Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Sûresi 44. ayetinde meâlen şöyle buyuruyor:
44-Nihâyet (vakti geldiğinde): “Ey yer! Suyunu yut! Ve ey gök! (Sen de yağmurunu) tut!” denildi. Su çekildi, iş bitirildi, (gemi) Cûdî (dağının) üzerine oturdu (*) ve: “(Allah’ın rahmetinden uzak olan) zâlimler topluluğu helâk olsun!” denildi.
(*)“Nasıl, bir harb-i umûmîde bir kumandan zaferden sonra, ateş eden bir ordusuna: ‘Ateş kes!’ ve hücûm eden diğer bir ordusuna: ‘Dur!’ der, emreder. O anda ateş kesilir, hücum durur. (...) Aynen öyle de, Pâdişâh-ı bî-misâl (o eşsiz Sultan), kavm-i Nûh’un mahvı için semâvât ve arza emir vermiş. Vazîfelerini yaptıktan sonra fermân ediyor: ‘Ey Arz! Suyunu yut! Ey semâ! Dur, işin bitti! Su çekildi. Dağın başında me’mûr-ı İlâhînin çadır vazîfesini gören gemisi kuruldu. Zâlimler cezâlarını buldular.’
İşte şu üslûbun ulviyetine (yüksekliğine) bak! ‘Zemin ve gök iki mutî‘ (itâatkâr) asker gibi emir dinler, itâat ederler’ diyor. İşte şu üslûb işâret eder ki, insanın isyânından kâinât kızıyor. Semâvât ve arz hiddete geliyorlar ve şu işâretle der ki: ‘Yer ve gök iki mutî‘ asker gibi emirlerine bakan bir Zât’a isyân edilmez, edilmemeli!’ Dehşetli bir zecri (zorla mâni‘ olmayı) ifâde eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 11)