Evlilikte kıskançlığın temeli bazen aşırı sevgiden kaynaklandığı gibi, bazen de sahiplenme duygusundan kaynaklanabilir. İnsanlar, sahip oldukları değerleri başkaları ile paylaşmak istemezler. Şahsımıza ait olan herhangi bir eşyayı bile başkalarıyla paylaşmak istemediğimiz gibi.
İster kadın olsun, ister erkek olsun, eşlerden birinin bu ortak değerleri başkasıyla paylaşması, ahlâki yönden uygun olmadığı gibi, eşler arası güveni de ortadan kaldırır. Eşler arasındaki güvensizlik kıskançlığı tetiklediğinden, eşlerin güvensizlik oluşturacak ortamlardan ve davranışlardan da kaçınmaları gerekir.
Örneğin; Evli bir insanın, arkadaşlık adına, yabancı karşı cinsle beraber dışarıda yemek yemeleri uygun olmadığı gibi, beraber zaman geçirmeleri de ahlâki değildir.
Eşlere düşen, mümkün olduğu kadar, yanlış anlaşılmalara sebep olacak davranışlardan uzak durmaktır. Açıkçası, caiz olmayan durumlara müsaade etmemektir. Aksi takdirde, Âşık Veysel’in dediği gibi, “Olan oldu, boşa yanma Veysel” demek zorunda kalınır.
Daha çok kadınların, eşlerini tam tanımadan gereksiz yere kıskançlık göstermesi, eşlerini yalan söylemeye sürüklediği de aşikârdır. Çünkü böyle durumlarda erkek, ne söylerse söylesin, hanımını ikna edemeyecektir. Erkek dürüst de değilse, yalana sığınmasının onun için çıkış yolu olacağına inanır. Yalancının mumu da yatsıya kadar yanar.
Erkekler, özellikle daha çok kendileri kıskandığı halde, kıskanılmaktan korkarlar. Kıskançlık, karşımızdakini kaybetmekten, kendimizi değersiz, eksik biri gibi hissetmekten duyduğumuz korkunun sonucudur. Erkekler bu duyguyu kabullenmekte zorluk çekerler. Kendi davranışlarına haklılık payı vererek, “eşini kıskanma hakkını” sadece kendinde bulurlar.
Eğer kıskançlık dozunda olursa, eşler arasında tutkal etkisi yapar, eşleri birbirine yaklaştırır. Buna karşılık, aşırı kıskançlık ise, bir hastalık olduğu gibi, aynı zamanda, cebinde her an patlamaya hazır tehlikeli bir madde taşımak kadar sakıncalıdır.
Çoğu sorunlarımızda olduğu gibi, kıskançlığı problem haline dönüştüren, eşler arasındaki iletişim eksikliğidir. Yanlış anlaşılmalara karşı, tartışan çiftlerin her zaman kullandığı bir kelime vardır: “Açıklayabilirim!”
Ancak karşı taraf, genellikle bu fırsatı vermek istemediği gibi: “Neyi, açıklayacaksın? Ben, senin ne söyleyeceğini zaten biliyorum” diyerek, vardığı önyargının boşa çıkacağını düşündüğünden, fırsat vermek istemez.
Ya da her zaman olduğu gibi, eşinin zaman kazanmak için bir şeyler uyduracağını düşünür. Böylece aradaki anlaşmazlık, çözülmesi imkânsız bir uçurum haline gelir. Sonunda kadın belki affedebilir; fakat asla unutmaz. Kadınlar termos gibidir. Her tartışmayı ilk günkü gibi sıcak tutarlar.
Onun için evliliğinizde şartlar ne olursa olsun; dürüst olun. Şüphe, aile içi iletişimi başlamadan bitiren ya da başladıysa bile, her zaman sağlıklı yürümesini engelleyen bir mikrop gibidir. Eşinizin, kuşkulandığınız tutumları varsa, imalı sözler veya gizli araştırmalar yapmak yerine, bu kuşkuyla hem siz yüzleşin, hem de eşinizi yüzleştirin. Açık olmak, her zaman size puan kazandırır.
Şu da bir gerçektir ki biz erkeklerin, eşlerimizin her şeyini bilmemiz gerekmiyor. Kendimizin olduğu gibi, onların da kendilerine ait özelleri olabileceğini kabullenmeliyiz. Dolayısıyla onların sır odalarına girmeye çalışmak, onların güvenlik alanlarını zedeleyebilir ve eşine karşı güven kaybına sebep olabilir. Herkes yerini ve sınırını bilmeli.
Sorunsuz hiçbir kurum olmadığı gibi, en küçük kurum olan aile de sorunsuz olamayacaktır. Önemli olan sorunlar değil, bu sorunları sağlıklı bir iletişim kurarak, aile içinde el ele verip, çözebilme becerisi kazanabilmektir.