Felçli haliyle beş kez hacca gitti

Nice gözler, baktıkları halde görmezken, nice ayaklar yürüyebildikleri halde 'gidilmesi gerekene' gitmezken

Mahmut Sami Şimşek'in haberi:

Temmuz'un bu sıcağında düştük yollara. Yorgun-argın, terden bezgin, sıcaktan pişmiş bir vaziyette tırmanıyoruz Eyüp Nişanca semtinin dik ve dar yokuşlarını. Yorgunluktan şikâyet edenleri, homurdananları uyarıyorum: "Bu şikâyetler burada, zülf-i yâre dokunur. Susun ve sabredin." Bu cümleme bir mânâ veremeyenler soruyorlar. Ama cevabım aynı: "Susun ve sabredin. Burada yorgunluktan şikâyet edilmez. Bak, kimsenin yardımı olmadan yürüyorsunuz." Nihâyet yokuşun sonundaki düzlüğe çıkıyoruz. Dar sokakların arasına sıkışıp kalmış kahverengi taşlardan mâmul geniş bir bahçe... İçinde sıra sıra dizilmiş, saygıyla el-pençe divan durmuş, susma orucu tutan derviş mezar taşları... Bahçenin demir kapısını ağır ağır aralayıp giriyoruz içeriye. Avluda dergâh, dergâha açılan türbe ve ayrı bir bina olarak da bir medrese ile bir mescid bulunuyor.

AYAKLARIMIZA ŞÜKRETTİREN VELİ

Ağaçlarla gölgelenmiş bir avluda, huzur veren bir sükûtun tam ortasındayız. Sıcağın tesirini bahçedeki ağaçların gölgeleri engellemeye çalışıyor. Tam karşımızda tarçın renkli bir dergâh. Ve yanında İstanbul'da medfun büyük alimlerden biri olan Murâd-ı Münzevî Hazretlerinin türbesi. (Diğer ikisi: Abdülfettah el-Akrî ve Mehmet Emin Tokâdî). Kapının önünde durup gurubuma dönüyorum. Karşımda hilâl şeklini almış, nefes nefese gözümün içine bakıyorlar. Biliyorum, ilk merak ettikleri şey, az önceki yokuşun başında sarf ettiğim cümleler. Yokuşu, düzü, hendeği, tümseği atlayan ve bizi buralara kadar getiren ayaklarımıza şükretmemiz, şu kadarcık yoldan şikâyet etmememiz gerektiğini en iyi Murad-ı Münzevi hazretlerinin türbesinde anlatabilirim.

FARUKİ'NİN TALEBESİ

1644'te Buhârâ'da doğdu. Soyu, Hz Hüseyin vâsıtasıyla Peygamberimiz'e dayanır. Babası Semerkand'ın nakîbül-eşrâfı (seyyid ve şeriflerin resmî işleriyle ilgilenen makam) idi. İlim tahsili için evvelâ Keşmir'e gitti. Sâdece din ilimlerinde değil, fen ilimlerinde de yüksek bir mertebe elde edinceye kadar çalıştı. Hacca da gittikten sonra Hindistan'a yerleşti ve orada 140 Bin talebesinin ilimde yüksek bir bertebeye ulaşmasına vesîle olan Muhammed Mâsum Fârukî Hazretlerine talebe oldu. Akabinde tekrar hacca giden Murâd-ı Münzevî 3 sene Hicaz'da kaldıktan sonra evvelâ Bağdat'a, daha sonra İsfehan, Buhara, Belh ve Semerkand'a giderek o şehirlerdeki âlimlerden ilim tahsîl etti. 3. Defâ Hacca gittikten sonra da Kâhire ve Şam'ı ziyâret etti. Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfine ittibâen Şam'a yerleşti ve orada evlendi. Hattâ Sultan 2. Mustafa, ona Şam'da bir köy verdi. Bu köy hâlâ O'nun adıyla meşhurdur. 1681 senesinde 37 yaşındayken İstanbul'a geldi. Eyüp'e yerleşti. Bu arada hemen hemen her büyük zâtın başına gelen bir şey onun da başına geldi. Hicretin çileli yolu O'na da göründü ufukta. Türlü fitneciler, iftirâcılar, derken büyüklüğü o dönemin devlet erkânı tarafından yeterince anlaşılamamış bu zât, Çorlulu Ali Paşa tarafından kısa bir süre İstanbul'dan sürüldü.

TAM 5 KEZ HACCA GİTTİ

Bu vesîle ile 4. defâ hacca gitti. Dönüşte, Şam'da 1 seneye yakın kaldıktan sonra tekrar hacca gitti. Bu O'nun 5. Haccıydı. Bir süre de Hicaz'da kaldıktan sonra 1708'de 2. Defâ İstanbul'a geldi. Bu 2. gelişinde de Yavuz Selim semtinde ikâmet etti. Bir ara Bursa'ya gitmişse de uzun süre kalmayıp tekrar İstanbul'a döndü. Bu 3. gelişinde yeniden Eyüp'e yerleşti. Reisü'l-Etibbâ Nuh Efendi Yalısı'nda kaldı. Nişancı Mustafa Paşa Caddesi'ndeki dergâhında yıllarca talebe yetiştirdi.

Beş vakit Eyüp Sultan Camii'ndeydi

"Murâd-ı Münzevî Hazretleri 3 yaşındayken ayakları felç oldu. Fakat ayakları sağlam olanlardan daha fazla dünyayı dolaştı. Nice gözler, baktıkları halde görmezken, nice ayaklar yürüyebildikleri halde 'gidilmesi gerekene' gitmezken, Murâd-ı Münzevî doğduğu Buhâra şehrinden, babasının vazîfe yaptığı Semerkand'a, daha sonra ilim tahsili için Keşmir'e, oradan Hicaz'a, Hindistan'a, Bağdat'a, İsfahan'a, Belh'e, Kâhire'ye, Şam'a, nihâyet İstanbul'a seyahat etmişti. Tam 5 defâ da hacca gitti. O zamanlar hac yolculuğunun kara yoluyla, kervanlarla yapıldığını ve sâdece gidişin 6 ay sürdüğünü de hesâba katın lütfen. Ve bu zâtın ayakları felç. Başkalarının yardımı ve desteğiyle gidiyor. Tüm bu seyahatlerinde amaç ilim ve rızâ makâmını elde etmek.

Murad-ı Münzevi Hz. 1741'de 75 yaşında iken İstanbul'da vefât etti. Cenâzesi, her gün bu dik yokuşları felç olduğu halde günde 5 defâ tırmanarak vakit namazlarına gidip geldiği Eyüp Sultan Câmii'nde mahşerî bir kalabalık tarafından kılındı. Ve Münzevî Câmii karşısındaki medresenin dershânesine defnedildi. Bu medrese, Sultan 1. Mahmûd devrinde şeyhülislâm olacak olan Ahmed Ebülhayr Efendi tarafından yaptırılmıştı. Murâd-ı Münzevî vefât ettiğinde onu medresenin dershanesine defnettiren ve medreseyi dergâh hâline getirten de yine Ahmed Ebu'l-Hayr Efendi'dir. 10 yıl şeyhülislâmlık yapan Ebu'l-Hayr Efendi 1741'de vefât edince, dergâh mezarlığında (Asitâne'de) pederinin yanına defnedildi. Şu an her ikiside yan yana ve avludadırlar. Bu dergâhı yaptıranın, Şeyhülislâm Minkarizâde Yahyâ Efendi'nin dâmâdı Çankırılı Mustafa Efendi olduğu da söylenir.

Ordu sefere çıkarken ondan dua isterdi

Murâd-ı Münzevî Hazretleri onca seyahatin yanında bir çok eser de yazabilme kudretini göstermiştir. Eserlerinden bâzıları:
1- El-Müfredâti'l-Kur'âniyye Tefsîri
2- Silsiletü'z-Zeheb fi's-Sülûki ve'l-Edeb
3- Er-Risâle fi't-Tasavvuf
4- Mektûbât ve'l-Melfûzât

Çok defâ Osmanlı ordusu sefere çıkmak üzere iken Vezir Kethüdâsı, Murâd-ı Münzevî'ye gönderilir, duâ ve istimdâd istenirdi. Celvetî tarîkatı büyüklerinden İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri, Ahidnâme'sinde, Murâd-ı Münzevî Hazretleri için şöyle buyurmuştur: "İlâhî aşk sâhiplerine, Murâd-ı Münzevî'nin kabrini ziyâret etmek lâzımdır. Bereketi görülen makamlardandır." Ziyâretimin sonunda gurubuma soruyorum: Hâlâ yorgunuz diyen var mı?

Yeni Şafak

Güncel Haberleri