Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Münafikun Sûresi 9-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
9-Ey îmân edenler! Mallarınız ve evlâdlarınız, sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir! (*)
10-Birinize ölüm gelip de: “Rabbim! Beni (ecelimi) yakın bir vakte (kadar) erteleseydin de sadaka verip sâlih kimselerden olsaydım!” demesinden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf edin!
11-Çünki Allah, bir kimseyi eceli geldiği zaman aslâ ertelemez. Ve Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdar olandır.
(*) “Acabâ ibâdetteki fütûrun (gevşekliğin) ve namazdaki kusurun, meşâgil-i dünyeviyenin (dünya meşgûliyetlerinin) kesretinden midir (çokluğundan mıdır)? Veyâhut derd-i maîşetin (geçim derdinin) meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acabâ sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun! Sen isti‘dad (kābiliyet) cihetiyle bütün hayvanâtın fevkinde (üstünde) olduğunu ve hayât-ı dünyeviyenin levâzımâtını (gereklerini) tedârikte (elde etmede) iktidâr cihetiyle, bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazîfe-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil; belki hakīkī bir insan gibi, hakīkī bir hayât-ı dâime (ebedî hayat) için sa‘y etmektir (çalışmaktır).
Bununla berâber meşâgil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana âid olmayan ve fuzûlî (lüzumsuz) bir sûrette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni (faydasız) meşgalelerdir. En elzemini (lüzumlusunu) bırakıp, güyâ binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz ma‘lûmât ile vakit geçiriyorsun.” (Sözler, 21. Söz, 93-94)