Fetih’le gelen Mülk’ün Mabet yolculuğu

Safa MÜRSEL

Ayasofya bir fetih mülküdür. Onu sahiplenmek utancımız değil iftiharımızdır. Çünkü, kanlarını sebil eden ecdadın “kılıçlarının pek büyük antika bir yadigarıdır.”

Bu toprakları bize vatan yapanların hatırasına gösterdiğimiz saygı, insan olmanın ve vefa duygusunun gereğidir.

Cumhuriyetin on birinci yılında Ayasofya’nın 500 yıllık cami vasfı, sanki utanç sebebiymiş gibi müze yapıldı. Ayet ve esma levhaları duvarlardan indirildi. Dışarıya atılacaklardı, kapılardan çıkarılamayınca bir kenara atıldılar… Putlaştırılmış ikonlara gösterilen saygı ve itibar, sanat harikası kutsi mesaj yüklü levhalara gösterilmedi.

Bin yıl kilise, beş yüz yıl cami olarak mabet kimliğiyle insanlığa hizmet etmiş Ayasofya’yı, Fatih’in vakfiyesindeki tahsis maksadına aykırı olarak müzeye dönüştürmek, çağ değiştiren fethin 500 yıllık hatırasına vefasızlıktı.

Ayasofya, 21.asrın 20. Yılında, Danıştay hakimlerinin adil ve tarihi kararıyla artık vefasızlıktan kurtulmuş cami kimliği tescilli antika bir yapıdır.

Tarihi mabede siyasetin vurduğu 86 yıllık paslı kilidin açılmasıyla Ayasofya, “onu fetheden kutlu kumandanın” tahsis gayesine uyarak cami kimliğiyle İnşallah kıyamete kadar devam edecek kutsi bir yolculuğa çıkıyor.

Müslümanlar, farklı inançları ve ibadethaneleri hiçbir zaman ayrışma ve rekabet sebebi görmediler. İnanç farklılıklarını kesinlikle aşağılama nedeni yapmadılar. Çünkü inandıkları Kur’an buna izin vermiyordu. Aksine farklı inanca saygıyı emrediyordu.

İslam tarihinde Din ve Vicdan Özgürlüğüne saygı, farklı inanç ve mabetlerin hep güvencesi oldu. Bugün de öyledir. Türkiye’de yüzlerce, İslam dünyasında binlerce ve belki on binlerce gayrımüslimlere ait mabet, saygındır ve güvendedir.

Özellikle İstanbul, cami, kilise ve havranın, aynı bahçe içinde inançlar botaniğine dönüştüğü sembol bir şehirdir. Bu mabetler, Boğaz’ın en mutena semti Kuzguncuk’ta, yaklaşık üç yüz yıldır üç dinin mensuplarına yan yana hizmet veriyor.

Ayasofya, İstanbul’un fethi üzerine egemenlik göstergesi olarak cami haline getirildi. Fatih’in, farklı din mensuplarına ilk verdiği güvence can, mal ve ibadet özgürlüğü idi. Ayasofya’nın cami olması, uluslararası hukuka göre hiç tartışılmadı. Esas tartışma, son yüz yılda Ayasofya’nın müze yapılmasıyla başladı.

Ayasofya konusunu biraz da çağdaş İslam alimi Bediüzzaman’nın baktığı yerden görmekte fayda var. Çünkü o, Fethin “antika yadigarı” olan Ayasofya’nın “müzelik“ halini hiç kabullenmedi. Caminin müze yapılmasını, din dışı bir “puthaneye” operasyonu olarak gördü ve eleştirdi.

Siyaset kurumundan şahsı adına, af dahil hiç bir talebi olmadı. Fakat milli ve manevi hayatın ihtiyacı olduğuna inandığı şu üç konunun hayata geçirilmesini siyasilerden ısrarla istedi:

1-Önce Ezanın aslına dönmesini istedi. Bu isteği, 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti iktidarının birinci ayında hayata geçti.

2–Kelam ve tefsir ilminde çığır açan on dört ciltlik Külliyatının devletçe Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılıp yayınlanması ikinci talebi idi. Bu arzusu, 2014 yılında AK Parti iktidarında tahakkuk etti. Risale-i Nur Külliyatı, fikri muhtevasına yakışır tahkik çalışmasıyla Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlandı.

3-Ayasofya’nın cami kimliğiyle ibadete açılması Bediüzzaman’ın üçüncü isteği idi. Onun nazarında Ayasofya, “kahraman bir milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur'ân ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılıçlarının pek büyük ve antika bir yâdigârı” idi. Tahsis edildiği “cami” maksadına uygun kullanılması gerekiyordu. Siyasetin 86 yıl ilgisiz kaldığı bu talep, sonunda ancak bir yargı kararıyla mümkün hale geldi.

Ayasofya’nın ibadete açılmasını isteme hakkı olanlardan birisi şüphesiz Bediüzzaman idi. Kendi ifadesiyle, “Bir zaman gazetelerin yazdıkları gibi, İstiklâl Harbinde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile, İstanbul'daki efkâr-ı ulemayı İngiliz aleyhine çevirip, harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmet eden ve Ayasofya'da binler adama nutkunu dinlettiren” birisi olarak, İstanbul’un ve Ayasofya’nın İngiliz işgalinden kurtarılması için verilen mücadeleye önemli katkılar yapmıştı. Ayasofya Meydanında düzenlenen “İngiliz işgalini protesto mitingleri”nde, “binler adama nutkunu dinlettiren” hatiplerden birisi olduğu ve bunun o günün basınında yer aldığı kendi ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır.

Onun nazarında, “Kahraman milletin… kılıçlarının pek büyük ve antika yadigarı” olan 500 yıllık Ayasofya camiini 1934’de müze yapmanın dini, tarihi ve siyasi açıdan karşılığı ve geçerliği yoktu. Son Danıştay kararı bu gerçeği doğruladı.

Ayasofya’nın, cami iken müzeye dönüştürülmesi, İstiklal Savaşını kazanmış dindar milleti büyük hayal kırıklığına uğrattı. Milli vicdan bu kararı hiç kabul etmedi. Çok partili dönemde 70 yıl boyunca yapılan bütün seçimlerde “Ayasofya'nın ibadete açılması” talebi ile onun gereğini yapma vaadi hep birincil gündem oldu. Fakat hiçbir parti ve hükümet bu vaadini gerçekleştiremedi.

İman hizmetinde kimseden bir şey istemeyen Bediüzzaman, Ayasofya’nın cami haline getirilmesini istemekten hiç geri durmadı. Bu beklentinin hep takipçisi oldu.

Nihayet beklenen o gün geldi. “Ayasofya’yı vaziyet-i kudsiyesine çevirmek” gerçeğe dönüştü. Siyasetçilerden 3. İsteği olan, “Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması” seksen altı sene sonra tahakkuk etti.

Fatih’in vakıf senedi ile cami olarak tarihe emanet ettiği Ayasofya’yı kapatan 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sa. Bakanlar Kurulu Kararnamesi, vakıf hukukuna aykırı bulundu ve Danıştay 10. Dairesinin, 2/7/2020 tarihli ve E:2016/16015. K:2020/2595 sayılı mükemmel gerekçeli kararıyla iptal edildi. Bu karar, Din ve Vicdan Hürriyeti ile vakıf hukukuna saygının önemli bir belgesi olarak tarihe geçiyor. Danıştay Kararı, hak ve adalet adına savunduğu evrensel değerler açısından Hukuk Tarihimizin iftihar kaynağı olacak anıtsal bir belgedir.

Mahkemenin müzeyi iptal etmesi üzerine, 10.07.2020 tarih ve 2729 sayılı kararı alarak Ayasofya’yı cami kimliği ile ibadete açan Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, milletimizin asırlık beklentisini yerine getirmekle her faniye nasip olmayacak müstesna ve tarihi bir görev ifa etmiştir.

“İnsanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak, Ayasofya’yı cami olarak ibadete açacağız” sözünün gereğini yapmış olmakla Sayın Cumhurbaşkanı, milletimizin ve İslam dünyasının maşeri vicdanında şükran duygularıyla hatırlanacaktır.

Ayasofya’nın cami kimliğine kavuşmasıyla milletimizin makus talihine vurulmuş manevi pranganın çözüldüğüne inanıyorum.

Ayasofya’nın yeni mabet kimliği ülkemize, İslam dünyasına ve kutsala saygılı bütün insanlığa hayırlı olsun.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.