Dünya’da 7 milyar insan var ise bunların her birinin simalarının, birbirinden farklı olduğu bilimsel bir gerçektir. Hattâ her birinin parmak ucu izleri, sesleri, DNA’ları ve gözleri de birbirinden farklı ki, teknolojide her biri imza yerine geçiyor…
Hal böyle olduğu gibi, tüm insanların karakterleri, heyecanları, huyları, algılamaları, sevinç ve hüzün vesileleri, renk tercihleri, zevkleri ve menfaat vesileleri de farklı farklıdır. Meselâ; bazılarımızın sevindiği haberlere birçoğumuz üzülebilir veya kızabiliriz. Bazılarımızı heyecanlandıran olayları, birçok kimse hiç umursamayabilir.
Bazılarımız yumuşak mizaçlıyız, bir kısmımız sert mizaçlıdır.
•Bu mizaç ve karakter değerleri de her birimize, şu geçici dünya hayatında ‘sınanmamız’ için farklı-farklı ölçülerde takdir edilmiştir.
Hani şoför sınavında, her aday veya her komando adayı da farklı mânialardan geçirilir ve faklı hareketlerle sınanır ya. İşte aynen öyle bir durum var…
Hiçbir aday; sınavı yapana “bana yüksek atlama verirken, ona niçin alçak sürünme verdin?” veya “onu yüzme ile sınarken, beni niçin dağa tırmandırdın veya niçin ip üzerinde yürüttün?” vs. diyemez. Sınamalardaki tercih hakkı, sadece sınayana aittir…
•Diğer yandan, her birimizin menfaat vesilelerimiz de farklı farklıdır:
Birçoğumuz trafik sıkışıklığından nefret ederken, bazı insanlara göre trafik sıkışıklığı bir nevi ekmek kapısıdır. Simit satar, su satar, şarj aleti vs. satar. Trafik çabuk açılırsa, “Allah kahretsin, yine açıldı!” diyebilir.
Birçoğumuz yağmurları coşku ile karşılarken, bazı kimseler “eyvah yine yağmur geliyor” diye endişelenebilir. Aşırı yağmurlardan sonraki, bozulan çukurlu yollar belediye çalışanlarını ve şoförleri üzerken, oto lâstikçileri ve rotçuları çok sevindirir…
Ülkemizde, bir bölgemizden petrol çıkınca bizler bayram yaparken, Suud çöllerinde su sondajı yapan ekip petrol yatağına rastladığında “..lânet olsun, yine su yok, petrol çıktı!” diye hayıflanmaktadır. Bazıları dini bütün lider isterken, bazıları lâik lider isteyebilir.
Birçok kimse ‘haksız ölümler, katliamlar olmasın, artık bu kan dinsin’ derken, bazı vicdansızlar hiç uğruna adam öldürebilir, hatta kitleleri imhâ edebilir.
Bazı kimseler doların yükselmesi için can atarken, birçoğumuz düşüşüne sevinebiliriz.
•İşte bu farklılıklar vasat düzeyde kalırsa “eh ne yapalım sınavın gereği bu” diye düşünerek, normal karşılanabilir. Fakat normal düzeyde kalmayıp, artması için çaba sarf edilmeye başlanırsa ciddî KUTUPLAŞMALAR olur. Kardeşçe yaşaması gereken toplum, sürekli çatışır ve kan döker hâle gelir…
Birçok kimse ülkede huzur, sükûn, güven, mutluluk, zenginlik ve kardeşçe yaşamak isterken, bazı kimseler de kargaşa, kavga, huzursuzluk ve iç savaş beklentisi içinde de olabilir. Şayet huzur var ise bile, kiralık provokatörlerle iç savaş çıkartılabilir.
Bunun için TSK içinden bile gönüllüler ve provokatörler bulup kullanabilirler…
•Konumuzun çok iyi anlaşılması için, çok çarpıcı bir örnek olay arz edeceğim.
Önce bir soru: “Futbolda, KALECİ ne iş yapar?”
Cevap: “Kalesini korur ve gol girmemesini sağlar. Bunun için para alır.” Değil mi?
Oysa; 2 Aralık 2009 günü yaşanan şu olay, herkesi şoka ve hayrete düşürmüştü.
Yunanistan Birinci Ligi'nde hafta sonu oynanan Olympiakos-Panathinaikos derbisi inanılmaz bir olaya sahne oldu. Panathinaikos kalecisi Alexandros Tzorvas, Pire Savcılığı'na başvurarak, Olympiakos taraftarları hakkında suç duyurusunda bulundu.
Bu kaleci 2-0 kazandıkları maçta hiç gol yememişti. Yani sadece görevini yapmıştı.
Kalecinin hiç gol yememesine sinirlenen Olympiakos taraftarları, kendisini pompalı tüfek ile kovalayarak, birkaç kez ateş ettiler. Aynı zamanda Yunanistan Milli Takımı'nın da kalesini koruyan Tzorvas, kolunda ve vücudunun çeşitli yerlerinde bulunan saçma izlerini savcıya ve çıkışta da Yunan medyasına gösterdi…
•AŞIRI UÇ TARAFTARLIĞINDA, varılan noktayı görüyor musunuz?...
***
Bu aşırılıklar ve mantıksızlıklar maalesef ülke yönetimlerinde de, siyaset arenasında da kendini göstermektedir. Menderesin idamı, Erdoğan’ın Pınarhisar cezaevine hapsi, AKP’nin kapatılma gerekçeleri, darbeler, muhtıralar, Ergenekon faaliyetleri vs. işte bu hoşgörüsüzlüğün, hazımsızlığın, aşırı taraftarlığın ve bencilliğin acı meyveleridir…
Tek parti dönemindeki, açık oy (yani, CHP’li zaptiyelerin gözü önünde oy) verdirilerek, kapalı kapılar ardında halktan GİZLİ SAYIM yapılması da, hep bu kabilden aşırılıklardır...
•Günümüzde, halk arasında bu aşırı uçluluk eskiye nazaran bir hayli azalmıştır.
Ancak maalesef, kendi kendilerini elit tabaka zanneden, “benim oyumla sıradan vatandaşın oyu bir mi?” diyen, “silâh bende, hukuk terazisi benim elimde, üniversiteler benim emrimde” diyerek, keyfî uygulamalar için, gücü elinde tutma hırsıyla, aşırı haksızlıklar yapanların hâli çok net ortadadır. Gizli-gizli faaliyetlerle, çeşitli isimler altında bu uğurda ne kadar sinsi faaliyetler yapıldığı, ne kadar faili meçhul cinayetler işlendiği, provokasyonlara ne kadar paralar harcandığı, hangi kurumların bu işlere bulaştığı artık gün gibi âşikâr biçimde ortaya çıkmaya başladı. (Örnk.7,5 Milyon ört.ödenek?)
İşin çok daha acı tarafı da, yarım asırdan beri iktidar olmaktan ümidini yitirmiş bazı partilerimizin de, bu kargaşalardan nemalanma ümidiyle, bu faaliyetlere çanak tutmaları, hattâ avukatlığa bile soyunmaları, yukarıdaki kaleci olayı gibi çok vahimdir.
Projeler hazırlayıp yönetime talip olmak yerine, başarıları YOK göstermek ve çeşitli entrikalarla engellemek veya iftiralar atarak yıpratmak, kaleciyi vurmak gibi kolaydır…
Taraftarlıklarımız, DOSTÇA olmalıdır. Taraftarlar birbirilerine şans ve başarı dilemelidirler. Çünkü herhangi birisinin başarısı, dış güçlere karşı ülkemizin kalkınması demektir. Hayırlı icraatlara bile muhalefet ise kıskançlıktır ve bir insanlık ayıbıdır...
Birbirilerini çekiştirerek, tuzaklar kurarak, “biz elitiz ve sadece biz yönetiriz halkta kim oluyor, göbeğini kaşıyan, bidon kafa, biz kaç kişiyiz, kim iktidar olursa olsun bizim dediğimiz olacak, (hattâ) biz milliyetçiyiz” gibi mülâhazalar, insan haklarına da, dîne de, demokrasiye de sığmaz… Böylesine hırs gösteren Nemrut, Firavun, Karun, Ebû cehil, Ebrehe, Hitler, Mao, Lenin, Stalin vd. şimdi neredeler acaba? Hiç düşündük mü?...
Zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrin ihmal edilmeyeceği ve mutlaka mükâfatının yâda cezasının verileceği âleme gittiler. Oradakilerin çok pişman oldukları şeyler uğruna, buradakiler hâlâ birbirini incitirler ise ne derece yanlış yaptıkları çok açıktır…
•Lütfen, azami derecede HOŞGÖRÜ, anlayış, yardımlaşma ve dostça taraftarlık yapalım. Çünkü; hepimiz burada MİSAFİRİZ. İnanmamak, sevkıyata, ahirete ve Mahkeme-i Kübra’ya asla engel değil, ebedî huzûr ve mutluluğa engeldir…