak derecesinde muhtaç birinin zihnini harekete geçiren şey, su denilince suyun hariçteki varlığının hatıra gelmesidir. Su zata ait hüviyeti, suyun hususiyetleri ise suyu tarif etmesi gibi aynen öyle de; ‘Allah’ zata (ulûhiyete) ait bizce meçhul keyfiyeti, Esma’ül Hüsna ise ilahımızı tarif eden hususiyetleri bildirmektedir...
‘Allah’ zikredildiğinde zihnimize gelen isimler kadar camiyete ulaşılacak, tecelli çeşitliliğinin ihata ve idraki kadar külliyete çıkılacak, kendi kabiliyetimiz miktarınca kâinat Halık’ını tanıma gerçekleşmiş olacaktır...
Elhasıl; Rabbini tanımayan insan nerede ve hangi makamda olursa olsun yalnız yaşayacaktır. Sanatlı eserler Sani’ini bilmeye ve tanımaya, vahiy; makasıd-ı ilahiyeyi anlamaya vesile olmaktadır. İnsan isim ve sıfatları ile hakikate muvafık Allah’ı tanımazsa (haşa) Allah’ı kendi aklıyla tanımlamaya kalkışacak, dalalete sapacaktır...
1 İşarat’ül İ’caz, 211
2 Zariyat; 51: 56
3 Keşf’ül-Hafa, Acluni 2:133