Sınıfına göre, İslâm kardeşliğinin en ileri derecelerinden biri olan ve Batı literatüründe “altrüizm”, modern Arapça’da “gayriyye”, Türkçe’de “diğerkâmlık” olarak tesmiye edilen “isar hasleti”, “bir kimsenin, kendisi muhtaç olduğu halde, sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının faydası için fedakârlıkta bulunması anlamına gelir. Ancak Cürcânî hazretleri isar kavramını bir başka bakış açısıyla “kişinin başkasının menfaatini ve faydasını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması” şeklinde tarif eder.
Mezkûr yüksek haslet, Allah tarafından Kur’an-ı Kerim’de de zikredilmiştir. Kur’an, muhacirlere bütün imkânlarını arz eden “ensar” için bu övgüyü kullanmıştır. Ensar; yani hicret eden muhacirlere her türlü muaveneti takdim eden yardımsever fedakâr sahabeler, yüksünmeden isar hasletinin eşsiz örneklerini sergilemişlerdir. Hatta iki eşi olanlar bir eşini boşayıp muhacir misafirine nikâhlamayı bile göze almışlardır. Keza Çanakkale Savaşı’nda kahraman askerlerimiz, kendileri muhtaç oldukları halde ekmeğini suyunu bir başkasıyla paylaşmış ve hatta ele geçirdikleri düşman askerlerine bile aynı muameleyi yapmışlardır.
Benim asıl dikkatinizi çekmenizi istediğim isar hasleti, Cürcanî’nin tanımı içinde yer alan ve bilhassa kendisi tehlikede olduğu halde bir başkasının hayatını ve istikbalini teminat altına alan yönüdür. Tarih bu tür fedakâr insanları altın harflerle yazsa yeridir ki, bunların başında Hz. Ebubekir (RA) gelir. O muhteşem sadık sahabe, "Ya Rabbi, Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın[1]," diyerek fedakârlığın ve sıddıkiyetin azami şahikasını göstermiştir. Bu hasletine karşı Peygamberimiz (SAV) O’nun için "Ümmetime karşı en merhametli Ebu Bekir’dir" dedikten sonra ondaki imanın ulviyetini: "Eğer Ebu Bekir'in imanı alemlerin imanıyla müvazene edilse yine de Ebu Bekir'in imanı racih gelecektir [2]" şeklinde tasvir etmiştir.
Hz. Ebubekir’de bulunan bu yüce hasletin nispeten küçük bir benzerini Üstad Bediüzzaman Said Nursî’de görmekteyiz. O allâme zat da benzeri bir şekilde Tarihçe-i Hayat isimli eserinde Eşref Edip’e: “Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur" diyerek Cürcanî hasletinin bir başka örneğini sergilemiştir.
İsar hasleti, İslâm’a has bir haslet olduğundan, materyalist Batı Medeniyeti’nde böyle bir haslete rastlamak oldukça zordur. Zira Batı Medeniyeti’nin felsefesi, Machiavelli anlayışla, egoist ve homoeconomicus bir pragmatist anlayışla sömürü üzerine kurulmuştur. Onlarda bırakın isar hasletini, muavenet; yani yardımlaşma özelliği bile asgari düzeydedir. Batı Dünyası bunun da ötesinde yardıma muhtaç olanların elinde avucunda ne varsa sömüren ve bunun için katliam ve hatta soykırım yapan bir anlayışa sahiptir. Onların dünyasında “Ez; ezmezsen ezilirsin, omuzlara basarak yüksel, acıma acınacak hale gelirsin, hedefe ulaşmak için her yol mubah,” gibi pragmatist replikler ve sloganlar hükümferma olmuştur. Bu özelliklerinin birçok misalini Afrika halklarında uyguladıkları sömürü ve katliam faaliyetlerinde görmek mümkündür.
İsar hasleti seküler dünyanın ihtiyaçları çoğaltmasından dolayı giderek azalmaya yüz tutmuş bir haslettir. Günümüz dünyasında bırakın isar hasleti gibi fedakârlığın şahikasında yer alan bir özelliği bulunan insan bulmak, sıradan yardımlaşma faaliyetlerini bile pek fazla göremez olduk. Sadece Türkiye’miz zorunlu göçmenlere ve koronavirüsten muzdarip ülkelere yardım eden bir ülke şerefine nail olmuş; Batı dünyasına ders mahiyetinde yardımlaşma örneklerini sunmuştur. Oysa Avrupa’da kimi devletler AB üyesi olduğu halde, birbirlerinin sağlık malzemelerini gasp etmişler ve isar hasletinin tersi olan egoist ve pragmatist davranışlar sergilemişlerdir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, isar hasleti iman faziletinin bir tezahürü ve göstergesidir. Bu hasleti Batı toplumlarında görmek nadirattandır.
[1]bk. Şemseddin Sivasi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25
[2] (bk. el Fethur-Rabbani, Şerhu Müsnedi Ahmed, 1/52, Müsnedi Ahmed 3/186,281, Müsnedi Ebu Davud - Tayalisi hadis no: 2096/https://sorularlaislamiyet.com/hz-ebu-bekir-cehennemde-vucudum-buyusun-ta-ehli-imana-yer-kalmasin-demistir-bu-soz-dogru-mudur-nasil