Burak Tarık’ın senaryosunu yazdığı, Hüdaverdi Yavuz’un yönettiği, Sinan Taymin Albayrak’ın başrolünü oynadığı komedi-drama türü bir film.
Filmde, İzmir Eşefpaşa’dan göç edip İstanbul’a yerleşen ve aynı kadını seven iki arkadaşın, yani mafya babası Tayyar’la mahalle kabadayısı Davut’un arasındaki çekişmeler anlatılmaktadır.
Davut, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu batağında boğuşanların yaşadığı bir mahallenin kahvehanesini namusu ile işletmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda mahallelinin de hamisi konumundadır.
Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Halk Partisinin 25 yıllık istibdat ve dini yok etme programı çerçevesinde bu mahallede de çok uzun bir süre imamsız ve cemaatsiz bırakılmış olan tarihi bir camiye, hürriyet ve demokrasi rüzgârlarının hafiften esmeye başladığı bir zamanda, kendinden son derece emin, hoşgörülü, genç ve idealist bir imam atanır.
Genç imam, ilk anda mahallede iyi karşılanmaz. Davut onun istihbaratçı veya sivil polis olduğunu zanneder. Ama imam kendisini tanıtınca da baş tacı eder. İmam, Davut’un misafirlik teklifini reddeder ve ilk geceyi camide geçirmeyi tercih eder. Bu ilk gecede valizi çalınır. Valiz kitap dolu olduğu için beğenilmez ve kısa sürede bulunur. Özetle mahalle, bir olumsuzluklar abidesidir.
İmam o kadar çok olumsuzluklarla karşılaşmasına rağmen hiç moralini bozmaz, ümitsizliğe kapılmaz, sabırla ve metanetle karşılar. Sözden ziyade davranışıyla iş görür. İnsanları azarlamaz. Her işe kendi el atar ve buyrukçuluğa yanaşmaz. Bu nedenle de camiyi temizlemeye ve düzenlemeye kalkıştığında hırsızı, terziyi, şarkıcıyı, kısacası herkesi kendisine yardımcı bulur. İnsanlar severek yardımına koşarlar. Böylece imam, sabır ve hoşgörünün meyvelerini toplamaya, insanların kalpleri yavaş yavaş yumuşamaya başlar.
Filmde kendi dinlerine yabancılaşan insanların acemilikleri ve cehaletleri, bilenler için güzel bir komedi malzemesi olmuş. Güldürürken düşündüren, düşünürken de ağlatan bir film. Burada genelde topluma, özelde de imamlara ve hizmet ehline verilen mesaj çok önemli.
Genelde; bir mümin sadece yakın çevresi ile alakadar değil, bütün insanlıkla alakadardır. Onun imanından gelen şefkati herkesi sarıp sarmalamalı ve muhtaç olan gönüllere imanın lezzetini ve insanca yaşamanın güzelliklerini tattırmalıdır.
Özelde de; imamların toplumun inanç ve ibadet hizmetlerine sarf edecekleri zamanlarını başka işlerle çarçur etmeleri, gerçek imamlığın içini boşaltmaktır. İmamın esas misyonu topluma sabırla, azami fedakarlıkla, ihlâsla, şefkatle ve merhametle hizmet etmektir.
İmam, toplumun lideri, önderi demektir. İmam, sözü dinlenen, bir dediği iki edilmeyen, çok sevilen ve sayılan bir kişiliktir. Etrafımıza baktığımızda çoğu imamın böyle olmadığını görüyoruz ve derinden üzülüyoruz. Bu nedenle de; “Ne oldu bizim imamlarımıza?” sorusunu sormadan edemiyoruz.
Filmdeki imam, çok zor şartlarda, ümitsizliğe kapılmadan ve yılmadan insanlarla ilgilenerek çok güzel hizmetler yapılabilen idealist bir imam portresi çiziyor. İşin bütün sırrı, kavi bir iman, ihlâs ve şefkat yaklaşımındadır. Bu sırra ve yaklaşıma imamlarımızın sahip çıkarak gerçek işlevlerini yerine getirmelerini arzu ediyoruz. Görüldüğü gibi bir hizmetin çok zor şartlarda atılan temelleri, daha sağlam olmakta ve bütün dünyaya dal budak salabilmektedir.
Özetle bu filmde; küfür, argo ve müstehcenliğe yer vermeden aşk işlenmiş, komedi yapılmış ve hayatın gerçek bir kesitinin dramı anlatılmış. Biraz romantik, biraz aksiyon, biraz da komedi türündeki bu filmi, sizlerin de zevkle seyredeceğinden eminim.