Felsefe ve bilim İslam'la yeni bir ruh kazandı

İslam toplumunun canlı yapısı ve güçlü vahiy geleneği İslam medeniyetine önemli eserler kazandırmıştır.

İslam toplumunun canlı yapısı ve güçlü vahiy geleneği İslam medeniyetine önemli eserler kazandırmıştır. İbni Sina’nın  Latince’ye çevrilip 400 yıl Batıda ders kitabı olarak okutulan El-Kanun fi’t-Tıb adlı eseri bunlardan sadece bir tanesidir.

İslam ilk yıllarında doğuya ve batıya doğru büyük bir yayılım gösterdi. Bu bölgelerde önceden yaşayan büyük kültürler vardı.

Doğuda Sasani Zerdüşt, Mani, kuzeyde Bizans, batıda Mısır, ayrıca Hıristiyan, Yahudi ve Helenizm’in kalıntısı kültürler ve birçok daha küçük halk ve kültürü vardı. “Hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır.” Hadis-i şerifinin ifade ettiği anlayışla Müslümanlar, bütün bu kültürlerden bünyelerine uygun olanları aldılar. Sonuçta İslam’ın tevhid potasında eriterek yeni bir ruhla bilim ve felsefe yaptılar.

İlk sistematik felsefi eserler Kindi’den

Süryanice ve Yunanca’dan ilk çeviriler Emevi prensi Halid b. Yezid (ö. 704) döneminde onun teşviki ile başladı. Daha sonra Abbasi halifesi Mansur (ö.773) döneminde devam etti.

Halife Memun (ö. 833) döneminde kurulan Beytü’l-Hikme (Hikmet Okulu) adı verilen merkezde birçok mütercim çeşitli bilim ve felsefe eserlerini Arapça’ya sistemli şekilde çevirmeye başladı. Sadece bu çeviriler değil, İslam toplumunun canlı yapısı, güçlü vahiy geleneği ve bütün bu kültürlerle girişilen entelektüel tartışmalar, kısaca iç ve dış faktörler kültürel ortamı zenginleştirdi. Derken bu ortamda ilk filozof olarak bilinen Kindi (ö. 866) yetişti ve sistematik felsefe konusunda ilk eserleri verdi.

Aristo’dan sonra Muallim-i Sani (ikinci öğretmen) namıyla anılan Farabi (ö. 951) verdiği eserlerle İslam Felsefesi kendi ayakları üstünde duracak olgunluğa erişti. Farabi bilimler tasnifi yaparak, bu ilimlerin pek çoğunda eser vererek bir okul kurdu. Onun Medinetü’l-Fadıla (Erdemli Şehir) adlı eseri düşüncelerinin özeti mahiyetindedir.

İbn Sina Farabi okuluna bağlı olarak bıraktığı devasa külliyatla İslam dünyasını bütün yönlerde ve İslam irfanını bütün alanlarda etkiledi. Öğrenmek, öğretmek, kitap yazmak, vezirlik, tabiplik yapmakla geçen 59 yıllık hareketli ömründe çok sayıda eser verdi.Onun özellikle anmak istediğimiz ilk eseri bir felsefi bilimler ansiklopedisi olan eş-Şifa adlı hacimli kitabıdır. Mantık, Matematik, Fizik ve İlahiyat yani Metafizik konularında yazılmış on bir ciltlik hacimli bir eserdir. Birçok kereler Latinceye çevrilmiş ve ders kitabı olarak okutulmuştur. El-Kanun fi’t-Tıb adlı tıp kitabı tıp ile ilgili zamanının bilgilerini ihtiva eder. Orta çağda dört yüz yıl Batı’da ders kitabı olarak okutulmuştur. Latinceye on çevirisi yapılmıştır.

Gazali etkili ilk on kişi arasında

İslam tarihinde etkili ilk on kişiden biri olan Gazali (ö. 1111), İhya gibi dini bilimlere ait kitaplarının yanında Tehafütü’l-Felasife adlı filozofları eleştirdiği eseriyle de derin bir iz bırakmıştır. O bu eseriyle yeni bir tartışma başlatmış,

Tehafüt’e yazılan reddiye ve savunular ile zengin bir külliyat oluşmuştur. 53 senelik ömre ciltlerce eser sığdıran Gazali, İslam düşüncesinde yeni bir dönemin başlatıcısı olmuştur.

Batıda en etkili olan İslam filozofu herhalde İbn Rüşd’dür (ö. 1198).  Endülüs’te yaşamasının verdiği avantajla Batılılar tarafından yakından tanınan İbn Rüşd, Aristo’nun eserlerine şerhler yanında tıp ve İslam fıkhına dair eserlerin de sahibidir. Batı’da Averroizm denen bir ekolün kurucusudur.

İbn Haldun’un farkı

İbn Sina’ya Gazali dışında eleştiri bir başka isim de Sühreverdi el-Maktül’dür. Fikirleri bahane edilerek 1191’de Halep’te idam edilen Sühreverdi, geliştirdiği nurlar metafiziği ile felsefe ile tasavvuf arasında yeni bir okulun kurucusu olur. İşrakiye (aydınlanmacılık) adı verilen bu okulun temel kitabı Hikmetü’l-İşrak adlı eseridir. İşrakiye daha çok İran coğrafyasında makes bulur.

Safeviler devrinin büyük düşünürü Molla Sadra (ö. 1641), Sühreverdi’nin izinden giderek onun fikirlerini kendi terkibi ile yeni bir noktaya taşır. Hikmet-i Mütealiye okulunun kurucusu olur. Felsefe, tasavvuf ve İşrakiye’yi buluşturan Molla Sadra Esfâru’l-Erbaa adlı abidevi kitabının dışında çok sayıda eser bırakmıştır.Öte yandan Tunus doğumlu İbn Haldun (ö. 1406) Maşrık’ta müstakil ve orijinal bir düşünce adamı olarak ortaya çıkar.

Onun Mukaddime adlı eseri, aslında yazdığı Kitabu’l-İber adlı tarih kitabının oldukça hacimli giriş bölümüdür. Bir tarih felsefesi ve sosyoloji ortaya koyan İbn Haldun’un Mukaddime’si, yakın devirlere kadar bizde ve Batı’da yeterince tanınamamıştır.

Fatih’in eser istediği felsefeci

İbn Arabi - Fahreddin Razi çizgisini birleştirip özgün bir terkip ortaya koyarak yola çıkan Osmanlı düşüncesi, ilk devrede Davud-i Kayseri (ö. 1350) ve Molla Fenari (öç 1431) gibi güçlü isimler yetiştirir. Fatih döneminin yetkin alimi Hocazade (ö. 1488), devrinin bütün ilimlerinde söz sahibidir. Fatih, Gazali ile İbn Rüşd arasındaki Tehafüt tartışmasında kimin haklı olduğuna dair ondan ve Ali Tusi’den bir eser yazmalarını ister. Hocazade’nin eseri daha çok beğenilir. Hocazade bu ve diğer eserlerinde yüksek bir ilmi seviye ortaya koyar.

Şeyhülislam İbn Kemal (Kemalpaşazade) Osmanlı fikir adamları arasında mümtaz bir yere sahiptir. Edebiyat, tarih, felsefe ve din sahalarında çok sayıda eser verir. Birçok tartışmalı konuda yazdığı küçük risaleleri ile az ve öz, fakat etkili fikirler ortaya koyar.

1536 yılında vefat eden İbn Kemal’den sonra Katip Çelebi, Gelenbevi gibi önemli isimler yetişmesine rağmen kütüphanelerin tozlu raflarında bekleyen eserler henüz tam olarak gün yüzüne çıkmadığından Osmanlı düşüncesinin mahiyeti ve kıymeti hakkında tam bir fikre sahip değiliz maalesef.

Star

İslam Haberleri