Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedî
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî
Sultân Selîm-i Evvel’i râm itmeyüb ecel
Feth itmeli idi âlemi şân-ı Muhammedî
Gök nûra gark olur nice yüz bin minâreden
Şeh-bâl açınca rûh-i revân-ı Muhammedî
Ervâh cümleten görür Allahü Ekber’i
Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî
Üsküp’de kabr-i mâdere olsun bu nev-gazel
Bir tuhfe-i bedî’ ü beyân-ı Muhammedî
Yahya Kemal Beyatlı
Ne yüce bir emirsin ey ezân-ı Muhammedî,
Sesin için kafi değil Müslüman ülkeler (Muhammedî dünya).
Sultan birinci Selim’e ecel boyun eğdirmeseydi de,
Fethetseydi keşke bütün dünyayı Hazret-i Muhammed’in (aleyhisselam) şânı.
Muhammedî ruh kanadını en uzun tüylerine kadar açınca,
Gökyüzü ışıklarla dolar yüzbinlerce minareden.
Yankılanınca gökyüzüne o Muhammedî lisan,
Bütün ruhlar Allahü Ekber’i görebilirler o zaman
Üsküpteki annemin kabrine Muhammedî bir ifade
Ve eşsiz bir hediye olsun bu yeni gazel…
Yahya Kemal, Ezan-ı Muhammedi ile ilgili bir şiir yazmıştır, şairin ezandan aldığı izlenimlerden yazdığı bu şiiri ezan konusunda çok derinlikli ve ayrıntılı ve dine vakıf olan bir kişinin yazabileceği bir şiir. Bu şiiri gücümüzün yettiği kadar yansıtmaya çalışacağız ancak onun derinliğini yansıtacağımızı sanmıyorum. Bunu sınıfta hem anlattım hem Ezan’la parelellilkler kurdum, öylece anlattım.
Yahya Kemal Ezan’a “emr-i bülend" diyor. Evet ezan bir emirdir. Allah tarafından insanları camiye ve namaza davet eden bir emirdir. Emredenin gücüne ve büyüklüğüne göre emrin yerine getirilmesi gerekir. Namaz çok yüce Bülent bir emirdir, çünkü o emri veren Allah-ı Zülcelal’dir. Ezanın sahibi olan Allah ne kadar büyüktür, insan idraki ve tasarım mekanizmalarının anlayamadığı bir büyüklüktür. İnsan büyüklük karşısında irkilir ve bunu bir şekilde yansıtır. Bütün dünya ve mafihayı yaratmadan önce tasarlayan ve onları insanın yaşamına uygun şekilde yerli yerine koyan ve yöneten bir İlahtır. Bu yüzden “Ekber" sıfatı seçilmiştir. Yani en büyük olan Allah’tır.
Ezanın tamamında altı kere "En büyük benim" diye söylenir, hatırlatılır. Beş vakit namazda otuz eder bu sayı. Her rekatta on iki, kırk rekatta dört yüz yirmi eder. Namazın sonunda da yüzseksen defa tekrar edilir. Her gün bir mümin altıyüz defa Allahuekber der. Bunların bir kısmı minareden insanlara yayılır. "En büyük benim, bana kulak verin. En büyük sizi çağırıyorsa sizin her işiniz onun yanında belli bir büyüklüğü olsa da benim büyüklüğüm ve amirliğim karşısında bir değeri yoktur, yani benim çağrım bütün çağrılardan ve emirlerden öncedir. Bunu leitmotif tekrarla size hergün minareden otuz kere haykırıyor ve sizin adınıza rica ediyorum, lütfen emrimi dikkate alın" diye.
Bir amir müteaddid defa çağırdığı halde kaale alınmazsa ve kişiyi ılgalamazsa o emrin cezası tekrarı ile parelellik gösteren bir şekilde verilir. Bu kadar altı yüz kere bize kendi büyüklüğünü ve onun muktezasını hatırlatan bir Allah, büyüklüğü ile orantılı emrinin itibara alınmamasına ceza verecektir, tekrarın oranı cezanın oranını belirler.
Dört Allahu Ekber’in birbiri ardınca tekrarının arkasından iki defa “Eşhedüenla ilahe illallah” tekrar edilmekte, "benim büyüklüğüm soyut bir iddia değil evrenin yaratılması ve tasarımı ve herşeyin yerli yerine konması ve ortaklaşa birbirinin hayatını devam ettirmek için teavün ile yaşamaları benim varlığıma en büyük şahittir. Yani ben soyut bir büyüklük değil evrenin yaratılması ile onların bana şahit olması ile varım, evren bana şahittir."
Daha sonra evrenin böyle yaratılması onların anlamı, varlığın gidiş gelişi ve ne anlamlara geldiği bir öğretmeni, bir peygamberi, bir izah ediciyi, bir göstericiyi gerektirir. Ta ki manaları bildirsin insanlara girmenin adabını ve seyrin merasimini öğretmesi gerekir. Evren bir tarif ediciyi ve hayatın anlamını gösterir, bunu birinin insanlara anlatması gerekir. Fetret dönemlerinde insanlar varlığın arkasındaki yönetici ilkeyi göremediler ve nesnelere ve eşyalara taptılar, peygamber bunların arkasındaki ilkeleri öğretti. İnsanların gözünü olaylarından Allah’a çevirdi. Peygamber Allah’ın ışığıdır, güneşin ışığının onu göstermesi gibi. Bütün güzelliklerin bir güzellik bilimi üzerinde uzman tarafından insana izah edilmesi gerekir. Bütün bunları ancak peygamberler yapabilir.
"En büyük benim, evren bana şahittir, evren benim anlamlarımı peygamberler vasıtası ile öğrenir, o halde bu üç zorunluluk sizi camiiye ve namaza çağırır." İki defa "haydi" zorunluk anlamında "haydi namaza" der. Namaz, Allah'ın varlığı alemin O'nu göstermesi ve Peygamberin alemin anlamını izah etmesi karşısında insanın tavrıdır ve zorunluktur, keyfilik yoktur. Bu kadar zorunluluk bizi namaza davet için gereklidir. Arkasından ancak böyle kurtulabilirsiniz, kurtuluşunuz bu durumlara ancak secde ile vereceğiniz karşılıkla mümkündür, başka türlü mümkün değildir.
Ezan öyle bir sestir ki bütün alemleri aşar ve oralara yansır. Cihan, Muhammed (asm) hürmetine yaratılmıştır. O halde onun ezanı alemin her yanına cihanın her yanına yansır. Bu kadar büyük bir ses insana da yansımalıdır, bu kadar Bülent bir emir ve alemi aşan boyut insanı da etkilemelidir.
"Yavuz keşke çabucak ölmeseydi de onu ecel almasaydı ve bütün cihanı ele geçirseydi. Sekiz yıl gibi bir sürede dünyanın birçok ülkesini alan Yavuz eğer biraz daha yaşasaydı alemi Muhammedin şanı ele geçirmiş olacaktı." Bunu temenni eder Yahya Kemal, ne güzel temenni. Eğer o yaşasaydı cihanı Muhammedin (asm) ezanı bütün dünyaya yansırdı.
Muhammedin (asm) ruhunun kuşu kanatlarını açınca yüzbin minareden yansıyan ses alemi nurlara gark eder. Ezan sesleri onun ruhunun kuşunun kanat çırpmasıdır. Ne kadar harika bir apokaliptik imaj. Ezan arşa alemin tasarım ve yönetim merkesine yansıyınca ordaki melekler de, ruhlar da, ruhanilerde ezanı dinler.
Muhammedin (asm) ezanının beyanındaki bu estetik düzeyi Yahya Kemal tarafından Üsküp’deki annesinin mezarına bir Muhammedin (Asm) Ruhunun hediyesi olarak yazılmıştır.
Yahya Kemal, ezanın harika ve dinin özeti anlamlarını yansıtan bir yorumunu verir. Ezan, Allah tarafından tasarlanmış ve dinin özeti bir mahiyet arzeder. Onu topluma gereğince anlatamadık, eğer anlatılsa herkes caminin yolunu daha iyi bulur çünkü o bir “emr-i bülend” dir.