Röportaj: Abdurrahman Iraz-Risale Haber
1920 doğumlu Teyip Tahir Ağabey namıyla maruf Tahir Gürdere’ yi Aydın Nazilli’deki evinde ziyaret ettik
Aslen Nazillili misiniz?
Bu evde doğdum. Bu evde doğup büyüdük inşallah. Nazilli Beşeli Mektebinde okuduk. Sümerbank Basma Fabrikasında 27 sene çalıştık, 10 sene ustalık yaptık, 17 sene dokuma ustalığı yaptık orada.
Kaç yaşındayken Risale-i Nur’u tanıdınız?
1951 senesinde tanıdık, 31 yaşındaydık.
Risale-i Nur’u ya da Bediüzzaman’ı nasıl duyduğunuzu, kimden duyduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Burada bir zat vardı, o da burada çalışıyordu, bizim gibi dokumacıydı, o söyledi. “Bediüzzaman diye birisi var” dedi. Kur’an kursu hocası vardı, o bilir şeflikte, Yahya Beyin kayınpederi. O da Kur’an okur. Onun yanında eski ağabeyler vardı. Eski ağabeyler de; Mustafa Öztürk, Mehmet Büker, Mehmet Ali Özdün, Yusuf Özdün ağabeylerdi. Bu dört ağabey vardı eskilerden Nazilli’ de. Sonra bu ağabeylerle de buluştuk artık ders yapmaya başladık. Eskiden talep olmadığı için kahvelerde ders yapıyorduk, Ahmet Feyzi Ağabey geliyordu. Ders alıyordu ya, hatta 1961 senesinde Zübeyir Ağabey’e dedim “bizim Nazilli’de 5 odalı bir dershanemiz var, oraya gidelim” aldım geldim Zübeyir Ağabeyi. Nazilli’de ben söylüyordum Zübeyir Ağabey yazıyordu. Risalelere, Hizmet Rehberine yazıyordu. Zübeyir Ağabeye Üstad’ın bazı mahkeme müdafaalarını okuyordum, Zübeyir Ağabey de diyordu “seni mahkemeye vermeli kardeşim, mahkemede Üstad’ın bu müdafaalarını okutmalı.” (Allah Rahmet eylesin Zübeyir Ağabeye.)
NURCU OLMAYANLARDAN NASIL PARA ALAYIM?
Peki, bu 30 kişinin hepsi nurcu muydu?
Hepsi nurcu. Fabrikada çalışanlardan. Nurcu olmayanlardan nasıl para alayım? Nurculardan aldım ben.
Maşallah, şimdi sizi gördüm böyle kim bilir o zaman -gençken- nasıldınız. İsterseniz zorla da alırsınız.
Doğru ama bizim meslekte zorluk yok. Üstad, Medenilere galebe çalmak ikna iledir, dediği gibi icbarla değildir, icbar yok yani. Biz muhabbet fedaisiyiz, husumete vaktimiz yoktur.
DÜKKAN VİTRİNİNE RİSALE-İ NURLARI KOYUYOR
Sonra gönderdiniz parayı.
Parayı gönderdikten sonra Zübeyir ağabey kitap gönderdi. Mehmet Oğuz vardı, şehit ettiler onu. Dinsiz bir komiser onu şehit ettikleri gün ben dükkâna uğradım. Savcı bir çuval Risale-i Nur’ları iade etmişti. Onları getiriyor okuyor, ondan sonra da eve götürüyor, onun teyzesinin oğlu vardı, götürüyor onun evine bırakıyor. O gün de ben işten çıktım onun dükkânına gidiyordum. O terzi öyle ki -Allah rahmet eylesin- tam şehitliği hak etti yani. Böyle kendi vitrinine kumaş koymuyor adam, Risale-i Nurları koyuyor. Böyle fedakâr birisi. Ben gelince de işten “sen oku ben dinleyeyim” diyor, dikiş dikiyor. Ben okuyordum o da dinliyordu. Ezberden okuyorum ben, Allah bize on saatten fazla bir zamanda ezber ettirmiş.
O gün komiser geliyor. Dedim usta nerede? Dediler eve gitti. Meğer o gün oruçluymuş rahmetlik. Ondan sonra polisler akşama kadar arıyor ustayı. İftar ediyor. Alıp geliyorlar karakola. Kitaplar nerede? “Bir hacıya verdim” diyor. Ondan sonra hangi hacı diyorlar. “Bilmiyorum, bir hacıya sattım” diyor. Söylemesi için başını betona vura vura, beyin kanaması geçiriyor. Sabah namazına kadar dövüyorlar, sabah namazında hastaneye yatırıyorlar. Ertesi gün sabah namazında da kimseyle görüşmüyor, komaya giriyor yani. Kimseyle konuşamıyor, ertesi günü vefat ediyor. Biz de Nazilli’deki kardeşlerle gittik, hastaneden aldık, yıkadıktan sonra evine getirdik. Büyük Camii’ye götürdük çarşıya. Sonra mahkemeye verdi kardeşi. O hain baş komiser bir buçuk sene hapis yattı. İhtilal oluyor 61 senesinde bu arada. Bir buçuk sene hapis yattıktan sonra ihtilal hükümeti af çıkardı. Bir de bu haini Aydın’a gönderdiler. Ben Diyarbakır’dayken, Türkiye’nin her bir yerine gittiğim için, Diyarbakırlı kardeşler; “Ağabey sizin oradaki komiser -o terzi kardeşi öldüren- buraya geldi. Burada ben ona dedim ki; sen nasıl bizim bir kardeşimizi öldürdün? Burada böyle bir şey yapacak olursan ilk darbe vuruşunu benden yersin.” Diyarbakırlı bir kardeş bunu böyle anlattı. Allah rahmet eylesin.
1955’te Nurları tanıdınız…
Evet, 1955’te, 1960’ta Üstad vefat etti.
Nasip olmamış, Üstad’ı göremedik. Benden bir-iki sene evvel tanıyanlar da vardı, onlar da göremediler. Allah yazmadı mı olmuyor. Üstad’ ın bizden istediği şu; her nur talebesinin vazifesi Risale-i Nur’u ehli imana bildirmek. Allah bize onu yaptırıyor. Ve bugün memurlara ders yaptık. Buradaki doktorlara ben ders yapıyorum, öğretmene ders yapıyorum. Geçen 150 tane öğretmene ders yaptım. Bura boş kalmıyor, her gün derse gidiyorum.
MAHKEMEDE RİSALE-İ NUR DERSİ YAP
Teyip Tahir, lakabını ilk defa size kim verdi?
Teyip Tahir ismi, 1967 senesinde Van’da mevlid oldu. 1967 senesinde 6 Ağustos’ta. 2 Ağustos’ta da Zübeyir ağabey, Sungur ağabey, Bayram Ağabeylerin Ankara’da mahkemeleri var. 6 Ağustos’ta da Van Mevlidi olacak. İlk Van Mevlidi. Biz 2 Ağustos’ta mahkemeye gittik. Mahkemede kimseyi içeri almadılar. Avukat Bekir Berk mahkemeye girdi. Avukat Gültekin Bey’de mahkemeye girdi. Kimseyi almadılar. -Tahiri Mutlu Ağabeyle biz Türkiye’yi dolaştığımız için- Tahiri Mutlu Ağabey dedi; “2000 kişi var mahkeme salonunda, Ankara’da Adliye Binasında. Kardeşim sen ders yap Risale-i Nurlar’dan biz de dinleyelim.” 2000 kişi etrafımda toplandı mahkeme salonunda.
Nerede?
Ankara Mahkeme Salonunda. Nurculuk yaptılar diye Zübeyir Ağabey, Sungur Ağabey, Bayram Ağabey, Said Özdemir Ağabey onlar mahkeme salonunda. 1967 senesinde bizi mahkemeye almadılar, ben de orada iki saat ders yaptım.
Ezbere?
Ezbere tabii.
Ne okuduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Hem madem dünya fani, hem madem ömür sermayesi pek azdır, hem madem cennet hayatı burada kazanılacaktır, hem madem dünya sahipsiz değildir… İmani bahisler okuduk hep. Ondan sonra kardeşler diyorlar ki; Tahir Ağabey sen bu ders yapanı polise ver. Polis de geldi. Bu adam kim? “Bu adam hoca. Siz bizi mahkemeye almadınız, bu kardeşte burada iman dersi, Kur’an dersi yapıyor, biz de dinliyoruz” demişler. Biz dinlemedeyiz diyor Tahir Ağabey. 2000 kişinin ortasında eline baktılar kitap bulamadılar. Şimdi biz orada ezbere okuduk ya, ezbere okuyunca bizim ismimiz oldu Teyip Tahir.
İlk defa kim söyledi? Hatırlıyor musunuz?
Burada Aydınlı Hasan Atıf ağabey var, bilir misin?
Evet.
Bizim teyibimiz geliyor diyordu, onlara da ezbere okuyordum. Allah rahmet eylesin Aydınlı Hasan Atıf Ağabeye. Şimdi biz bunu her yerde ezbere okuyunca teyip gibi, adımız oldu Teyip Tahir. Hani Üstad diyor ya, “ben kimseye Üstad değilim, mürşit değilim, ben sizin bir kardeşinizim, ders arkadaşınızım din kardeşinizim.” Millet bunu bize yakıştırmış. Bediüzzaman’ın dediği gibi biz kimseye “Teyip Tahir’im” demedik ki, Cenab-ı Allah bu Teyip Tahir ismini verdi.
Ezberinizde ne kadar kitap var? Gençlik zamanındaki ezberler duruyor mu?
1961 senesinde inzibata ziyarete gitmiştim. Aydın vilayeti İncirlik kazası var ya. Orada kardeşleri ziyaret ettik, yatsı namazını kıldık, yatsı namazından sonra caminin dış kısmında -Çarşı Camisi- ders yapıyorduk. Dediler ki, “Tahir Ağabey Bir Üstad Tanıyorum Bediüzzaman” şiirini okuyabilir misin? Zübeyir Ağabeyle 6 ay kaldık ya. Zübeyir ağabey saat 12’ye kadar ders yapar, 12’den sonra –ders bittikten sonra- bu şiiri okurdu. Bu şiir de Mehmet Emin Birinci ağabeyin şiiri. Ama ben Zübeyir Ağabey’den aldım.
Şiiri Risale Haber okuyucuları için de okuyabilir misiniz?
Bir Üstad Tanıyorum
Bir Üstad tanıyorum, o da Bediüzzaman,
Bir Üstad tanıyorum, en büyük bir kahraman,
Bir Üstad tanıyorum; asrın vekili ancak
Lailahe illallah, elinde duran sancak.
Bir Üstad tanıyorum, imandan bir kaledir...
Bir Üstad tanıyorum, Nurlardan bir hâledir.
Bir Üstad tanıyorum, imanı dalga dalga,
Tard eder vesveseyi, şüphe bırakmaz akla.
Bir Üstad tanıyorum, zulme boyun eğmemiş,
Bir Üstad tanıyorum, hiçbir tâviz vermemiş...
Bir Üstad tanıyorum, cihanşümul mücahid!
Bir Üstad tanıyorum, içiyle dışı Said...
Bir Üstad tanıyorum, güneşler kadar yüksek
Hak söyler ne söylerse, bütün sözleri gerçek.
Bir Üstad tanıyorum, gözlerinden nur saçar
Bir Üstad tanıyorum, kâfirler ondan kaçar.
Bir Üstad tanıyorum, şefkatın timsalidir.
Bir Üstad tanıyorum, imânın misâlidir.
Bir Üstad tanıyorum, ıslah etmiş nefsini,
Bir asırlık ömründe kısmadı nefesini.
Bir Üstad tanıyorum, cevherdir bütün sözler,
Allah, Kur'ân Peygamber, davasının en özü.
Bir Üstad tanıyorum, ilân etti tevhidi,
Kahretti zalimleri, yere serdi mülhidi.
Bir Üstad tanıyorum, küfr-ü mutlakı kırdı,
Karanlık gönüllere imanın nuru girdi.
Bir Üstad tanıyorum, cihana meydan okur,
Yazdığı eserleri milyonca insan okur.
Bir Üstad tanıyorum, tek korkusu Allah'tan,
Yılmadı bu dünyada ne atomdan, silâhtan...
Bir Üstad tanıyorum, dünya zevkini bilmez
Vâris-i Peygamberî, Hakkın en sadık kulu.
Bir Üstad tanıyorum, imandan bir varlıktır,
Kâinatı titreten bir kuvvete maliktir,
Bir Üstad tanıyorum, yoktur cihanda eşi,
Son asrın müçtehidi, insanlığın güneşi...
Bir Üstad tanıyorum, mücehhezdir imanla,
Hizmet etti daima davasına Kur'ân'la.
Bir Üstad tanıyorum, bakidir tasarrufu
Gayesi: insanlığa tebliğ emr-i ma'rufu...
Bir Üstad tanıyorum, kalblerde mektep kurdu,
Kütle kütle insanlar onun safında durdu.
Bir Üstad tanıyorum, canileri çevirmiş,
Kalplerinden çıkarıp putlarını devirmiş
Bir Üstad tanıyorum, Allah demiş, Hak demiş,
Bir Üstad tanıyorum, şanı dünyayı tutmuş.
Bir Üstad tanıyorum, her hali müstakimdir,
Tek, biricik gayesi, sırat-ı müstakimdir.
Bir Üstad tanıyorum, ilham kaynağı Kur'ân,
Dostu da, düşmanı da cümlesi ona hayran.
Bir Üstad tanıyorum, ilmi, muhit bir deniz,
Dar gelir tefekküre koskocaman küremiz.
Bir Üstad tanıyorum, Bahr-i Ummandan derin
Kutlu olsun Üstadım bu mübarek zaferin!...
Bir Üstad tanıyorum, Allah'ın en sevgili, mübarek bir kuludur,
Gittiği yol, Hazret-i Muhammed'in yoludur.
Bir Üstad tanıyorum, hârikalar asrında!
Bir iki yıldan sonra bu cihad meydanında
Mematı hayatından hizmet ediyor zâhir,
Son asrın son vekili, son müceddid, en âhir..."
(Devam edecek)