“Bursa’da Bediüzzaman Haftası” münasebetiyle Ördekli Kültür Merkezinde konuşan edebiyatçı yazar İslam Yaşar’ı dinleyenler bedeiyyat dolu bir akşam yaşadı. Tarihi mekânın estetiği eşliğinde estetize edilmiş bir Bediüzzaman anlatısı; sanırım çok kimsenin hayatına çok şeyler katmıştır. Konu: “Bediüzzaman’dan Hayat Dersleri”
Nasıl bir zeminde, nasıl bir aile ortamında büyüdüğünü anlatırken aynı anda bugünün anne babalarına örneklikler sunması; geçmişi örnek nazarlarla şu ana taşıması; Bediüzzaman’ı bedeiyyatla anması, anlaması ve anlatmasıydı. Onun hayat karelerinin bir kısmını yaşadığımız “an” ekranına taşımak; o pencereden bugüne bakmak, bugün o günü seyretmek; estetize edilmiş bir bakışla Bediüzzaman’ı anlamak olsa gerek.
Tarihin sayfalarında, geçmişin gerisinde kalmış bir büyük zat nazarıyla Bediüzzaman’a bakmak, onu yeterince tanımamak, anlamamak, anlatamamak olsa gerek. O eseriyle yaşıyor olsa da hayat sergüzeşti de enteresanlıklar ve ibretliklerle dolu; yaşanmış ve yaşanır Risale-i Nur hayatı onun hayatı.
Gençliğinin ilk demlerinde hedeflerini belirlemiş; İslamı dünyayı hadim kılacak 50 talebe yetiştirmek, Doğuda bir Üniversite açmak, 60 ciltlik Kur’an tefsiri yazmak. Belirlediği hedefleri doğrultusunda çalışmış, gayret etmiş, girişimlerde bulunmuş. Hedefinde şahsi bir beklenti yok, rahatlık arayışı yok, tarihlere şaşalı geçmek yok; insanı ve insanlığın dünya ve ahiret kurtuluşu var. Hayatının bütünlüğü ve onun takipçilerinin gayretleri incelendiğinde hedeflerinin değişik bir şekilde gerçekleştiği, gerçekleşiyor olduğu görülecektir.
Kişisel gelişim seminerlerine giderek hedef belirlemeye çalışan gençler onu bu pencereden baktıklarında çok şeyler görecek, hayatından devşirdikleri kadarıyla küçük bir Bediüzzaman olacaklardır.
Açılım, açılım diye ekranları dolduranlar onun yüz yıl öncesinde “Münazarat” açılımını niye okumuyorlar, ya da o günkü açılım kabul görseydi yüzyıl boyunca bunca acı yaşanır mıydı? Bugün yeni bir şeymiş gibi “açılım” konuşanlar yüzyıllık açılımı da açıkça ifadelendirmeli değiller mi? Bugünkü konuşmalar da güzel; konuşmadan öte gidip icraata giderse daha da güzel…
Zamanın bediisine neden Bediüzzaman denmiş daha iyi anlaşılıyor; zamanın üstünden ona bedeiyyatla bakınca, estetize edilmiş bir “an” seyredilişiyle seyredince. Zamanın “an” hücrelerini birleştirip bugün de yaşanılır hayat oluşturmak; Risale- i Nur’u bugün Bediüzzamanca okumak, hayatı Tefsir- i Kur’an Risale- i Nur’la yaşamak olsa gerek.
Said Nursi’yi seviyor olmak, ona övgüler getirmek, methiyeler söylemekten önce – belki bu da gerekli – veya hemen sonra, yaşanmış hayatından yaşıyor olduğumuz hayata örneklikler taşınmıyorsa, anlaşılmayan, konuşulan bir Bediüzzaman çıkar karşımıza.
Bana, bugünüme, şu anki sıkıntıma nasıl bir çözüm sunuyor Said Nursi’nin hayatı, hayatının eseri Risale- i Nur?
Estetik bir mekânda estetize edilmiş bir zamanla Bediüzzaman’ı anlatan İslam Yaşar’ı dinlerken tekrar yaşanılası bir akşam yaşadık Ördekli Kültür Merkezinde. Örnekliklerle dolu hayat serencamını seyrederken yaşam serüvenimize bedeiyyat doldurduk. Güzel akşamdan birkaç parıltıyı paylaştım sadece.
Böylesi bir bakışı dikkat nazarlarımıza sunan İslam Yaşar’a teşekkür ederken bu tür pencerelerin daha da açılmalı diye düşünüyorum.
Hayat bulunduğumuz “an” dan ibaretse, bir andan da her şeyi görebilmeli değil miyiz? Bu kısacık hayatta bedeiyyattı başka nasıl göreceğiz ve bizden sonraki zaman hücrelerine nasıl aktaracağız?
Bizden sonra okunmak isteniyorsak bedi hayatları kendi hayatımıza taşımalı, hayat karelerimizi güzelliklerle doldurmalıyız. Değilse de yazıktır “an”lara yazdıklarımız; güzelin sahibine Cemil-i Zülcelâl’ı vel Cemale sığınıyorum.