Ey hasta! Perde açılsa hastalığı seversin

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Ey şekvâcı hasta!

Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.

Yirmi Altıncı Sözde denildiği gibi, meselâ gayet zengin, gayet mâhir bir san'atkâr, güzel san'atını, kıymettar servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassâ ve gayet san'atlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika envâ-ı san'atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır.

Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese: "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun" demeye hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin" diyebilir mi?

İşte, aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelâl sana, ey hasta, göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî duygularla murassâ olarak giydirdiği cisim gömleğini, Esmâ-i Hüsnâsının nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir.

Sen açlıkla onun Rezzâk ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığında bil.

Elemler, musibetler bir kısım esmâsının ahkâmını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem'alar ve rahmetten şuâlar ve o şuâât içinde çok güzellikler bulunuyor.

Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel mânâları bulursun. (Lemalar 25. Lema 4. Deva)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
AHKÂM : hükümler, kanunlar, nizamlar, prensipler.
ÂZÂ : Üye; organ, bedenin her bir uzvu.
DEVÂ : İlâç, çare.
ELEM : Ağrı, acı, keder, dert, gam, kaygı.
ENVÂ-I SAN'AT : Çeşitli sanatlar.
ESMÂ : Adlar, nâmlar, isimler.
ESMÂ-İ HÜSNÂ : Allah'ın güzel isimleri.
HÂLÂT : Hâller, durumlar, keyfiyetler.
HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık.
HULLE : Pahalı elbise, Cennet giysisi.
İNSAF : Merhamet ve adâlet dâiresinde hareket, hakîkatı kabûl ve itiraf.
LEM'A : Parıltı.
MÂHİR : Hünerli, sanatkâr, becerikli.
MÂLİK : Sahip olan, mülk sahibi; Allah
MERHAMET : Acımak, şefkat göstermek; korumak, iyilik etmek; esirgemek.
MİSKİN : Zavallı, uyuşuk, tembel.
MUKABİL : Karşı, karşılık olarak, bedel.
MURASSÂ : Kıymetli taşlarla, sırmalarla süslenmiş.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalık, dert, sıkıntı, ezâ, başa gelen acı durumlar.
REZZÂK : Bütün yaratılmışların rızkını veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
SÂNİ-İ ZÜLCELÂL : Sonsuz büyüklük sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah.
ŞÂFÎ : Şifâ veren Allah.
ŞEKVÂ : Şikâyet etmek, sızlanmak.
ŞUÂ : Bir ışık kaynağından uzanan ışık hüzmesi.
ŞUAÂT : Işık demetleri, parıltılar, nurlar, ışıklar.
TASARRUF : Birşeyin sahibi olup, idâre etme, mülkünü istediği gibi kullanma.
TEVAHHUŞ : Korkma, ürkme, vahşete düşme, kaçma, çekinme.

Sosyal - Medya Haberleri