Her asrın küffarı, orijinal alçakları, o asrın sahibini, Kur’an’nın sarsılmaz hadimlerini en büyük engel görmüşlerdir… İmam-ı Gazali, Fahreddin-i Razi, Mevlana Celalettin-i Rumî, İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani, Mevlana Halid-i Bağdadi gibi İslam’ın dâhileri, asırların en büyük çilekeşleri, onlara göre susturulması lazımdı idi ki, maksatlarına ulaşsınlar… Ama susturamadılar, asırlar muallimsiz kalmadı ve her türlü engellemelere ve eziyetlere rağmen iman kahramanları eksik olmamıştır ve hakikatleri yüksek perdeden haykırmışlardır… Şükürler olsun; bizim asırlarımızda, sahipsiz ve iman kahramanlarından mahrum kalmamıştır…
Kur’an’a saldırarak, İslam dinini yıkmak isteyenler için Bediüzzaman gibi müdafileri hazmetmek, elbette küffarın politikalarına ters düşecekti... İslam’ın güçlü beyinlerine, seslerine, fedailerine hayatta iken, dünyayı dar ettikleri gibi, vefatlarından sonrada insanları Allah’a ve Peygambere yaklaştıran fikirlerinin yasaklanmasına, ortadan kaldırılmasına asla vazgeçmemişlerdir… Küffar, küfür davasında çok sadıktır, kolay kolay pes etmez ve dünya var oldukça vazgeçmeyeceklerdir… Ama dinin sahibi ve koruyucusu olan Yüce Allah, daima İslam’a sahiplenecek iman kahramanlarını eksik etmemiştir… Şimdi gelelim asıl meselemize:
15 Temmuz isyan girişimi, her ne kadar devlete yapılmış olsa da, şuur altında İslam’a ve onun hakikatlerini savunan Bediüzzaman’a duyulan öfke yüzündendir. Feto, yaklaşık 50 yıl önce küffardan aldığı tahrip ihalesini aşk ile - şevk ile yerine getirdi. İlk ihale Risale-i Nurları tahrip etmekti, ikinci ihalesi: Devleti ele geçirmek ve tamamen bu topraklardan İslam’ı kovalamaktı. Bağlı olduğu Zındıka Komiteleri, beklediği neticeyi, asırlardır Bediüzzaman gibi İslam’ın sarsılmaz dâhileri yüzünden alamadılar… Yüz yıl önce devreye soktukları taşeronlardan istedikleri öldürücü darbeyi almadıkları için, gözü yapay yaşlı, gizli kardinali din adamı şekline sokup, kesin sonuca ulaşmak için, alçakça palanlarını güncelleştirdiler…
İhaleyi büyük bir iştahla ve kurnazlıkla alan FETÖ’nün ve ihaleyi verenlerin tek korkusu Risale-i Nurlardı… Bediüzzaman ortaya koyduğu reçeteler ile dinsizliğin belini kırdığı gibi; Müslümanları fabrika ayarlarına geri döndürüyordu… Osmanlı’nın çocukları, yeniden Kur’an’a sahip çıkmış, Allah’ın tek hükümran olduğunu hatırlamıştı… Bu yeniden inkişaf, vatan sevgisini, millet sevgisini de haliyle yenilemiş oldu. Milletimizin bu inkişafı elbette küffarın işine gelmezdi; içeriden hainlik yapma karakterine sahip birini bulup, her türlü ihanet donanımını yükleyip, bitirme ve çökertme hamlesinde bulunacaktılar…
Fetto’da zaten işin başından beri, bir Bediüzzaman hazımsızlığı vardı. Tek başına da intikam alamazdı, elmas gibi hakikatleri yok edemezdi ve buna da gücüde yetmezdi. Dolayısıyla ihale sahiplerinin imdadına yetişmesi güç vermiş, hadsizlik vermişti, şimdi intikam alabilirdi. Feto düşmanının (!) silahıyla silahlandı; nurları dilinin şarjörüne doldurup, saf ve temiz milletimizi bu hakikatlerle avlayıp, etrafında topladı ve gücü kıvama gelince ağusunu - zehrini kustu; böylece gerçek kişiliği de ortaya çıkmış oldu. Zaten meydan müsaitti; din devletten kovulmuş, dindarlık öcü olarak tanımlanmış, gerisi din adına çıkıp dinamitleri yerleştirmeye kalmıştı ve bunu da devletin kılcallarına, milletin ruhuna sızarak gerçekleştirdi. Unuttuğu bir şey vardı; bu millet arızalanır, mikroba yakalanır ama içinden İslam’ı tümüyle söküp atmaz ve mutlaka yeniden aslına döner.
Son söz: FETÖ ve arkasındaki küffar 15 Temmuz’da başarılı olamadıysa bunda Bediüzzaman’nın Kur’an’dan aldığı ilham ile ortaya koyduğu reçetelerin insanlarımızın ruhuna bıraktığı olumlu tesirden dolayıdır. Bu hadiseler bize şunu da göstermiştir ki; şuurlu bir iman ve sadakat olmaz ise Müslüman her devirde oyuna gelir ve neticesi telafi edilmez büyük bir zarardır. Bugün FETÖ var, yarın başka alçakları devreye sokacaklar… Madem küffar yılmıyor bizde davamıza sahip çıkmaktan yılmayacağız!