Risale-i Nur sohbeti için toplanmıştık, birinci ders bitti dağıtılan çayları yudumluyorduk.
Yaşlı bir arkadaş son günlerde başından geçen bazı siyasi tartışmaları, anekdotları anlatıyordu. Şehiriçi otobüs seyahatleri esnasında bazı iktidar muhaliflerinin eleştirilerine muhatap olmuş, cesurane cevaplarla onları susturmuştu.
Bu şekil anlatımı uzayınca ben nefsime mağlup düşerek sohbete müdahale ettim. “Muhterem ağabey biz şu anda manevi bir ortamdayız, buraya imanın ve Kur’an’ın külli hakikatlerini öğrenmeye geldik. Oysa senin anlattıkların bizi bu manevi ortamdan koparıp siyasetin en çirkin çekişme ve çatışmalarına itiyor. Taraf olduğun insanların zulümlerini hoş gösteren yaklaşımın da aynı zamanda belki de günah olarak defterimize yazlıyor. Affınıza sığınarak söylüyorum kabilse ders ve dershane ortamında bu tür sohbetleri yapmamaya özen gösterelim mümkünse sonraya bırakalım” dedim.
Sağolsun o ağabey hiç kırıldığını belli etmedi ve bana “haklısın” diyerek sohbeti bir anda kapatıverdi.
Onun o merdane tavrı ister istemez beni rahatsız etti. Bir anda yanlış yaptığımı fark ettim ama bir şey de diyemedim.
Öylece sohbet devam ederken ders yapacak olan arkadaş bir kitap açıp okumaya başladı. İhlas Lemasını okuyordu. İkinci düsturunuza gelince benim jeton sert bir şekilde düşmüş oldu. Ve döndüm o ağabeye “abi bu bana bir derstir, ben fazilet furuşluk yaptım ve seni kırdım hakkını helal et” dedim. O da yine bütün sevecenliği ile “yok yok sen çok doğru şeyler söyledin hakkım helal olsun” dedi.
O esnada bu ağabeyin oğlu bizim bu sohbetimizden habersiz ders yapan arkadaşa “bu düsturu biraz izah eder misiniz?” diye soru yöneltti… O da özetle “fazilet furuşluk demek kendini başkasına beğendirmek ve bunu yaparken karşıdakini aynı zamanda tenkit etmektir” diye açıklamaya çalıştı.
Birden kendi dünyamda bu soruya cevap vermem gerektiğini düşündüm ve hemen söz aldım. Dedim “Bu konuda az önce benle babanız bir olay yaşadık, sanırım bu dersi izaha güzel bir örnek teşkil edecektir. Az önce böyle böyle oldu ve ben hem tenkit ettim hem de ben olsam şöyle yapardım böyle cevap verirdim diye de kendi yaşadıklarımdan misaller vererek fazilet furuşluk yapmış oldum. O nedenle kendisinden özür diliyorum ve beni helal etmesini istiyorum” dedim.
Evet, insan bazen dikkat etmezse kasıtlı olmasa da irade dışı bir şekilde karşıdakini tenkit edebiliyor. Ve hiç çekinmeden kendini avukat gibi savunabiliyor, yine kendini methedecek şekilde yaşadıklarını anlatabiliyor.
Vakıa o abinin dediği gibi söylediklerim doğru şeylerdi ve bana hak vermişlerdi. Ama işte zaten tenkit ve faziletfuruşluk da böyle bir şey, haklı olman ve anlattıklarının doğru olması yetmiyor, başından geçen olayları anlatırken kendini beğendirmeye çalıştığının farkında bile olamıyorsun.
O gün İhlas Risalesinin Nur Talebeleri için neden bu kadar önemli olduğunu bir kez daha ciddi anlamda fark etmiştim. “Bu Lem'a lâakal her on beş günde bir defa okunmal.” İsteğinin ne denli gerçekçi bir hakikat olduğunu daha iyi anlamıştım.
Hem sadece okumakta yetmiyor. Bizzat yaşamak lazım… Zira ben bu yanlışı yaptığım günden bir hafta önce bu dersi bir kez daha dinlemiştim. Hem de bir profesörün ağzından dinlemiştim.
Dua edelim ki, okuduklarımız bize tesir etsin ve gerçek anlamda yaşamayı nasip etsin…