Dîvân-ı Harb-i Örfînin Envâr Neşriyât nüshasının baş tarafında Üstâd Hazretlerinin şu ibârelerini görüyoruz:
Mâdem iki defa tab edilmiş kimse itiraz etmemiş ayn-i hakîkat bir risâleciktir; has dostların tensîbiyle fakat, SIHHATİNE TAM DİKKAT ETMEK ŞARTIYLE neşredebilirsiniz.
Osmanlıca Zülfikàrın başlarında da şu ibâreler var:
.. Mucizât-ı Ahmediyyenin(a.s.m) âhirinde demiş: Hadîslerin ve râvîlerin beyânında hatâm varsa tashîhini ricâ ediyorum diye ilân ettiğim hâlde, müstensihlerin sehivleri müstesnâ olarak şimdiye kadar yalnız (16 61) bu iki rakamda elif sehven takdîm edilip, (onaltı) (altmışbir)e çevrildiğini bir Amerikalı misyoner İncîl-i Yuhannada göstermiş.( ) Elbette bazı sehivler bulunabilir. Ve hiçbir cihetle kusûr sayılmaz. Hem müstensihlerin çoğu Arabî okumadıklarından onların dahî sehivleri bulunur ve müellifine isnâd edilir. Çünki, bütün nüshaları o görmüyor. Ve bütününü kendisi tashîh etmek kàbil değildir. Mâdem şimdi Ehl-i İlm ve Hocalar, Dâireye giriyorlar, bu, BÜYÜK HAYIRLI TASHÎHe yardım etmek onlara borçtur.
Ey, Ehl-i Hall ü Akd!..
Üstâd dâr-ı bekàya gideli yarım asır oldu. Hâlâ devâm eden sehivler, nüshalar arasında farklılıklar ve imlâda giderek artan yozlaşmalar var. Bin küsûr yıl kullandığımız hatt-ı Kurâna teşvik yetersiz (Eskiden kişiler, az da olsa Kurân yazısını öğrenmeğe çalışırlardı. Şimdi, Türkçe okunuşlu -ne demekse ve nasıl oluyorsa?!- Cevşenler, Tesbîhatler sâyesinde o da bitti. Derslerde Âyet metinleri geçiştirilip meâlleri okunur oldu.).. Bu hâl-i perîşânımız hep böyle mi gidecek?.. İndeks, Dipnot, Sözlük, Kronolojik Bilgi, .. çalışmalarına ve fazlasına tabiî ki evet, fakat önce; eksiksiz-fazlasız, sehivsiz galatsız, hem Hatt-ı Kurân, hem yeni yazı ile, Ana - Kaynak evsâfında bir Külliyât, ve Risâle diline yaraşır bir imlâ!
Kimse imkânsızlıktan filân medet ummasın.. Lüzumsuz yerlere sarfedilen himmetin aşr-i mişârı yeter de artar bile
Biliyoruz ki, Risâlelerin en mühim bir vazîfesi tahrip edilen değerlerimizi tamir etmek.. Dil de bunlardan biri. İyi de; fâideyi fayda, zaîfi zayıf, sahîfeyi sayfa, afvı af, safveti saffet, âyineyi ayna, cansipârı cansiper, .. yaparsak işin içinden nasıl çıkacağız? Bunun sonu yok ki.. Bizler, TDKyı birkaç adım ara ile takip etmekle nereye varacağımızı düşünüyoruz? Manâların mahfazaları olan kelimelerin telaffuzlarını, yani Risâle Dilini, yani bizi geçmişimize bağlayan Dilimizi tabîî Latin harflerinin kàbiliyeti nisbetinde- muhâfaza etmek gibi bir meselemiz yok mu?..