Ezan sesi, başka anlama ihtiyaç bırakmıyor

Ezanın peşinden İstanbul'a düşen Avusturyalı genç yönetmen Sebastian Brameshuber, Ezanı Güzel Okuma Yarışması'na katılan müezzinlerin belgeselini yaptı.

Günseli Işık'ın haberi

Yönetmen, çekimler esnasında en çok müezzinlerin kamera karşısındaki doğal ve samimi tavırlarına şaşırmış.

Sebastian Brameshuber, 29 yaşında Avusturyalı genç bir sinemacı. Ama onun hayatına sinemadan önce giren şey, farklı kültürlere aşinalığı. Viyana'daki Türk ve Kürt göçmen çocuklarına öğretmenlik yapan babası sayesinde küçüklüğünden itibaren başka kültürlerle etkileşim halinde olmuş. Bunu, seyahatlerle desteklediği bilgisi de eklenince yönetmenin, 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali NTV Belgesel Kuşağı'nda gösterilen 'Müezzin' adlı filminin arka planı daha anlaşılır olacaktır.

Ezan, Brameshuber'in hayatına hip hop şarkılarıyla giriyor ilkin; alttan alta duyulan melodisiyle dikkatini çekiyor. Minareden yayılan ezansa 1999'da, okulunun basketbol maçı için gittiği Kudüs'te karşılıyor genç yönetmeni. Ezan, müezzin derken Türkiye'de türünün tek örneği olarak ezan okuma yarışması yapıldığını öğrenince İstanbul'a gelip Zincirlikuyu'dan Pendik'e, Fatih'ten Edirne'ye müezzinlerin izini sürüyor. Bir önceki yılın birincisi, yeni yarışmaya hazırlananlar, yarışmacıları değerlendiren jüri ve aileleri, hepsi; yönetmeni de şaşırtan bir doğallıkla geçmişler kamera karşısına. Brameshuber de hayli düzgün telaffuz ettiği birkaç Türkçe cümleyle başlayan konuşmamızda sorularımızı aynı doğallıkla cevapladı.

Ezanı ilk fark ettiğinizde size çekici gelen ne olmuştu?

Hip hop albümlerinde arka plandaki ses olarak, bir müzikal motif olarak duymuştum. Divine Style adlı bir grup yapmıştı bunu. Ve ezanın müzikal bir form olması ilginç gelmişti bana. Çünkü müziğin evrensel bir dil olduğu söylenir, müziği herkes anlar ya, ezanda ilginç bir durum vardı. Ezan, esasen inananları ibadete çağıran bir duyuru... Arap ülkelerinde ezanın aynı zamanda ne söylediği de anlaşılıyor, ama mesela Türkiye'de ya da Avrupa'da bir yerde sözlerini anlamasan bile ne olduğunu biliyorsun. Din, 'inanılması' gereken bir şey, bunun içinde çeşitli 'işaretler' var. Ezanın sözleri bilinmese de namaza bir çağrı olduğunun anlaşılması bence bu işaretlerden biri. Ezanın sesi, başka bir anlama ihtiyaç bırakmayacak şekilde bu anlamı karşılıyor.

Çekimlerden önce epey ön hazırlık yaptınız fakat çekimlerde yine de sizi şaşırtan durumlar oldu mu?

Aslına bakarsanız 'görece' işlerin kolay ilerlemesi ve konu edindiğim topluluğun yaşadığı küçük, adeta mikrokozmos hayatları beni şaşırttı diyebilirim. Ve gerçek hayatlarında yani evlerinde, aileleriyleyken nasıllarsa görevlerini yaparken de, kamera karşısında konuşurken de aynıydılar. Bu, beklemediğim bir şeydi, çünkü insan kamera karşısına geçince biraz da olsa 'rol yapar'. Ama onlar çok samimiydi. Diyanet'in, müftülüğün de bu kadar açık olacağını beklemiyordum doğrusu. Genç, tecrübesiz, çok sorusu olan ve yabancı bir ekiptik neticede. Bu çok önemliydi çünkü başından beri 'konu' üzerine değil 'insanlar' üzerine bir film çekmek istiyordum.

Filmin merkezinde bir yarışma olduğu için karakterleri de hep bir yarış halinde görüyoruz. Bu belki seyirci için de yeni bir şey. Siz ne düşünüyorsunuz?

Türk kültürü rekabetçi bir kültür. Bu Türkiye'nin, aslında belki Ortadoğu, Akdeniz toplumlarının yapısında var. Davranışlar da buna göre şekilleniyor tabii. Müezzinlerde ise sadece yarışmada değil, yakın camilerin müezzinleriyle de aralarında bir rekabet var. Sonuçta tek fark edilme şansları sesleri ve seslerini nasıl kullandıkları. Günde beş kez -adeta- bunun sınavını verdikleri düşünülürse hiç de haksız değiller. Çoğu, sesiyle ve artistik okuyuşuyla, makam bilgisiyle gurur duyuyor elbette. Bilmeyenler de öğrenmeye yöneliyor.

Filminize daha önce katıldığı festivallerde ve İstanbul'daki tepkiler nasıl?

Karlovy Vary'de ve Bosna'da gösterildi. Uzak İhtimal'in yönetmeni de vardı bir gösterimde. Ve yanında genç Türk yönetmenler vardı. Onların beğendiğini söylemesi harika bir şeydi tabii! Karlovy Vary'de bütün salon, merdivenler doluydu ve genç bir kitle vardı. Oralarda daha çok ezanın sözleri soruluyor tabii. Ama benim için en önemlisi İstanbul'du elbette! Buradaki ilgiden de çok memnunum, yine pek çok genç seyirci vardı ve sorular sordular.

İsviçre'de ezanın yasaklanması yönünde bir kampanya vardı. Avrupa'da bu konuda muhtelif görüşler var. Bu filmin yönetmeni olarak bu tartışmaları siz nasıl yorumluyorsunuz?

Diploma çalışmamı hazırlarken araştırdığımda Avusturya'da böyle bir yasak olmadığını ve insanlar arasında huzursuzluk çıkaracağı için de olamayacağını söylemişlerdi. Bu aslında şöyle oluyor; ekonomik veya politik bir problem yaşanmaya başlanınca akla ilk olarak azınlıklar geliyor ve onlar üzerinden sorunlar üretiliyor. Ezanda da böyle. Bir de radikal unsurlardan korkulduğu için İslam'a ait figürlere karşı bir tavır geliştiriliyor. Medya da bunun üzerine aşırı derecede gidiyor. Basın yaygın güçlü olduğu için de hemen yayılıyor tabii ki en ufak bir mesele bile. Ama bunun kalıcı bir sorun olacağını sanmıyorum.

Zaman
 

Edebiyat Haberleri