İbn Hacer bu hadisin aslının olmadığını söylemiş, bazıları da bu anlama gelecek zayıf hadis olduğunu bildirmiştir. (bk. Aclûnî, 2/87)
Bununla beraber, şayet bu manaya gelen sahih bir rivayet varsa manasını şöyle anlamak gerekir:
“Allah’a karşı kendi ihtiyacımı, fakirliğimi, âcizliğimi anlamak benim için bir övünç kaynağıdır.”
Her an Allah’a muhtaç olduğumuz bir gerçektir.
“İnsan her cihetçe kendini müstağni / ihtiyaçsız hissettiği zaman azgınlaşır.” (Alak, 96/6) mealindeki ayette vurgulandığı gibi, insanlar, Allah’a olan ihtiyaçlarını hissetmemeleri, onları azgınlaştırdığı gibi, kulluğun en açık simgesi olan Allah’a olan ihtiyaçlarını, dolayısıyla kendi fakirliklerini, âcizliklerini idrak etmeleri çok önemli bir kulluk görevi ve bir iman şuurunun yansımasıdır. Yoksa fakirliği istemek, fakirce yaşamak, insanlara fakirliğini göstermek doğru değildir.
Nitekim, "Ey insanlar, hepiniz Allah'a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her türlü övgüye lâyık olan birisi varsa, o da Allah'tır." (Fatır, 35/15) mealindeki ayette "fakr" kelimesinin çoğulu olan "fukara" geçmektedir. İnsanlara "fukara" denilmektedir.
Demek ki, “fakr” kelimesi, insanın Allah’a karşı olan sonsuz ihtiyacını ifade eder. Fakirlik denilince sadece mali yönden zayıf olmayı anlamak eksik olur. Her türlü mali imkânı yerinde olan insanlar da sonsuz bir fakr içindedirler. Allah’ın sonsuz ihsanlarına daima muhtaçtırlar.
Sonsuz aciz ve yine sonsuz fakir olma, insanın iki temel özelliğidir.
İnsan saç yapmaktan âcizdir, ama ona ihtiyacı da var; saçın fakiridir. Göz, kulak, burun, dudak da yapamaz, ama bunların da fakiridir. Ne kalp yapmak elinden gelir, ne ciğer ve ne böbrek; hepsinin de fakiridir.
Atlıyoruz diğer organları ve dış dünyaya geçiyoruz: Dudağının önünde nöbet bekleyen havadan, toprağa, suya, güneşe, aya kadar nice mahlûkatı yapmaktan âcizdir ve bunların her birinin de fakiridir.
İnsanın sonsuz fakrını bir misalle açıklamaya çalışalım:
Bir adam düşününüz. Ayağına bol gelen eski ayakkabılarını sürterek yürüyor. Elbisesi yetmiş yamalı, kumaşın aslını ayırt etmek güç. Üzerinde bir gömlek; düğmeleri dökülmüş, rengi ağarmış. Onu görseniz “Ne fakir adam.” der ve acırsınız. Hükmünüz doğrudur, acımakta da haklısınız. “Acaba bu adamdan daha fakir birisi olabilir mi?” diye düşünürken, birden hayâlinizde “giydiklerinin hiçbiri kendi malı olmayan” bir diğer fakir canlansın. Bu adamın fakirliği öncekinden çok daha ileridir.
İşte o ikinci fakir biziz, hepimiz, bütün bir insanlık âlemi.
Başımız mı bizim, gövdemiz mi, kollarımız mı? Hepsi Hakk’ın mahlûku.
Bacaklarımız mı bizim, ayaklarımız mı, parmaklarımız mı? Hepsi Rabbimizin ikramı…
Aklımız mı bizim, kalbimiz mi, hâfızamız mı? Tamamı Allah’ın ihsanı…
Biz kendimize mâlik olmadığımıza göre, bizden daha fakir kim olabilir?
İşte bunun şuurunda olmak, insan kalbini sonsuz bir şükürle doldurur. Her güzelliğin olduğu gibi şükretmenin de en birinci temsilcisi Allah Resulüdür (asm.)