Bugün YÖK’ün kararıyla yeniden başlayan felsefe tartışmalarında ortak fikre göre amaç, bilgiyi ezberlemek değil, veriyi analiz etmek ve üzerinde tefekkür etmek olmalı. Bunun yolu da insana sistemli bir düşünce disiplini kazandıran felsefe derslerinden geçiyor. İlahiyatçılara ve din felsefesi uzmanlarına göre felsefe ve sosyolojiyi bilmeden iyi bir hadis-i şerif uzmanı, fıkıhçı ya da tefsirci olunamaz. Çünkü bütün bu bilimlerde karşılaştırma ve metodolojiye ihtiyaç var. Felsefe, Müslüman’ı saptırır mı gibi şüphelere verilen cevap ise: Kafa karışıklığının arttığı, her taraftan dinsizliğin propagandasının yapıldığı bir çağda gençleri felsefeden uzaklaştırmak çok daha tehlikeli.
İslam filozofları denilince akla ilk gelen isimlerden Al-Kindi de felsefenin bazı Müslüman filozoflara göre karşılığı olan hikmet sözcüğünü şöyle açıklıyor: “Bu, düşünce gücüne ait bir fazilettir. Bilgelik külli varlıkların hakikatini bilme ve bu bilgiyi hakikat doğrultusunda gerektiği gibi kullanmaktan ibarettir.” Bu açıklama Batılı filozofların felsefe hakkındaki tanımlarına uyuyor. Günümüzde felsefe biliminin hakikati anlama ve anlatmada faydalı olduğu fikrini de destekliyor.
Akıldan istifade mi, istifa mı?
"Bediüzzaman’a Göre Felsefe" isimli kitabında Mahir Şahin, Üstad’ın eserlerinin birçok yerinde felsefe ve hikmetten bahsettiğine dikkat çekiyor. Hatta risalelerde en çok kullanılan kelimeler arasında bu sözcüklerin olduğuna değinen Şahin, “Felsefe ve hikmet arasında mana ve muhteva açısından farklar olsa da, o yer yer iki kelimeyi birbiri yerine kullanmıştır.” ifadesine yer veriyor.
Hikmetin gayesi Allah’a ve ruha giden yolları aydınlatmaktır. Üstad’a göre bu aydınlatma, zaman zaman tümdengelim ve tümevarım metodları kullanılarak gerçekleşir.