Fatih Camisi'nde 60 yılı aşkın tefsir, hadis ve fıkıh dersi veren Mehmet Emin Saraç, yurt içinden olduğu kadar yurt dışından da yüzlerce talebe yetiştirdi.
19 Şubat 2021'de tedavi gördüğü hastanede 92 yaşında hayatını kaybeden Saraç'ın cenazesi, Fatih Camisi Haziresinde toprağa verilmişti.
Saraç'ın oğlu Prof. Dr. Yekta Saraç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, babasının 1929 yılında Tokat'ın Erbaa ilçesinin Tanoba köyünde ilim irfan yuvası bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini ve hafızlığını 10 yaşında tamamladığını söyledi.
"Hafızlığını saklanarak zor şartlar altında tamamladı"
Babasının hafızlığını saklanarak zor şartlar altında tamamladığını ve 1943'te dini tahsil için İstanbul'a geldiğini aktaran Saraç, hocalarının yönlendirmesiyle 1950'de Mısır'a giden babasının burada liseyi, daha sonra El-Ezher Üniversitesinde Külliyetüşşeria Fakültesini bitirdiğini ifade etti.
Babasının o dönemde Mısır'ın önemli ulemasından ders aldığını anlatan Saraç, "Fakültede aldığı derslerle de yetinmiyordu. O dönemde, son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, ders vekili allame Zahidü'l-Kevseri, Yozgatlı İhsan Efendi'den ders almıştır. Zahidü'l-Kevseri'den aldığı icazet için, 'Ezher'den aldığım diplomadan daha değerlidir benim için.' derdi. Zahidü'l-Kevseri'nin İslam dünyasında verdiği en son icazet, babama verdiği icazettir."
"Vefatının bir gün öncesine kadar dersten, kitaptan kopmadı"
Yine babasının Ebü'l-Hasan Nedvi, Vehbe Zühayli, Nureddin Itır, Abdülfettah Ebu Gudde, Muhammed Ali Sabuni gibi pek çok alimle dostluğunun bu yıllara dayandığına işaret eden Saraç, şöyle devam etti:
"Fatih Camisi ile Ekmekçizade Medresesi'nde uzun yıllar ders verdi. Hatta ömrü boyunca Fatih Camisi'nde ders verdi diyebiliriz. Fatih Camisi onun için her şeyden çok daha önemliydi. Onun hayat kaynağı ve sevinciydi. Fatih Camisi'nden velev ki çok kısa bir süre için olsun, ayrıldığında o ayrı kalış ona çok zor gelirdi. Ömrünün 60 yılını kubbesinin altında ders okutarak geçirdi. Vefatından sonra da Fatih Camisi'nin gölgesinde kalmayı Allahutaala kendisine nasip etti. Vefatının bir gün öncesine kadar dersten, kitaptan kopmadı. Pek çok müftü, profesör, imam, hatta bazı diyanet işleri başkanları dahi kendisinin halka-i tedrisinde bulunmuşlardır, kendisinden ders okumuşlardır."
"Dini bilgilerimin sağlam olmasını istedi"
Saraç, babasının ilmi faaliyetleri ve kendisinin akademik çalışmaları devam ederken baba-evlat ilişkilerinin nasıl geliştiğine değinerek, babasının kendisinin belli yeterliklere sahip olmasını istediğini belirtti.
Kendisinden Osmanlı Türkçesi'ni güzel yazmasını, öğrenmesini, dini bilgilerinin sağlam olmasını istediğini ve insana doğruyu, güzeli gösterme niteliği taşıyan "hikemi" şiir okumaya teşvik ettiğini aktaran Saraç, "Babam çok yumuşak bir tabiata sahipti. Hayatımda hiçbir zaman sert, şiddetli bir sözünü işitmiş değilim. Hatta evde annemle herhangi bir münakaşasına dahi şahit olmadım. Bu da tabii bize çok tesir etti." diye konuştu.
Saraç, babasının hoca olacak bir insanın müktesebatının geniş ve çeşitli fenlerde bilgi sahibi olması tavsiyesinde bulunduğunu dile getirerek, "Hatta zaman zaman beni de 'Musiki makamlarını niye bilmiyorsun' diyerek eleştirirdi. Kendisi Türk sanat musikisinden herhangi bir musiki dinlediğinde, makamını tefrik edebilirdi." şeklinde konuştu.
"Dersleri nedeniyle evimize vakit ayıramıyordu"
Kendisinden yeterince ilim tahsil edemediği için üzüldüğünü, babasının da dersleri nedeniyle evine fazla vakit ayıramadığını anlatan Saraç, onunla Buhari-i Şerif ve Müslim-i Şerif hadis kitaplarını kamilen okuduğunu söyledi.
Saraç, kitap sevgisini de onun sayesinde kazandığına işaret ederek, "Şimdi maalesef bir moda haline gelen eslafa, geçmiş ulemaya tan etme ve onların eserlerini tenkit etmeyi itiyat haline getirmekten bizi sakındırırdı. 'Eslafımıza hürmet göstermeli, onların eserlerini tenkit etmek için değil istifade etmek için okumalıyız' derdi." dedi.
Babasının, İslam'ın hayatın bir parçası değil bütünü haline getirilmesi gerektiğini söylediğini bildiren Saraç, şöyle devam etti:
"Babam, 'Hangi vazifede olursanız olun vazifenizi eksiksiz yapın' derdi. Vefatına yakın bir zamanda yoğun bakıma kaldırıldığı bana haber verildiğinde çok hızlı bir şekilde İstanbul'a gittim. Yoğun bakım odasına girdiğimde babam zar zor başını kaldırdı. İlk cümlesi şu oldu bana, 'Sen Ankara'dan devlet vazifeni nasıl bırakıp da buraya geliyorsun. Senin vazifen var, bu milletin senin üzerinde hakkı var' dedi. Bu çok önemli bir husus, kaybettiğimiz bir değer."
"Derslerini 60 yıl boyunca aksatmadan yürüttü"
Saraç, babasının kendisinden bahsederken ilim talebesi anlamına gelen "talibi ilim olduğunu" söylediğini ve "Sizler bizim gördüğümüz hocaları görmediğiniz için bizlere hoca diyorsunuz, asıl hocalar onlardı." sözünü aktararak, "Kitap okumayı ve tedrisi çok severdi. Elinden kitap düşmezdi. Evde babamın elinde ya Kur'an-ı Kerim ya da bir kitap olurdu. Bunun dışında başka bir şeyle meşgul olduğunu görmezdim." değerlendirmesinde bulundu.
Yekta Saraç, babasının yağmura-kara aldırmadan 60 yıl boyunca Fatih Camisi'ndeki derslerini aksatmadan yürüttüğünü ve rahatsızlığı ilerleyinceye kadar camide ders okutmayı sürdürdüğünü vurguladı.
Daha sonra dizlerindeki rahatsızlığının artması nedeniyle talebelere evinde ders vermeye başladığını ve bir müddet sonra rahatsızlığın daha da ilerlediğini ifade eden Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üst kattaki dairemize hemşireler babamı tekerlekli sandalye ile getiriyorlar ve bu halde aile efradına ders vermeye devam ediyordu. Zamanla sesi kısılmaya başladı. İlk hadisi kendisi okuyarak dersi başlatıp, dinleyip gerektiğinde açıklama yaparken, daha sonraları buna da nefesi yetmemeye başladı. Yine de ilk hadisin ilk cümlesini, başlangıcını okuyarak da olsa ders vermeye gayret etti. Rahatsızlığı daha da ilerleyince biz okurken Buhari'yi parmağıyla takip ederek dersi sürdürmeye çalışıyordu. Vefatı cuma günü olmuştu, bir önceki gün yani kandil gecesine tesadüf eden perşembe günü dahi Buhari dersini bu şekilde yapmıştı."
"Ahlaki yönü, insanların kendisine muhabbet duymasına vesile oldu"
Saraç, babasının Hazreti Muhammed'in "Yeryüzünün doğusunun da batısının da İslam ile müşerref olacağına" ilişkin hadisini dilinden düşürmediğini dile getirerek, talebeleri ve gençleri sürekli ümitvar olmaya teşvik ettiğini, hep "Güneş doğmadı ama tan yeri ağardı." sözünü söylediğini aktardı.
Babasının ahlaki yönünün diğer insanların kendisine muhabbet duymasına vesile olduğunu vurgulayan Saraç, şunları kaydetti:
"Münakaşayı sevmezdi, insanlara müsamaha ile yaklaşırdı. 'Sizle alakayı kesenle siz alaka kurun, size fenalık edeni affedin, çokça hadis okuyun ki huyunuz yumuşak olsun, din kardeşleriniz ile rabıtanızı güçlendirin, Müslümanların durumu ile alakadar olun.' diye sürekli nasihat ederdi. Bununla birlikte İslami hususlarda tavizsizdi. 'Müslümanın ölçüsü Kitabullah ve Sünnet-i Resullullah'tır. Bu iki şeye sarıldığımızda Efendimizin söylediği gibi asla dalalete düşmeyiz.' derdi."
aa