“Farkındalık şuuru” veya moda deyimle “Farkındalık bilinci” çok zikredilen bir kavram.
Neyin farkında olursak farkındalık şuuru sahibi oluruz?
Esas tabiri ile “inanç ve itikat”, yine moda deyimle “paradigma ve değerler” olarak ifade ediliyor.
Hayata bakışımız, hayatta nelerin ne kadar önemli ve öncelikli olduğu telakkimiz, inandığımız ve itikat olarak tartışmasız kalbimizde kabul ettiklerimiz şuurumuzu ve şuuraltımızın yapısını teşkil eder.
Vicdani yapılanma da inanç ve itikada göre şekil almıştır.
Neye inandığımız çok mühimdir.
Bize göre neyi en büyük, kıymetli ve ehemmiyetli kabul ediyoruz?
“İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir.
Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir.
Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.”1
İnsan ruhunun dünyayı anlayan, hisseden sensörleri beş duyu organlarıdır.
Uyku dışında kesintisiz beş duyu sensörü kayıt alan bir kamera gibi çalışır.
Gördüğümüz, duyduğumuz velhasıl hissettiğimiz her şeyi kayıt altına alıyor.
Önceki kayıtlarla karşılaştırıp değerlendirip bir anlam yüklenmesi ve kanaat oluşuyor. İşte o kanaatimiz itikadımız, değerlerimiz veya yeni deyimle paradigmanın yapılanmasına vesile oluyor.
Güncel hadiseler, çok yönlü haber, malûmat, veri, bilgi bombardımanına maruz kalan aciz insan sahip olduğu inanç, itikat ve değerlere göre kendince müspet hadiselere ve menfi hadiselerden dolayı insaniyet itibarıyla üzülüyor.
Medyanın menfi hadiselerin insanlar üzerinde daha fazla tesir ettiğini kendi açılarından ve reyting uğruna özellikle abartılı sunmaları vicdanlara azap veriyor.
Şayet aciz olan insan sağlam ve kuvvetli bir iman ve itikada sahip değilse menfi hadiselerden daha fazla müteessir oluyor.
“İnsan binler çeşit elemlerle müteellim ve binler nev'î lezzetlerle mütelezziz olacak bir zihayat makine
Ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddî-mânevî düşmanları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan,
Ve mütemadiyen zevâl ve firak tokatlarını yiyen bir biçare mahlûk iken,
birden iman ve ubudiyetle böyle bir Padişah-ı Zülcelâle intisap edip bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinat ve bütün hâcâtına medar bir nokta-i istimdat bularak,
herkes mensup olduğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi,
o da böyle nihayetsiz Kadîr ve Rahîm bir Padişaha iman ile intisap etse
ve ubudiyetle hizmetine girse
ve ecelin idam ilânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse
ne kadar memnun ve minnettar ve ne kadar müteşekkirâne iftihar edebilir, kıyas ediniz.”2 (Said Nursi, Asay-ı Musa, 443)
Evet bugün insanların en şiddetli ihtiyacı “nokta-i istinat” ve “nokta-i istimdat”tır.
İstinat edecek ve yardım isteyecek bir nokta olsun ki, gücü ve kudreti sonsuz olmalı.
Yine Sözler eserinin yirmi üçüncü sözde;
“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir.”3
İşte farkındalık farkı burada. Hakiki imanı elde eden adam hadiselerin baskısı, tazyikine dayanabilir, sebat edebilir, metanet gösterebilir.
Bu bir hâl meselesidir.
Aklı, ruhu, kalbi ve vicdanı ne diyor?
Neler hissediyor?
Malûm bu korona virüs belası küresel bir musibettir.
İnsanların olaya bakışı, yaklaşımı, tutumu, halet-i ruhiyesi, psikolojik durumu kimin farkındalık şuuru nasıl olduğuna turnusol oldu.
Tedbirle panik derecesi arasındaki dengeyi kurabilen ve koruyabilen normal insandır.
İmanlı insan her hadiseye hikmet ve ibret açısından bakar.
Tedbirden sonra tevekkül eder. Zira nokta-i istinadı gücü ve kudreti sonsuz Allah’tır (cc). O’nun tasarrufu olmadan yaprak bile kımıldamadığının, her şeyin dizgini O’nun elinde olduğuna iman ve itikat etmek o kadar muazzam kuvvetli dayanak noktasıdır ki, kemali huzur vesilesidir.
İşte farkındalık şuuru veya farkındalık bilinci budur.
Farkındalık şuuruna sahip insan sansasyonel abartılı haberlerden etkilenmez veya minumum derecede etkilenir. Şefkat ve merhamet duygularıyla mağdur insanlara acır.
Ama sebat ve metanetini bozmaz. Kemali emniyet içinde hadiselere bakar. Elinden geleni yapar. Daha ilerisini Allah’a havale eder rahat eder.
“Kadere iman eden kederden emin olur.” Stres olmaz.
Bağışıklık sistemi için stressizlik çok önemli diyor tabipler.
Ahirete, ebedi hayata iman eden ve hazır olanlar da ölümden korkmaz.
Zaten bu virüs belasından kaynaklanan paniklemenin altında ölüm korkusu yatıyor.
Ölüm sonrasına hazır olan inanmayanlardan ne kadar şanslı ve rahat olduğu anlaşılıyor. Tevekkül tam da böyle zamanda lazım.
“İman tevhidi tevhid teslimi teslim saadet-i dareyni (iki cihan saadetini) iktiza eder”4
1 Said Nursi, İşarat-ül İ'caz 75
2 Said Nursi Sözler 423
3 Said Nursi Sözler 443
4 Said Nursi, Sözler 431