Her iki zevat arasında bariz bir şekilde görülen ve bilinen “ilmi” bir benzerliği daha doğrusu aynılığı, merak eden tecessüslere gösterelim istedik. Onun için ikisinin de Abese Suresi’nin ilk ayetlerine vermiş oldukları “şaz” yorumları seçtik.
“O (peygamber) surat astı ve yüz çevirdi, kendisine ama geldi diye… (Abese 1-2)
Bilindiği gibi birçok kanaldan gelen sahih bir rivayete göre Hz. Peygamber müşrik Mekke’nin hatırlı reisleriyle konuşmaktadır. Onlardan birinin gönlünü İslam’a ısındırmayı istemekte, bunun Mekkedeki ortamı İslam’ın lehine çevireceğini düşünmektedir. O sırada büyük annesine nispetle Abdullah İbni Ümmü Mektum diye anılan görme özürlü Abdullah bin Şureyh kendisine yaklaşır ve Kuran’ın kimi ayetlerinin tekrarını ya da açıklamasını ister. Diğerleriyle olan diyalogunun kesilmesinden rahatsız olan Hz. Peygamber ona surat asar ve oradan uzaklaşır. Şu uyarı ayetleri işte bu olay üzerine iner. Bu olaydan sonra Hz. Peygamber a’mayı her gördüğünde “gel ey rabbimin kendisi yüzünden beni azarladığı adam” diye karşılayacaktır.
Ayetin ilk ve sarih manası bu minvalde. Bu mana, bütün ümmet tarafından kabul edilmiş bir mütearife artık. İslam dünyasında bu ayetteki “O” öznesinin Hz. Peygamber değil de Mekke döneminde yaşayan meşhur bir müşrik olduğunu söyleyen iki kişi var: Şii müfessir Tabatabai ile Musa Carullah Bigiyef. Türkiye’de ise bu yorumu paylaşan iki sima: F.Gülen ve M. İslamoğlu.
Önce Gülen’in açıklamalarını okuyalım:
“…Bu cümleden olmak üzere biz imdi yerleşik kanaati savunanlara şu soruyu yöneltmek istiyoruz: Yüzünü ekşitti/surat astı anlamındaki ‘abese’ tabirini Kur’ân bir yerde inatçı bir kafir için kullanırken diğer yerde nasıl olur da Efendimiz için kullanır? “Kur’ân nasıl olur da birbiri ardına böyle iki fiille Habîbullah’ı anlatmış olur ve bu fiilleri O’na isnad eder? Ve yine nasıl olur da kafire geçirdiği aynı külahı bir de Efendimiz’e geçirir? Her şeyden önce Kur’ân’ın “Sen yüce bir ahlak üzerindesin” buyurarak tarif ettiği bir Peygamber’in, kendisinden bir şeyler dinlemek için saygıyla meclisine koşarak gelen bir mümine -üstelik a’mâ olması cihetiyle şefkate ziyadesiyle muhtaç ve müstehak birisine- yüz ekşitip sırtını çevirmesi mümkün gözükmemektedir…” (F. Gülen, Sonsuz Nur, II, 212)
Sıra İslamoğlu’nda:
“…Abese suresindeki ayetlerin öznesinin Hz. Peygamber olduğu ittifakla söyleyen klasik tefsirin tercihinde Muvatta ve Tirmizi’nin Sünen’inde nakledilen nüzul sebebi rivayeti belirleyici olmuştur. Fakat Tirmizi rivayeti sorunludur… İlk iki ayette özneden “o” diye söz edilirken müteakip ayetlerde “sen” diye söz edilmektedir. Bu da ilk iki ayetle son iki ayetin öznelerinin farklı olduğunu gösterir. Özetle 1 ve 2. ayetteki muhatap yani ‘yüzünü ekşiten adam’ Velid bin Muğire ve/veya Ubey Bin Kab, 3 ve 4. ayetteki muhatap ise Hz. Peygamberdir.” (M.İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, s.1221-1222, Düşün Yay, Nisan 2012)
F.Gülen ile İslamoğlu arasındaki “ilmi” benzerlikler bundan ibaret değil, hiç şüphesiz. Ama iddiaların “müdellel” olmadığını söyleyen kardeşlerimiz için bu örnek kafi ölçüde bir kanıttır inşaallah. Koskoca ülkede bir ayet hakkında sadece iki kişinin bütün herkese muhalif olarak aynı şeyi düşünmesi çok tuhaf ve olağandışı bir durum değil mi sizce de?