Hak ederek şampiyonların aldığı kemer, madalyalar geri alınmaz. Artık onların malıdır ve azimlerinin ve inançlarının nişanıdır. Er meydanında mertlik olur; kazanılan hakkı geri almak namertlik olur. Fatih’in alın teri, bilek gücü ile aldığı Ayasofya madalyası ki; çerçevesi peygamber rızasıdır, boynumuzdan kendi insanlarımız tarafından koparılıp alınmış. Kendi insanımız tarafından alın teri gasp edilmiş, Fatihin ve milletin malına el konulmuştur.
Koparılan madalyonla onlarca yıldır boynumuz sızlıyor, boynumuz kanıyor… Ah ki vebali ödümüzü koparıyor! Koparılan madalyonla Peygamber (asm) hatırı bile hiçe sayıldı. Koparanların şuuru taş, yürekleri taş! Değmez miydi, sadece müjdeci Peygamber’in hatırına, müjdelediği komutanın emanetine ihanet etmemek? Müjdelenen komutanın, başta kendisi ve bütün milletin boynuna takılan iman tasdiki, yiğitlik tasdiki, İslam’a hizmetkârlık tasdiki, nasıl da boyundan çekilerek kopartılmış?
Ne acılar yaşadık tarih boyunca; ne oyunlar… İhanetlerin hiç birisinin acısı, Türkçeleşerek dilimizi lal eden ezan ve en şerefli duruş secdeye yasaklanan Ayasofya acısı gibi olmadı. Her şey bu iki ölümcül darbe ile gün yüzüne çıktı. Evet, bazı oyunların fark edilmemesi için, ses getirecek, şok edecek bir darbeye ihtiyaç vardır o da Ayasofya oldu. Bu yumruğu indirip, şaşkınlıktan yararlanıp diğer taşları yerine oturttular. Anadolu şoka girdi! İslam âlemi şoka girdi! Diller kavruldu, diller ne diyeceğini şaşırdı, yakan içeriden olunca… Dışarıdan ihanet çok, ama içeriden olan can yakıyor, ruhu bile kanatıyor. Öyle bir yara açmışlar ki, her daim taze, her daim kanamakta…
Nasıl kıyıldı, nasıl koparıldı bu madalyon Fatih’in ve milletimizin boynundan? Dünya arenasında en zekice, en dizginlenemez arzu ile en kahramanlıkla kazanılan madalyon rakipler tarafından değil, bizim insanlarımız tarafından koparılıyor. Bu koparılmaya, sesi tesir edebilecekler ise makamları ve menfaatlerinden dolayı itiraz etmemişlerdir.
Yandık Ayasofya, kavrulduk Ayasofya, sende bizle beraber yandın. Ağzına beş vakit namazla zemzem damlatılmalı. Biz dayanamadık; sen nasıl dayandın Ayasofya? Belki de dayanamıyorsun da, fatihin ruhu sana sırt veriyor; dimdik durman, sarsılmaman için. Belki de Fetihle toprağa düşen her şehit, mıh oldu taşları birbirine tutan... Ne istediler çınlayan ezanından, ne istediler kucakladığın cemaatten? Hasret kartopu gibi büyüdü, içimizde ki bekleyişi donduramıyor ki; hep taze hep diri. Hasret zirve yapınca kavuşma heyecanı artıyor…
Sesi dikkate alınmayan, Bediüzzaman ve bir avuç kahramanın çığlıklarını, şimdi milletin fısıltısını bile dikkate alan, güçlü irade duymaya başladı ve “Ben Ayasofya’nın yiğidiyim” diyecek. Madalyonu tekrar milletimizin boynuna, âlemi İslam’ın boynuna takacak. İnanıyoruz bu kahramana ve de bekliyoruz. Artık harareti artan Ayasofya’nın Ağzına beş vakit namaz zemzemi damlatılsın ve kendine gelsin. Zira bu şekilde biz kendimizde değiliz.