Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Yusuf Sûresi 4-6. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
4-Bir zaman Yûsuf babasına: “Ey Babacığım! Doğrusu ben (rüyâmda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; (hem) gördüm ki onlar bana secde eden kimselerdir” demişti.
5-(Babası Ya‘kub ise) dedi ki: “Ey oğulcuğum! Rüyânı kardeşlerine anlatma! Sonra sana (hased ederler ve) bir hîle olarak tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”
6-“Böylece Rabbin seni seçecek; sana rüyâların ta‘bîrini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhîm ve İshâk’a tamamladığı gibi, sana ve Ya‘kub âilesine de ni‘metini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.” (*)
(*) “Bazen Kur’ân, Cenâb-ı Hakk’ın fiillerini tafsîl ediyor (açıklıyor). Sonra bir fezleke (netîce cümlesi) ile icmâl (hülâsâ) eder. Tafsîliyle kanâat verir, icmâl ile hıfzettirir (ezberlettirir), bağlar.
Meselâ: (...) (Bakınız; âyet, 6) İşte Hazret-i Yûsuf ve ecdâdına edilen ni‘metleri şu âyetle işâret eder. Der ki: ‘Sizi bütün insanlar içinde makām-ı nübüvvetle serfirâz (peygamberlik makāmıyla başkalarından üstün kılarak), bütün silsile-i enbiyâyı (peygamberler silsilesini), silsilenize (neslinize) rabt edip (bağlayıp), silsilenizi nev‘-i beşer (insanlık) içinde bütün silsilenin serdârı (kumandanı), hânedânınızı ulûm-ı İlâhiye ve hikmet-i Rabbâniyeye (İlâhî ilim ve hikmetlere) bir hücre-i ta‘lim ve hidâyet (ilim ve hidâyet mektebi) sûretinde getirip, o ilim ve hikmetle dünyanın saâdetkârâne (saâdetli) saltanatını, âhiretin saâdet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve hikmet ile Mısır’a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebî (yüce bir peygamber), hem hakîm bir mürşid (yol gösterici) etmek’ olan ni‘met-i İlâhiyeyi zikir ve ta‘dâd edip (sayıp); ilim ve hikmet ile onu, âbâ ü ecdâdını (babalarını ve atalarını) mümtâz ettiğini (şeçkin kıldığını) zikrediyor. Sonra: ‘Senin Rabbin Alîm ve Hakîm’dir’ der. O’nun rubûbiyeti ve hikmeti iktizâ eder (gerektirir) ki, seni ve âbâ ü ecdâdını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin. İşte o mufassal (sayılan) ni‘metleri, şu fezleke ile icmâl eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 46)